Kökleri çok derinlere uzanan bilimkurgu, sanatın hemen her alanında verdiği sayısız eserle düşün dünyamızı biçimlendirip dönüştürmeyi sürdürüyor. Bilimkurguyu seviyoruz, çünkü bizlere bir yandan hayal gücünün sınırsız olduğunu fısıldıyor, bir yandan da gizem, keşif, merak gibi güdülerimizi harekete geçirme fırsatı sunuyor. Elbette geçmişi uzun yıllara dayanan bilimkurgunun kendisi de zaman içinde değişti, dönüştü, gelişti… Durmamacasına gelişen özelliklerinden biri de kapsamıydı.
Günümüzde bilimkurgu, birçok alt türü kapsayan devasa bir çatı işlevi görüyor. Bu alt türler hem bilimkurgunun ufkunu ve kuşatıcılığını pekiştiriyor hem de çağa ayak uydurup güncelliğini yitirmemesini sağlıyor.
Gelin hep birlikte bilimkurgunun dehlizlerinde keyifli bir yolculuğa çıkalım ve hangi alt türün ne tarz konulara yoğunlaştığını anlamaya çalışalım.
Afrofütürizm

Terim, ilk kez 1992’de Mark Deny tarafından “Afroamerikalı temaları ele alan ve Afroamerikalıların yirminci yüzyıl teknokültürü bağlamındaki kaygılarını dile getiren kuram” ifadeleriyle tanımlanmıştır. Afrofütürizm, Afrika diasporasının kültürel öğelerini bilimkurgu, tarih, fantezi ve teknolojik yeniliklerle harmanlayan bir sanat ve edebiyat akımıdır. Afrikalı kimliğini ve kültürünü geleceğin dünyalarında yeniden hayal ederken, aynı zamanda tarihsel adaletsizlikleri ve sömürgeciliğin mirasını da sorgulamasıyla öne çıkar.
Afrofütürist eserler, genellikle siyah insanların gelecekteki varlığını ve katkılarını vurgular, bu bağlamda teknolojik ilerlemeleri ve kültürel ifade biçimlerini bir araya getirir. Sanat, edebiyat, müzik ve moda gibi çeşitli alanlarda kendini gösteren Afrofütürizm, Octavia Butler’ın romanlarından Sun Ra’nın müziğine ve Marvel’ın “Black Panther” filmine kadar geniş bir yelpazede etkili olmayı başarmıştır. Bir yandan Afrikalı kimliğini güçlendirirken bir yandan da siyah deneyiminin zenginliğini ve çeşitliliğini gözler önüne serer.
Alternatif Tarih

Bilimkurgunun ilgi çekici bir alt türü olarak alternatif tarih, geçmişteki olayların farklı şekillerde sonuçlandığı senaryoları keşfeder. Tarihsel olayların akışını değiştirerek, “Ya böyle olsaydı?” sorusunu sorar ve okuyuculara bu değişikliklerin dünyayı nasıl etkileyebileceğini hayal etme fırsatı verir. Alternatif tarih kurgusu, tarihsel bir dönüm noktasının farklı bir şekilde gerçekleşmesiyle başlar ve bu değişikliğin sonucu olarak yeni bir tarihsel gerçeklik oluşturur. Bu sayede, tarihsel figürlerin ve olayların bilinen akışı saptırılarak hem eğitici hem de düşündürücü bir anlatımın ortaya çıkması sağlanır.
Örneğin, İkinci Dünya Savaşı’nı Nazi Almanya’sının kazandığı veya Amerikan İç Savaşı’ndan Güney’in galip ayrıldığı bir dünya nasıl olurdu? Alternatif tarih eserleri, okuyucuları tarihin “eğer“leri üzerinde düşünmeye teşvik eder, geçmişin ve geleceğin olasılıklarına dair derin bir farkındalık yaratır. Philip K. Dick imzalı “Yüksek Şatodaki Adam” (The Man in the High Castle), alt türün bilimkurgu yazınındaki en bilinen eserlerinden biridir. Romanda, Mihver Güçleri’nin İkinci Dünya Savaşı’nı kazandığı bir dünya resmedilir.
Antropolojik Bilimkurgu

Antropolojik bilimkurgu, insan kültürleri, toplumları ve sosyal yapıları üzerine odaklanır. Kurgusal dünyalarda insan davranışlarını, toplumsal normları ve kültürel etkileşimleri odağına alır. Antropolojinin yöntem ve kavramlarını kullanmasıyla öne çıkar. Gelecekteki ya da yabancı gezegenlerdeki toplumları inceleyerek insan doğasının nasıl evrilebileceğine dair derinlemesine bir perspektif sunar. Genellikle bir antropolog veya sosyolog gibi davranan ana karakterler aracılığıyla keşfedilen toplumların geleneklerini, inanç sistemlerini, ekonomik düzenlerini ve sosyal ilişkilerini detaylandırır. Bu sayede, yazarlar hem hayal gücünü zorlayan dünyalar yaratır hem de bu dünyalar aracılığıyla günümüz toplumlarının dinamiklerini ve sorunlarını eleştirir.
Örneğin, Ursula K. Le Guin’in “Karanlığın Sol Eli” (The Left Hand of Darkness) adlı eseri, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramlarını sorgulayan bir antropolojik bilimkurgu klasiğidir. Roman, cinsiyetin ve toplumsal rollerin olmadığı bir gezegen üzerinden insan topluluklarının nasıl şekillendiğini ve sosyal normların ne kadar esnek olabileceğini irdeler. Yine Robert J. Sawyer’ın 2003 Hugo Ödülü’nü kazanan “Neandertal Parallax” üçlemesi ve Jack London’ın 1907 yılında yayımlanan “Adem’den Önce” adlı eseri bu alt türe örnek olarak gösterilebilir.
Apokaliptik ve Post-Apokaliptik

Apokaliptik ve post-apokaliptik bilimkurgu, insanlığın büyük felaketler sonrası hayatta kalma mücadelesini konu alır. Apokaliptik bilimkurgu, dünyanın sonunu getiren olayları ve bu olayların neden olduğu yıkımı anlatırken, post-apokaliptik bilimkurgu ise bu felaketlerin ardından hayatta kalanların yaşamını ve yeni dünya düzenini keşfeder. Nükleer savaşlar, pandemiler, doğal yıkımlar, teknolojik çöküşler veya uzaylı istilaları gibi çeşitli felaket senaryoları etrafında şekillenir. Apokaliptik ve post-apokaliptik anlatılar, insan doğasının karanlık ve aydınlık yönlerini ortaya çıkarmak için güçlü bir araçtır. Toplumsal yapıların çöküşü, kaynak kıtlığı, ahlaki ikilemler ve hayatta kalma içgüdüsü gibi temalar sıkça karşımıza çıkar. Genellikle insanlığın direnci ve uyum sağlama yeteneği vurgulanmasına rağmen kişilerin zor koşullarda nasıl değişebileceği ve hatta yozlaşabileceği de gösterilir.
Alt türün klasikleri arasında gösterilen Cormac McCarthy’nin “Yol” (The Road) adlı romanı, nükleer felaket sonrası bir baba ve oğulun hayatta kalma mücadelesini anlatır. Aynı şekilde, Richard Matheson’ın “Ben, Efsane” (I Am Legend) adlı eseri, salgın sonrası dünyada tek başına kalan bir adamın hikâyesine yoğunlaşır. Sinemada ise “Mad Max” serisi, post-apokaliptik bir dünyada kaynak savaşlarını ve kargaşayı gözler önüne sermesi bakımından önemli bir örnektir. Apokaliptik ve post-apokaliptik bilimkurgu, insanlığın sınırlarını zorlayan senaryoları ile hem uyarıcı hem de düşündürücü bir deneyimdir.
Askeri Bilimkurgu

Askeri bilimkurgu, savaşın teknolojik ve stratejik boyutlarını inceler. Genellikle ordular, askerler, uzay filoları ve büyük çaplı çatışmalar etrafında şekillenir. Savaşın insan doğası, toplumsal yapılar ve teknolojik gelişmeler üzerindeki etkilerini keşfederken, okuyuculara yüksek tempolu ve aksiyon dolu hikâyeler sunmasıyla ünlüdür. Detaylı savaş sahneleri, stratejik planlamalar ve askeri hiyerarşilere odaklanılarak savaşın fiziksel ve psikolojik yönleri mercek altına alınır. Hikâyeler, ileri teknolojiye sahip silahlar, robotik askerler, uzay gemileri ve diğer bilimkurgu unsurlarıyla zenginleştirilir. Askeri bilimkurgu, genellikle askerlerin kişisel deneyimlerine ve savaşın getirdiği ahlaki ikilemlere odaklanır, insanın savaş karşısındaki direncini ve kırılganlığını gözler önüne serer.
Alt türün öncül eseri, Robert A. Heinlein’ın “Yıldız Gemisi Askerleri” (Starship Troopers) adlı romanıdır. Eser, gelecekteki bir savaşı odağına alarak militarizmi, yurttaşlığı ve toplumsal değerleri sorgular. Joe Haldeman’ın “Bitmeyen Savaş” (The Forever War) adlı romanı ise uzayda geçen uzun süreli bir savaşın askerler üzerindeki etkilerini ve savaşın anlamsızlığını ele alır. Alt türün televizyon dünyasındaki en önemli örneği ise “Stargate” serisidir. Birçok film ve dizi ile zengin bir evren sunan “Stargate”, savaşın diplomasi ve keşif ile dengelendiği askeri hikâyeleri merkezine alır.
Biyopunk

Biyopunk, biyoteknoloji ve genetik mühendisliğin toplum ve bireyler üzerindeki etkilerini araştırır. Aynı zamanda teknolojik ilerlemelerin etik, sosyal ve çevresel sonuçlarını sorgular. Genellikle distopik bir gelecekte geçen hikâyeler aracılığıyla insan bedeninin ve biyolojik yaşamın radikal şekilde değişimini ve manipülasyonunu işler. Alt türde genetik mühendislik, klonlama, sibernetik implantlar ve biyolojik güçlendiriciler gibi ileri düzey biyoteknolojik yenilikler yaygındır. Alt türün eserlerinde, genetik yapısı değiştirilmiş bireyler, biyoteknoloji şirketlerinin egemen olduğu toplumlar ve insan doğasının sınırlarını zorlayan bilim insanları gibi temalar işlenir. Biyopunk, bilim ve teknolojinin etik sınırlarını zorlayarak insanlığın geleceğine dair karanlık ve düşündürücü senaryolar sunar.
Paolo Bacigalupi’nin “Kurma Kız” (The Windup Girl) adlı romanı, alt türün öne çıkan eserlerinden biridir. Roman, genetik olarak tasarlanmış bir bireyin hikâyesini anlatırken biyoteknolojinin çevresel ve toplumsal etkilerini de derinlemesine inceler. William Gibson’ın “Neuromancer” adlı eseri de biyopunk öğeleri barındırır ve sibernetik unsurların insanlar ve yaşamları üzerindeki etkilerini araştırır. Sinema dünyasından ise “Gattaca”, genetik ayrımcılığa dikkat çekerek önemli bir uyarıya imza atar.
Bilim-gerçek

Bilim-gerçek ya da diğer adıyla yakın gelecek bilimkurgusu, günümüzdeki veya gelecek birkaç on yıl içindeki olayları konu alır. Geleceğin toplumsal, ekonomik ve çevresel koşullarını araştırarak teknolojik ilerlemelerin insan yaşamını nasıl şekillendirebileceğine dair öngörülerde bulunur. Yakın gelecek bilimkurgusu, genellikle bugünün sorunları ve eğilimlerinden yola çıkarak kısa vadede karşılaşılabilecek olası senaryoları tasvir eder. Yapay zekâ, siber güvenlik, iklim değişikliği, genetik mühendislik ve toplumsal değişimler gibi konulara yönelme eğilimindedir. Yakın gelecekte gerçekleşmesi muhtemel olayları ve teknolojileri detaylandırır. Teknolojik yeniliklerin günlük yaşama entegrasyonu, bireysel özgürlükler ve mahremiyet konuları, yakın gelecek bilimkurgusunun sıkça işlediği temalardır.
Sinema örnekleri arasında “Gravity” ve “Her” gösterilebilir. Edebiyatta ise Greg Bear’in “Blood Music” ve Andy Wier’ın “Marslı” romanları, alt türün öne çıkan eserleri arasındadır. Yakın gelecek bilimkurgusu, bugünün dünyasından ilham alarak geleceğe dair olası senaryolara ve bu senaryoların insanlık üzerindeki etkilerine pencere aralar.
Bilim-korku

Bilim-korku, bilimsel ve teknolojik temaları korku öğeleriyle birleştirir. Genellikle bilinmeyenin korkusu, insanın doğa üzerindeki kontrolünün sınırları ve teknolojinin tehlikeleri gibi anlatılar ön plandadır. Genetik mühendislik, yapay zekâ, uzay keşfi ve biyoteknoloji alanlarındaki yeniliklerin ürkütücü ve karanlık yönleri işlenir. Hikâyeler, sıklıkla kontrolden çıkan deneyler, mutant yaratıklar, uzaylı istilaları, ölümcül virüsler ve bilinmeyen güçlerle karşılaşmalar gibi korkutucu senaryolarla harmanlanır.
Diğer türlerden farklı olarak, bilimkurguda korku anlatıları herhangi bir doğaüstü güç barındırmaz. Bunun yerine daha çok kozmik korku öğelerinin kullanımına başvurulur. Stephen King’in sinemaya da uyarlanan “O” (It) romanı, alt türün öne çıkan örneklerinden biridir. Sinemada ise ”Alien”, “Event Horizon”, “Come True” ve “Pandorum”, bilimkurguda korku öğelerini kullanmalarıyla dikkat çeken filmlerden sadece birkaçıdır.
Bilimsel Fantezi

Bilimsel fantezi, bilimkurgu ile fantastiği aynı potada eritmesiyle bilinir. Hayal gücünün sınırlarını zorlayan bir alt türdür. Bilimkurgu unsurları olan ileri teknoloji, uzay yolculuğu ve bilimsel keşifler, fantezi dünyalarındaki büyü, mitolojik yaratıklar ve doğaüstü olaylarla harmanlanır. Bilimsel fantezi, iki türün en iyi yönlerini bir araya getirerek okuyuculara hem bilimsel merak uyandıran hem de büyülü ve mistik bir atmosfer sunan hikâyeler anlatır.
Bilimsel fantezi dünyalarında, uzay gemileri ve robotlar gibi bilimkurgu öğeleri ile ejderhalar ve büyücüler gibi fantezi unsurları yan yana bulunabilir. Hikâyeler, genellikle alternatif evrenlerde ya da geleceğin dünyalarında geçer ve okuyuculara alışılmadık, yaratıcı ve benzersiz senaryolar aktarır. Bilim ve büyü arasındaki etkileşim hikâyelerin merkezinde yer alır ve karakterler hem teknolojik hem de mistik güçlerle başa çıkmak zorunda kalır. Bilimkurgu ile fantastiğin kesişim noktası olarak da değerlendirebileceğimiz bilimsel fantezi, günümüzde nadir olarak işlenmesine rağmen en popüler dönemlerini 1930’lar ve 1940’larda yaşamıştır. Edgar Rice Burroughs’un Mars’ta geçen “Barsoom” romanları ve “Pellucidar” dizisi, alt türün en önemli örnekleri arasında gösterilebilir.
Dizelpunk

Dizelpunk, 1920’ler ile 1950’ler arasındaki dönemin estetik ve teknolojik unsurlarını, alternatif bir gelecekte veya geçmişte yeniden kurgular. Özellikle dizel motorların ve erken teknoloji ürünlerinin hâkim olduğu bir dünya tasarımıyla karakterizedir ve genellikle retro-fütüristik bir hava taşır. Dönemin endüstriyel gelişmelerini, askeri teknolojisini ve sosyal atmosferini modern veya fantastik unsurlarla harmanlar. Özellikle 1. ve 2. Dünya Savaşı arasındaki dönemin kültürü ile teknolojisi yaygın olarak kullanılır.
Dizelpunk hikâyeleri, daha çok distopya, savaş sonrası manzaraları veya alternatif tarih içerir, böylece dönemin estetiği ve teknolojisi çerçevesinde karanlık ve zengin bir atmosfer oluşturulur. “Tales of the First Occult War” ve “Mad Max”, alt türün en bilinen örneklerindendir.
Edisonade

Edisonade, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarındaki endüstriyel devrim dönemi ile ilgili bilimsel ve teknolojik ilerlemeleri yüceltir. Adını ünlü mucit Thomas Edison’dan alır ve genellikle Edison’un icat ettiği veya benzer teknolojilerin yer aldığı alternatif dünyalarda geçen hikâyeler içerir. Edisonade, bilim ve mühendislikteki yeniliklerin öne çıktığı, cesur ve girişimci karakterlerin başrolde olduğu maceraları ele alır. Edisonade dünyasında, genellikle bilimsel buluşlar, mühendislik harikaları ve teknoloji odaklı problemler merkezi bir rol oynar. Hikâyeler, mucitler ve mühendislerin yeni teknolojiler geliştirmesi, bu teknolojilerin toplumsal ve bireysel yaşam üzerindeki etkilerini keşfetmesi ve bu buluşlarla karşılaştıkları engelleri aşması üzerine odaklanır. Sık sık cesur ve idealist bilim insanlarının teknolojik başarılara ulaşmasını ve bunları toplumsal ilerleme için kullanmasını anlatır.
Edward Smith’in “The Skylark of Space” romanı ile Laurence Dahners’ın “The Stasis Stories” serisi, bu alt türün en popüler örnekleri arasındadır. Televizyon dünyasında ise “MacGyver”, birçok bölümüyle bu alt türün başarılı bir örneğini sergilemiştir.
Ekolojik Bilimkurgu (İklim-kurgu)

Ekolojik bilimkurgu ya da diğer adıyla iklim-kurgu, çevre, ekosistem ve doğa ile insanlık arasındaki ilişkiyi merkezine alan hikâyeler sunar. Genellikle insan faaliyetlerinin çevre üzerindeki etkilerini, ekolojik dengenin bozulmasını ve doğanın buna verdiği tepkileri araştırır. Ekolojik bilimkurgu, iklim değişikliği, biyolojik çeşitliliğin azalması, doğal kaynakların tükenmesi gibi günümüzün çevre sorunlarını ele alarak okuyucuları çevresel farkındalığa teşvik eder. Doğa ve teknoloji arasındaki çatışma, insanların ekosistemler üzerindeki etkisi ve doğanın intikamı gibi temalar sıklıkla işlenir. Hikâyeler, genellikle distopik veya apokaliptik senaryolar aracılığıyla doğal dengedeki bozulmanın sonuçlarını gözler önüne serer.
Frank Herbert’ın “Dune” serisi, alt türün öne çıkan eserleri arasındadır. Seri boyunca ekosistemlerin kırılganlığı ve doğal kaynakların yönetimi üzerine derinlemesine incelemelerle karşılaşmak mümkündür. Bir diğer önemli örnek, Margaret Atwood’un “MaddAddam” üçlemesidir. Genetik mühendislik ve biyoteknolojik gelişmelerin ekolojik dengeleri nasıl bozabileceğini araştıran bir seri olarak öne çıkar. Sinemada ise “Avatar“, ekolojik bilimkurgunun popüler bir örneğidir.
Feminist Bilimkurgu

Feminist bilimkurgu, toplumsal cinsiyet, cinsiyet rolleri, kadın hakları ve patriarkal sistemleri sorgulayan hikâyelere odaklanır. Genellikle cinsiyet eşitliği ve toplumsal yapıların nasıl farklı olabileceği üzerine spekülasyonlar yapar. Alt türde verilen eserler, kadın karakterlerin merkezde yer aldığı, toplumsal cinsiyet normlarının sorgulandığı ve alternatif toplumsal yapıların tasarlandığı hikâyeler içerir. Cinsiyetçi yapıların yıkıldığı veya yeniden inşa edildiği dünyalar tasarlayarak kadınların toplumsal, ekonomik ve politik alanlarda nasıl daha güçlü ve bağımsız olabileceğini gösterir. Ayrıca, erkek egemen bilimkurgu anlatılarına karşı çeşitli eleştiriler ortaya koyar ve cinsiyetle ilgili toplumsal yapıların yeniden değerlendirilmesine katkıda bulunur.
Charlotte Perkins Gilman, Rokeya Sakhawat Hossain, Ursula K. Le Guin, Margaret Atwood, Octavia Butler alt türün öne çıkan yazarları arasındadır.
Grimdark

Grimdark, karanlık, sert ve genellikle umutsuz dünya görüşlerini yansıtan tavrıyla tanınır. Adını, İngilizce “grim” (kasvetli) ve “dark” (karanlık) kelimelerinin birleşiminden alır ve sık sık ahlaki belirsizliklerin, şiddetin ve karamsar bir atmosferin hâkim olduğu evrenleri işler. Anlatılarda ahlaki açıdan kötü ve sorunlu karakterler merkeze alınır. Hüzün, umutsuzluk ve şiddet, alt türün en belirgin unsurları arasındadır. Grimdark bilimkurgu, daha çok distopik ya da post-apokaliptik bir gelecekte geçer. Çöken toplumlar, yozlaşan hükûmetler, yaygın şiddet ve umutsuzluk ile karakterizedir. Teknoloji ve bilim, insanlığın kurtuluşu yerine daha fazla yıkım ve karanlık getiren bir unsur olarak işlenir.
C.S. Friedman’in “The Coldfire Üçlemesi”, türün edebiyattaki en bilindik eserleri arasında sayılabilir. Sinemada “Riddick” ile oyun dünyasında “Warhammer 40,000”, Grimdark’ın popüler örneklerindendir.
Gotik Bilimkurgu

Gotik bilimkurgu, bilimkurgu ve gotik edebiyatın karanlık ve gizemli unsurlarını birleştiren bir alt türdür. Genellikle korku, dehşet, doğaüstü olaylar ve bilimsel keşiflerin ürkütücü sonuçları üzerine odaklanır. 19. yüzyıldaki gotik romanların karanlık atmosferi teknoloji ve bilimle harmanlanır ve insanlığın bilinmeyenle karşı karşıya kaldığı, derin korkular ve ahlaki ikilemlerle dolu hikâyeler ortaya konulur. Gotik bilimkurgu dünyalarında eski ve ürkütücü kaleler, karanlık laboratuvarlar ve sapkın bilimsel deneyler sıklıkla yer alır. Bu hikâyelerde, bilimsel araştırmalar genellikle tehlikeli, etik dışı veya bilinmeyenin sınırlarını zorlayan alanlara yönelir ve sonuçları çoğu zaman dehşet verici olur. Öte yandan, vampirler veya kurt adamlar sihirli olmayan yöntemlerle karşımıza çıkartılır.
Alt türün en ikonik örneği, Mary Shelley’nin “Frankenstein” adlı romanıdır. Eser, modern bilimin karanlık yönlerini ve insanın Tanrı’yı taklit etmeye kalkışmasının getirdiği trajediyi ele alır. Stephen King’in “The Tommyknockers”ı da yine ilk akla gelen örneklerdir. Pek çok kez sinemaya da uyarlanan Richard Matheson’ın “Ben Efsaneyim” romanı da konu bağlamında anılması gereken bir başka eserdir.
Grotesk Bilimkurgu

Grotesk bilimkurgu, hem fiziksel hem de ahlaki açıdan çarpık, garip ve rahatsız edici öğeleri merkeze alır. Abartılı deformasyonlar, aşırı uçlarda karakterler ve grotesk ortamlarda geçen hikâyeler ön plandadır. Daha çok insanın bedensel ve zihinsel sınırlarının zorlandığı, çarpıcı ve tuhaf dünyalar yaratılır. Bu dünyalarda alışılmadık yaratıklar, biyolojik mutasyonlar ve insanlık dışı teknolojiler yer alır. Bedenin ve kimliğin sınırlarını keşfederken genellikle vücut korkusu (body horror) olarak bilinen unsurlar devreye girer. İnsan bedeninin mutasyonları, grotesk şekiller alması, insan ve makine ya da insan ve hayvan arasındaki sınırların bulanıklaşması gibi temalar, bu türün vazgeçilmez unsurlarıdır. Aynı zamanda toplumsal normların ve ahlaki değerlerin çarpıtıldığı, distopik veya absürt dünyalar da var edilir.
Al türün öne çıkan örnekleri arasında, David Cronenberg’in “Videodrome” ve “The Fly” gibi filmleri gösterilebilir. Bu eserlerde insan bedeninin grotesk dönüşümleri ve teknolojinin bu dönüşümler üzerindeki etkileri titizlikle işlenir. Edebiyat dünyasında ise Franz Kafka’nın “Dönüşüm” (Die Verwandlung) adlı eseri, grotesk öğelerin bir başka önemli örneğidir. Yine H.P. Lovecraft ve Iain M. Banks da alt türün öne çıkan diğer yazarlarındadır.
Hafif Bilimkurgu (Sosyal Bilimkurgu)

Hafif bilimkurgu ya da diğer adıyla sosyal bilimkurgu, daha çok psikoloji ve sosyoloji gibi bilim dallarını ön plana çıkarır. Alt türün temsilcileri, teknik detaylara ve ayrıntılı gerçekçilik gibi unsurlara eğilmeyi yeğlemez, bunun yerine kurguya yoğunlaşmayı önceler. Anlatılar genellikle karakter ağırlıklıdır ve sosyal değişimler ile kişilerin psikolojileri ve etkileşimleri gibi konular merkeze alınır. Teknolojinin bir miktar rolü olsa bile asıl vurgu teknolojinin nasıl işlediği değil, bireyleri ve sosyal grupları nasıl etkilediği üzerinedir.
Örneğin, Robert Silverberg’in “To See the Invisible Man” (Görünmez Adamı Görmek) adlı kısa öyküsü fütüristik bir ceza biçiminin bireyi ve çevresini nasıl etkilediğini ele alır. Ursula K. Le Guin, sosyal bilimkurgunun önde gelen yazarlarından biridir.
Hopepunk

Hopepunk, karanlık ve zorlu dünyalarda bile iyimserlik, umut ve direnç temalarını ön plana çıkaran bir yaklaşımdır. Dünyadaki tüm zorluklara rağmen insanların birbirine yardım ettiği, dayanışma içinde olduğu ve olumlu değişim için savaşım verdiği hikâyelere yoğunlaşır. Distopyanın karanlık tasvirlerine bir karşılık olarak doğan alt tür, iyiliğin ve umudun gücünü vurgulamasıyla diğer pek çok alt türden ayrılır. Karakterler genellikle zorlayıcı ve kasvetli koşullarla karşı karşıya kalır, ancak bu koşullara inat iyilik, merhamet ve dayanışma ile direnç gösterir. İnsanlığın en zor zamanlarda bile umudunu kaybetmediği, kötülüğe karşı aktif olarak mücadele ettiği ve daha iyi bir gelecek için çabaladığı senaryolar işlenir. Hopepunk, iyimserliğin pasif bir kabulleniş olmadığını, aksine aktif bir direniş ve olumlu değişim için güçlü bir motivasyon şeklinde algılanması gerektiğini gösterir.
Kameron Hurley’nin “Yıldız Lejyonları” ile Annalee Newitz’in “The Terraformers” romanları, alt türe örnek olarak gösterilebilir. Televizyon dünyasındaki en meşhur örneği ise hiç kuşkusuz “Uzay Yolu” (Star Trek) serisidir.
Isekai

Isekai, ana karakterin kendi dünyasından tamamen farklı bir dünyaya, evrene ya da boyuta geçiş yaptığı hikâyeleri içerir. “Isekai” kelimesi Japoncada “başka dünya” anlamına gelir ve bu türdeki eserler genellikle fantastik, bilimkurgu veya oyun temelli evrenlerde geçer. Anime, manga, hafif roman ve video oyunlarında yaygın olarak görülür, ancak küresel çapta da büyük bir popülerliğe sahiptir. Isekai hikâyelerinde, ana karakter genellikle sıradan bir yaşam sürerken bir kaza veya başka bir olay sonucu aniden başka bir dünyaya geçer. Bu yeni dünyada, karakterin çoğunlukla özel yetenekler kazandığı, kahraman olarak görüldüğü veya yaşayabilmek için mücadele etmek zorunda kaldığı maceralar yaşanır. Ayrıca, karakterin yeni dünyada edindiği deneyimler aracılığıyla kişisel gelişimi de önemli bir tema olarak öne çıkar.
Alt türün en bilinen örnekleri arasında “Sword Art Online” gösterilebilir. Bu eserde, ana karakter ve diğer oyuncular, bir sanal gerçeklik oyununda sıkışır ve hayatta kalmak için oyunu tamamlamak zorunda kalır. Bir başka popüler Isekai örneği ise “Re- Starting Life in Another World” adlı anime ve roman serisidir. Bu hikâyede ana karakter Subaru, aniden başka bir dünyaya geçiş yapar ve burada sürekli olarak ölüp yeniden dirilerek zorlu bir döngüye hapsolur.
İlk Temas

İlk temas, insanlığın başka bir zeki yaşam formu ile ilk kez karşılaştığı senaryoları ele alır. Hem bilimsel hem de felsefi açıdan derinlemesine sorular sorar: İnsanlar başka bir zeki türle nasıl iletişim kurar? Bu temas barışçıl mı olur yoksa çatışmaya mı yol açar? Bu karşılaşma, insanlık üzerinde ne tür etkiler yaratır? İlk temas hikâyeleri, bu tür soruları keşfederek uzaylı varlıklarla karşılaşmanın getireceği olasılıkları ve bu durumun hem bireyler hem de toplumlar üzerindeki etkilerini önceler. İlk temas bilimkurgusunda, uzaylıların fiziksel görünüşleri, kültürleri, teknolojileri ve amaçları genellikle büyük bir gizem ve merak konusudur. Temasın nerede ve nasıl gerçekleştiğine bağlı olarak farklı senaryolar geliştirilir. Bazı hikâyelerde temas, dostane ve barışçıldır, bazılarında ise yıkıma yol açar. İlk temas senaryoları, bu tür bir karşılaşmanın etik, politik ve toplumsal boyutları üzerine yoğunlaşmayı yeğler.
Alt türün en ünlü örneklerinden biri, Carl Sagan’ın “Mesaj” (Contact) adlı romanıdır. Eser, bilim insanlarının dünya dışı bir uygarlıkla ilk kez iletişim kurduğu bir senaryoyu işler. Bir diğer önemli örnek, Arthur C. Clarke’ın “Rama’yla Buluşma” (Rendezvous with Rama) adlı eseridir. Eserde devasa bir uzay gemisinin Güneş Sistemi’ne girişi ve insanlığın bu yabancı nesneyle kurduğu temas anlatılır. Ayrıca, “Arrival” filmi, dil ve iletişim temaları etrafında şekillenen bir ilk temas hikâyesini ele alarak türün modern bir yorumu olarak nitelendirilebilir.
Kolonizasyon ve Dünyalaştırma

Kolonizasyon ve dünyalaştırma, insanlığın diğer gezegenlere yerleşme çabalarını, bu gezegenleri yaşanabilir hâle getirme süreçlerini ve bu süreçlerin etik, politik ve toplumsal yanlarını ele alır. Çoğunlukla yabancı ve uzak ortamlarda geçer. Sık sık ulaşılan gezegenin yerel canlılarıyla ya da çetin doğa koşullarıyla mücadeleye odaklanılır. Kolonizasyon ve dünyalaştırma, insanlığın evrendeki yerini, doğayla olan ilişkisini ve diğer dünyalar üzerindeki potansiyel etkisini sorgular. Hem teknolojik ilerlemelerin hem de bu ilerlemelerin getirdiği etik ikilemlerin izini sürerken, okuyuculara ve izleyicilere de yeni dünyaların kapılarını açar.
Kim Stanley Robinson’ın “Mars Üçlemesi“, alt türün en önemli örneklerinden biridir. Seride, Mars’ın dünyalaştırılması ve kolonizasyonu süreci detaylı bir şekilde ele alınır, bu süreçte yaşanan teknolojik, politik ve toplumsal değişimler derinlemesine incelenir. Isaac Asimov’un “Foundation” (Vakıf) serisi de galaktik çapta kolonizasyonun ve yeni dünya keşfinin geniş bir panoramasını sunar. Frank Herbert’ın “Dune” serisi ise bir çöl gezegeninin nasıl koloni hâline getirildiğini ve bunun toplum üzerindeki etkilerini keşfeder.
Liberter Bilimkurgu

Liberter Bilimkurgu, bireysel özgürlük, sınırlı hükûmet, serbest piyasa ekonomisi ve otorite karşıtlığı gibi liberter ideallerin işlendiği hikâyeleri içerir. Özgürlükçü düşüncenin farklı toplumsal ve siyasi sistemler üzerindeki etkilerini keşfederken, aynı zamanda bireyin devlet ve toplumla olan ilişkisi ele alınır. Genellikle hükûmet kontrolünün minimumda tutulduğu, bireysel hakların ve özgürlüklerin ön planda olduğu düzen ve toplumları tasvir eder.
En bilinen örnekleri arasında, Robert A. Heinlein’ın “Ay Zalim Bir Sevgilidir” (The Moon is a Harsh Mistress) adlı romanı gösterilebilir. Eser, Ay’da yaşayan kolonistlerin Dünya’daki otoriter hükûmete karşı bağımsızlık mücadelesini anlatır ve liberter temalarla bezelidir. “Anthem” gibi bazı Ayn Raynd eserleri de liberter felsefeyi benimseyen bilimkurgu öğeleri içerir ve bireycilik, kapitalizm ve devlet karşıtlığı üzerine yoğunlaşır.
Mizahi Bilimkurgu

Mizahi bilimkurgu, bilimkurgu unsurlarını ve gelecekteki teknolojileri hicivli bir şekilde ele alır. Genellikle toplumun, bilimin ve teknolojinin tuhaflıklarını, çelişkilerini ve eksikliklerini eğlenceli ve alaycı bir dille irdeler. Okuyucuları hem güldürmeyi hem de düşündürmeyi amaçlar, bunu yaparken de toplumsal normları ve bilimsel gelişmeleri ironik bir şekilde sorgular. Teknolojik yenilikler, bilimsel buluşlar ve gelecekteki toplum yapıları, bu türde sıklıkla alaycı bir şekilde işlenir. Teknolojinin ve bilimin insan hayatındaki etkilerini hicvederken, aynı zamanda insan doğasının ve toplumsal yapının zayıflıklarını da komik bir üslupla sergiler. Absürtlükler, sıra dışı karakterler ve ironik olay örgüleri ile karakterizedir.
Alt türün ilk akla gelen örneği, hiç kuşkusuz Douglas Adams’ın “Otostopçunun Galaksi Rehberi” (The Hitchhiker’s Guide to the Galaxy) adlı eseridir. Seri boyunca evrende kaybolmuş bir insanın absürt ve komik maceralarını takip ederiz. Sinemada “Mars Attacks!”, “Galaxy Quest” ve “Siyah Giyen Adamlar”, türün sevilen işleri arasında gösterilebilir. Yerli sinemamızdaki en bilindik örnekleri ise “Turist Ömer Uzay Yolunda” ve “G.O.R.A.”dır.
Müzikal Bilimkurgu

Müzikal bilimkurgu, müzik ile bilimkurgu unsurlarını birleştirir. Bilimkurgu temalarını ve hikâyelerini, müzik ve sahne sanatlarıyla harmanlayarak hem görsel hem de işitsel bir deneyim sunar. Genellikle müzik ve dans gibi performatif unsurları, gelecekteki teknolojilerle, uzay yolculuklarıyla veya alternatif gerçekliklerle kaynaştırır. Daha çok bilimkurgu sineması ve tiyatrosu özelinde kullanılır. Müzik genellikle bir hikâyenin ana unsuru olarak yer alır ve karakterlerin duygularını, olayların gelişimini veya dünya görüşünü ifade eder. Şarkılar ve dans numaraları, hikâyenin ilerlemesine yardımcı olabilir veya evrenin kurallarını ve atmosferini tanımlayabilir.
Richard O’Brien’ın “The Rocky Horror Picture Show” adlı kült müzikali, alt türün iyi bilinen örneklerinden biridir. Eser, uzaylı bir çiftin Dünya’ya gelişi etrafında dönen absürt ve eğlenceli bir hikâyeye odaklanır. Diğer bir önemli örnek ise Andrew Lloyd Webber’in “Starlight Express” adlı müzikalidir. Yine “Forbidden Zone” ve “Toomorrow” filmleri de alt türün ilk akla gelen örnekleri arasındadır.
Nanopunk

Nanopunk, nanoteknolojinin toplumsal, kültürel ve bireysel düzeydeki etkilerini ve olasılıklarını araştırır. Genellikle küçük ölçekli teknolojilerin büyük değişimlere yol açabileceği senaryoları içerir, böylece bilimkurgu dünyasında teknolojinin mikro düzeydeki etkilerini mercek altına alır. Bu alt türde nanoteknoloji, sık sık toplumun temel yapı taşlarını, kişisel deneyimlerini ve hatta bireylerin biyolojik yapılarını değiştirme gücüne sahip bir teknoloji olarak sunulur. Nanobotlar, moleküler mühendislik ve akıllı materyaller gibi kavramlar, bu türde sıklıkla işlenen temalardır.
Neal Stephenson’ın “The Diamond Age” adlı romanı, alt türün öne çıkan eserleri arasındadır. Roman, kişisel gelişim ve eğitim temalarını nanoteknolojinin sunduğu yeni olanaklarla birleştirir ve bu teknolojinin toplumsal eşitsizlikleri nasıl etkileyebileceğini irdeler. Başka bir önemli eser de Greg Egan’ın “Permutation City” romanıdır. Eserde sanal gerçeklik ve nanoteknoloji, bilinç ve gerçeklik kavramlarının sorgulandığı bir kurguyla verilir.
Polisiye Bilimkurgu

Polisiye bilimkurgu, fütüristik bir gelecekte, yabancı gezegenlerde veya alternatif gerçekliklerde geçen suç öykülerini ele alır. Genellikle yüksek teknolojiye sahip toplumlarda suçları çözmeye çalışan dedektifleri veya kolluk kuvvetlerini takip ederiz. Ayrıca karakterlerin suçları çözme süreçleri ve teknolojinin bu süreçlere sunduğu olumlu ya da olumsuz katkılar ön plandadır. Polisiye bilimkurgu hikâyelerinde, suç çoğu zaman teknolojik bir boyut kazanır. Örneğin yapay zekâ, ileri düzey genetik mühendislik veya sanal gerçeklik gibi unsurlar, suçların işlenme ve çözülme biçimlerini etkiler. Ayrıca, suçluların veya suçların daha karmaşık hâle gelmesi, genellikle toplumun teknolojik ve sosyal yapılarına dayandırılır.
Bilimkurgu edebiyatının ölümsüz yazarlarından Isaac Asimov’un “Robot Serisi” kitapları, bu alt türün başarılı örnekleri arasındadır. Daha güncel örnekleri arasında ise Lauren Beukes’in “Hayat Dolu Kızlar”ı sayılabilir. Romanda, zaman yolculuğu yapabilen bir seri katilin yakalanmaya çalışılması anlatılır.
Robotik-Mekanik Bilimkurgu

Robotik veya mekanik bilimkurgu, robotlar, yapay zekâ, mekanik sistemler ve otomasyon teknolojilerinin toplumsal, bireysel ve etik boyutlarına yoğunlaşır. Genellikle yapay varlıkların ve mekanik sistemlerin insanlık üzerindeki etkileri, bu teknolojilerin toplum içindeki rolleri ve bu teknolojilerin getirdiği olası sorunlar irdelenir. İnsan-makine etkileşimlerinin çeşitli yönleri ele alınarak hem bilimsel hem de felsefi sorular gündeme getirilir. Sık sık irili ufaklı, insansı ya da tamamen farklı görünüşteki mekanik araçlar ön plana çıkarılır. Süper robotlar, androidler ve mechalar önemli unsurlar arasındadır. Yapay zekâ ve tekillik de bu alt türün öne çıkan konularındadır.
Isaac Asimov’un “Ben, Robot“u, alt türün en ünlü eserlerinden biridir. Eserde robotların ve yapay zekâların toplumsal yapılar üzerindeki etkileri, Asimov’un ünlü Üç Robot Yasası çerçevesinde ele alınır. Bir diğer önemli eser ise Karel Čapek’in “R.U.R.” adlı oyunudur. Oyun, robotların üretimi ve toplum üzerindeki etkileri ile ilgili erken bir tasvir sunar ve “robot” teriminin ilk kullanıldığı eser olarak da tarihi öneme sahiptir.
Sert (Katı) Bilimkurgu

Sert ya da katı bilimkurgu, bilimkurgunun en teknik ve detaylı alt türlerinden biridir. Bilimsel doğruluğa ve teknik detaylara büyük önem atfedilir ve hikâyelerdeki bilimsel ve teknolojik unsurlar olabildiğince gerçekçi şekilde sunulmaya çalışılır. Sert bilimkurgu eserleri, genellikle mevcut bilimsel bilgi ve teorilere dayanarak gelecekteki teknolojileri ve bilimsel keşifleri tasvir eder. Dolayısıyla bilimsel prensiplere ve mühendislik bilgisine uygun şekilde kurgulanır ve mümkün olan en gerçekçi bilimsel senaryolar işlenir. Isaac Asimov, Robert A. Heinlein ve Arthur C. Clarke gibi büyük yazarlar tarafından popüler hâle getirilmiştir. Bu yazarların aynı zamanda bilim insanı olması, işledikleri konulara çok daha teknik şekilde yaklaşmalarını sağlamıştır.
Arthur C. Clarke’ın “2001: Uzay Yolu” (2001: A Space Odyssey) romanı, alt türün en popüler örneklerindendir. Clarke, eserdeki teknolojileri ve uzay yolculuğu konseptlerini mevcut bilimsel bilgilere dayandırarak sunar. Ayrıca, Larry Niven’ın “Halka Dünya” (Ringworld) serisi, uzay mühendisliği ve astronomi konularını detaylı şekilde işler ve bilimsel doğruluğa büyük önem verir.
Siberpunk

Siberpunk, bilimkurgunun en etkileyici ve popüler alt türlerinden biridir ve genellikle yüksek teknoloji ile düşük yaşam standartlarının bir araya geldiği distopik gelecek senaryolarını işler. Sık sık teknoloji ve siber uzayla iç içe geçmiş, yozlaşmış ve düzensiz toplumsal yapılar konu alınır. Teknoloji, genellikle toplumdaki alt sınıfların yaşamlarını ve kimliklerini şekillendiren, bazen de sömüren bir güç olarak sunulur. Siberpunk dünyaları, teknolojinin bireysel özgürlükler, toplumsal düzen ve etik değerler üzerindeki etkilerini gözler önüne sermesiyle ünlüdür. Teknoloji ve toplumsal yapı arasındaki gerilimleri ve bu gerilimlerin bireyler üzerindeki etkilerini derinlemesine ele alarak hem düşündürücü hem de görsel olarak çarpıcı deneyimler sunar.
Bu türden öykülerde insanların vücutlarında bilgisayar bağlantı girişleri veya yazılımlar (wetware) olabilir ve “The Matrix”teki gibi zamanlarının önemli bir kısmını sanal ortamda geçirebilirler. “Neuromancer” ve “The Matrix”e ek olarak anime dünyasında “Ghost in the Shell” de öne çıkan eserler arasındadır.
Slipstream

Slipstream, genellikle gerçek dünyayı aniden veya beklenmedik bir şekilde bozan, alışılmadık olaylar ve durumlarla karakterizedir. Bilimkurgusal öğeler yardımıyla sıradan gerçeklik ile olağandışının arasındaki sınırlar bulanıklaştırılır. Slipstream eserleri, genellikle alışılmadık, sürrealist ve kafa karıştırıcı senaryolar sunar, okuyucuyu tanıdık bir dünyadan aniden bilinmeyen bir alana sürükler.
Margaret Atwood’un “Damızlık Kızın Öyküsü” (The Handmaid’s Tale) eseri, alt türün iyi ve popüler bir örneğidir. Eserde kadınlar, hayata geçirilen bir yasa kapsamında köleleştirilir.
Solarpunk

Solarpunk, geleceğe umutla bakan ve pozitif vizyonlar sunan bir alt tür olarak öne çıkar. Sürdürülebilirlik, çevre dostu teknolojiler ve doğayla uyum içinde yaşayan toplumlar merkezdedir. Genellikle yenilenebilir enerji kaynaklarının (özellikle güneş enerjisinin) kullanımı, ekolojik tasarım ve toplumların çevreye duyarlı bir şekilde organize edilmesi gibi temalar işlenir. Solarpunk, gelecekteki dünyayı teknolojinin insanlık ve doğa ile uyum içinde olduğu, çevresel sorunların çözüldüğü bir yer olarak hayal eder.
Öte yandan, çevresel ve toplumsal sorunlara yaratıcı çözümler önerir. Poul Anderson’ın “Orion Shall Rise”ı, Ernest Callenbach’ın “Ekotopya”sı ve Kim Stanley Robinson’ın “Pacific Edge”i alt türün en bilindik eserlerindendir.
Süper İnsan

Süper insan bilimkurgusu, insanın fizyolojik, zihinsel veya teknolojik yollarla olağanüstü yetenekler kazandığı senaryoları konu alır. Hikâyelerde insanların genetik mühendislik, biyoteknoloji, yapay zekâ veya başka türden teknolojik müdahalelerle sınırlarını aşarak “süper” yeteneklere sahip oluşu ve bu yeteneklerin onlarda yarattığı psikolojik ve toplumsal etkiler işlenir. Diğer bir deyişle bireylerin, toplumsal yapılar ve etik normlarla nasıl etkileşime geçtiği araştırılır. Süper güçler veya yetenekler, genellikle insanlığın evrimsel bir ilerlemesine, teknolojik bir devrime ya da biyolojik bir anomaliye bağlanır.
Özellikle mitolojideki bazı tanrı ve tanrıçalardan, onların sahip olduğuna inanılan güçlerinden esinlenilir. Bilimkurgu edebiyatındaki en bilindik örneği, Alfred Bester’ın “Kaplan! Kaplan!” romanıdır. Yine Marvel ve DC eserleri de türün en meşhur örnekleri arasında gösterilebilir.
Steampunk

Steampunk, genellikle 19. yüzyıl Viktorya Dönemi İngiltere’si veya Sanayi Devrimi’ne yakın zaman dilimlerinde geçer; bu dönemlerin teknolojisini ve tasarım anlayışını hayal gücüyle harmanlar. Steampunk dünyalarında, buharlı makineler, çarklar, dişliler ve retrofütüristik cihazlar ön plandadır. Tarihsel bir dönemi bilimkurgu unsurlarıyla yeniden yorumlayarak alternatif bir geçmiş veya paralel bir dünya inşa eder.
Buhar gücüyle çalışan makineler, mekanik icatlar ve Viktorya estetiği, türün ayırt edici özelliklerindendir. Steampunk yalnızca bir edebi tür değildir, aynı zamanda moda, sanat ve tasarım alanlarında da etkileri görülebilen geniş bir kültürel hareket hâlini almıştır. Scott Westerfeld’in “Leviathan” adlı eseri, alt türün öne çıkan örneklerinden biridir.
Tech Noir

Tech Noir, bilimkurgunun teknoloji, gelecek ve toplum temalarını, film noir’in karanlık, kasvetli atmosferi ve ahlaki belirsizlikleriyle birleştirir. Genellikle yozlaşmış, bozulmuş teknolojinin toplumu karanlık bir yola sürüklediği gelecek hikâyeleri sunar. Teknolojiyi tehdit edici ve yıkıcı bir güç olarak sunmasıyla ayırt edilir. Distopyaya ve apokaliptiğe eğilim gösterir. Aynı zamanda teknolojik gelişmelerin, ortaya çıkan yeni cihaz ve ürünlerin toplum hayatında oynayabileceği olumsuz rolleri düşler.
Son dönemin popüler antoloji dizilerinden “Black Mirror”, alt türün en gözde yapımları arasındadır. Yine Philip K. Dick’in “Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?” (Do Androids Dream of Electric Sheep?) romanından uyarlanan ve yönetmenliği Ridlet Scott tarafından üstlenilen “Blade Runner” filmi de alt türün dikkat çekici eserleri arasındadır.
Uzay Operası

Uzay operası, genellikle uzayın derinliklerinde veya uzak bir gezegende kötü karakterlerle vuruşan iyi karakterleri konu alır. Bazen de tamamen keşif odaklı gizemli uzay yolculuklarına yoğunlaşır. “Star Wars” (Yıldız Savaşları) en bilindik örneklerinden biridir. Dramatik anlatıları, büyük çaplı çatışmaları ve duygusal yoğunluğu ile ünlüdür. Zengin evrenler ve karmaşık toplumlar inşa edilirken, aynı zamanda bireylerin ve toplulukların kaderlerini etkileyen büyük anlatılara da odaklanılır.
Uzay operası, bilimkurgu hayranlarına hem büyük ölçekli çatışmalar hem de derin duygusal hikâyeler sunarak geniş bir evrende geçen macera dolu yolculuklar vaat eder. Büyük kahramanlık öyküleri, galaksiler arası savaşlar ve destansı anlatılarla karakterizedir.
Uzay Westerni

Uzay Westerni, bilimkurguda western temalarını ve mecazlarını kullanır. Genellikle geleceğin kolonileştirilmiş gezegenlerinde geçen Western tadında maceralar anlatılır. Kovboy giysileri, çiftçilik ve yaygın şekilde at kullanımı ile öne çıkar. Bazen uzaylıların Vahşi Batı’ya indiği ve yerel halkla mücadele içine girdiği örnekleri de vardır.
Geleneksel westernin vahşi doğası, özgürlük arayışı ve kanunsuz toprakları, uzak galaksilerde geçen bilimkurgu unsurlarıyla birleştirilir. Sık sık teknolojinin hâkim olduğu ancak hâlâ sınırların ve tehlikelerin belirsizliğini koruduğu, keşfedilmemiş ve düzenin tam oturmadığı bölgeler işlenir. Firefly, Cowboys & Aliens, Cowboy Bebop ve The Mandalorian en bilindik örnekleri arasındadır.
Yeni Dalga

Yeni dalga bilimkurgusu, 1960’lar ve 1970’lerde ortaya çıkan ve bilimkurgu türüne radikal yenilikler getirmeyi hedefleyen bir alt türdür. Hareket, geleneksel bilimkurgunun katı kurallarını ve klişelerini yıkmayı, türün sınırlarını zorlamayı ve edebi değerini artırmayı amaçlar. Yalnızca teknolojik ve bilimsel keşiflere odaklanmak yerine sosyal, psikolojik ve felsefi temalara eğilmeyi öncelemiş ve bu süreçte deneysel anlatım tekniklerini ve daha cesur konuları kullanmıştır.
Soğuk savaşın doruğa ulaştığı, nükleer tehlikenin baş gösterdiği, gençlik hareketlerinin ve dolayısıyla toplumsal kalkışmaların hızlandığı, sosyalist-anarşist muhalefetin yükseldiği, çevreci ve feminist aktivizmin yaygınlaştığı 60’lı yıllarda edebi zirvesine ulaşmıştır. Sert bilimkurgunun aksine yeni dalgada bilimsel tutarlılığın önemsenmediği, düşüntülü ve karamsar kurguların merkezileştirildiği görülür. J.G. Ballard ile Ursula K. Le Guin romanları, alt tür kapsamında en bilindik örneklerdendir.
Zaman Yolculuğu

Zaman yolculuğu, zamanın hem fiziksel hem de metafiziksel boyutlarını araştırır ve zaman yolculuklarının bireysel, toplumsal ve evrensel etkilerini aktarır. Edward Page Mitchell, “Geri Giden Saat” (The Clock that Went Backwards) öyküsünü yedi yıl öncesinde yazmış olsa da zamanda yolculuk konusunu H.G. Wells, “Zaman Makinesi” (The Time Machine, 1888) eseriyle popüler hâle getirmiştir. Bu türde karakterler, çoğunlukla geçmişe veya geleceğe yolculuk yapar, kimi zaman da geçmiş veya gelecekten gelen gezginlerce ziyaret edilir. “Back To The Future”, alt türün sinemadaki en popüler eserlerinden biridir.
Zamanda yolculuk bilimkurgusu, okuyuculara ve izleyicilere zamanı farklı bir perspektiften görme imkânı sunar. Hem geçmişi hem de geleceği farklı bir gözle incelemeyi teşvik ederken nedensellik, özgür irade, kader ve etik gibi derin felsefi soruları da gündeme getirir.
Not: Çoğu kişinin sandığının aksine distopya ve ütopya, bilimkurgunun alt türü olarak değil, anlatıdaki kurguyu tanımlamak için kullanılmaktadır. Öte yandan bilimkurguda “punk” ekiyle anılan akımlar, sürekli olarak gelişip çeşitlenme eğilimindedir. Yazıda bahsedilenler öne çıkan örneklerinden sadece bazılarıdır.