neuromancer

Bir Siberpunk Başyapıtı: Neuromancer

Günümüzde bilgisayar ve sanal gerçeklik temalı bir film veya öykü ile karşılaşsanız, muhtemelen bunun çok sık işlenen bayat bir konu olduğunu düşünürsünüz. Ancak bugün bildiğimiz bilgisayarların gelişmeye yeni yeni başladığı 1984 yılında bilgisayar destekli sanal gerçeklik, bilgisayar korsanları ve sibernetik hakkında bir roman yazmak ve roman ile bilimkurgu edebiyatının en prestijli üç ödülüne layık görülmek sadece William Gibson gibi bir yazarın yapabileceği bir şey gibi görünüyor.

William Gibson, 1984 yılında kaleme aldığı Neuromancer ile sadece siberpunk gibi bir akımın başlamasına neden olmadı, aynı zamanda bilimkurgu edebiyatının üç önemli ödülü Nebula, Hugo ve Philip K. Dick Ödülü’ne de layık görüldü. Tekrar altını çizelim; romanın yazıldığı 1984 yılında bir bilgisayarın ekranında ona meraklı gözlerle bakanlara karşı “hello” yazması dahi oldukça çarpıcı bir gelişme olarak sayılıyordu. Buna rağmen William Gibson, bizlere hacker’lar, sanal gerçeklik, sibernetik ve yüksek teknoloji ile örülü bir dünya sundu ve bazı kısımları İstanbul’da geçen heyecanlı bir öyküye ortak olmamızı sağladı.

sanal

Neuromancer’ı okumadıysanız ve hakkında internette bir ön araştırma yapmaya kalkarsanız, kitabın daha önce dilimize Matrix Avcısı olarak çevrildiğini görebilirsiniz. Her ne kadar Neuromancer çizdiği distopik panorama itibariyle Matrix’e oldukça benzese de, 2017 yılında sinema filmi versiyonu ile gösterime girecek olan Ghost In The Shell‘in evreni ile daha çok ortak noktası var gibi. Hatta öykünün seyrediş tarzı değerlendirildiğinde Neuromancer için 1995’de vizyona giren Johnny Mnemonic‘in roman hali demek mümkün. (Gerçi Johnny Mnemonic, olay örgüsü ve diğer unsurlar açısından yazarın “Burning Chrome” adlı öyküsüne daha çok benziyormuş)

Neuromancer’ı özel kılan daha 1984 yılında siberpunk gibi bir akımın öncülüğünü yapmış olması. Başta Ghost In The Shell olmak üzere, Johnny Mnemonic ve Matrix de siberpunk kaynağından beslendiği için benzerliklerin olması çok şaşırtıcı değil. Ancak Neuromancer, geleceği çok daha canlı bir şekilde tasvir ediyor. Neuromancer’in ülkemizde bir ara “Matrix Avcısı” ismiyle yayınlandığını öğrenip kitabı da bu beklentiyle okuduğunuzda, Neuromancer’in uyuşturucu, halüsinojen ilaçları, sinir ağlarını da içine alan çok daha geniş bir evrende geçtiğini göreceksiniz.

William Gibson Hakkında

William Gibson

Leo Tolstoy‘un yazdığı “Anne Karenina” romanında geçen ve romanın omurgasını oluşturan “Mutlu ailelerin hepsi birbirine benzer; mutsuz ailelerin mutsuzluğuysa kendine özgüdür” sözünü anımsayın. Söz konusu bilimkurgu yazarları olunca bu durum çok değişiyor gibi görünmüyor. Özellikle de William Gibson’ın hayalgücü ve kaleminin kuvvetine tanık olunca Philip K. Dick’i de anmadan edemiyorsunuz, her ne kadar yazar başka isimlerden ilham aldığını bizzat belirtse de…

Neuromancer ile siberpunk akımının öncüsü olan William Gibson, yaşamı ve karakteriyle başarılı bir bilimlurgu yazarı portresi çiziyor. Vietnam Savaşı’na katılmayı reddeddiği için soluğu Kanada’da alan Gibson, yakın gelecekte geçen teknoloji ile örülü hikaye ve romanları yazmaya daha 22 yaşında başlar. Neuromancer’dan önce de pek çok bilimkurgu öyküsü kaleme almış olan yazarın daha 70’li yıllarda bilgisayar ağları, sibernetik gibi konularda yazdığı öykülere bakınca yazarın bir tür zaman yolcusu olduğunu düşünmekte pek de haksız sayılmazsınız.

Sprawl Üçlemesi

Neuromancer, Sprawl Üçlemesi olarak anılan (Neuromancer Kont Sıfır ve Mona Lisa Aşırı Yükleme) romanlarının ilki. Kitap, aldığı işi başaramayınca sinir ağı işverenlerince felç edilmiş Case’in hikayesiyle başlıyor, kısa zamanda kendizini öykünün içinde buluyorsunuz. Sprawl, İngilizce hızlı ve çarpık bir biçimde büyüyen kentler ve çarpık yapılaşmayı anlatmak için kullanılan bir tabir. Kitabın daha ilk sayfalarında Neuromancer’ın neden bu ismi aldığını rahatlıkla görebiliyorsunuz. Distopik bir evrende yer alan şehirlerin tasviri oldukça gerçekçi. Olay örgüsü ve diğer unsurldar da ödüllü bir yazara yakışacak cinsten. Her başarılı bilimkurgu roman ve öyküsünde karşımıza çıkan öngörülere (sanal gerçeklik teknolojisinin yaygınlaşması, şirketleşmeye dair öngörüler gibi) rastladıkça kitabın 1984’te yazıldığına dair ciddi şüpheleriniz oluşabilir.

Neuromancer’ı okumaya başladığım daha ilk anlarda, kitaptan Matrix’e benzer bir olay örgüsü ve evren beklemiştim. Ancak bence Neuromancer, Matrix’den çok daha farklı bir hikayeye sahip. Neuromancer’da işin içine sinir sistemini felç ederek sanal gerçeklikle iç içe olmanızı engelleyen ilaçlar başta olmak üzere pek çok farklı nokta bulunuyor. Bu ilaçların Ruslar tarafından geliştirildiğini de anlayınca, Matrix’in “tüm insanlık” çerçeveli öyküsünden çok daha küçük çaplı bir olay akışı ve evren ile karşılaştığınızı kısa zamanda fark ediyorsunuz. Neuromancer’ı birkaç küçük cümlede özetlemek romana hakaret etmek sayılmaz diyerek Neuromancer’ın Matrix ve Ghost In The Shell evrenine benzer bir atmosferde geçen hesaplaşma hikayesi olduğunu söyleyebilirim.

Yazarın böylesi çığır açan bir kitapta İstanbul‘a yer vermesi ve İstanbul ile ilgili tasvirlerin bulunması da ülkemiz okuyucularını oldukça memnun bırakacak bir ayrıntı. “Beyoğlu’nda Yağmur Yağıyordu” cümlesi ile başlayan bölümü ve içindeki sihirli cümleleri heyecanla okuyacağınızdan eminim.

Baskılar Bizi Yıldırmıyor: Neuromancer Baskısı Hakkında…

Neuromancer ile ilgili üzücü olansa kitabın her yerde bulunabilen baskısının bir hayli kötü olması. Neuromancer’i eğer bir büyüteç yardımı olmadan okumak, okurken saç baş yolmak istemiyorsanız son derece özensiz hazırlanmış o “meşhur” baskısından uzak durmanızı öneririm. Üstelik kitabın içeriği ve konusu söz konusu olduğunda kapak resmi de oldukça sıradan ve okuyucuda heyecan uyandırmaması için özellikle seçilmiş gibi duruyor.

Neuromancer’ın başka yayınevlerindeki farklı baskılarının da benzer sorunlarla beraber piyasaya çıktığını öğrendiğimde oldukça şaşırdım. Ülkemizde fantastik edebiyat’ın gelişmesi ile yakından ilgilenen Kayıp Rıhtım’da Neuromancer’ın baskıları hakkında yapılan yorumlar oldukça çarpıcı. Sitedeki “Bir Başyapıtı Katletmek” adlı yazıyı okumanızı tavsiye ederim. Özellikle de yazının “beterin beteri var” adlı bölümü Neuromancer’in Türkiye ve Türkçe ile olan macerasını özetlemesi açısından oldukça çarpıcı.

Neuromancer Bizi Neden Bu Kadar Heyecanlandırıyor?

kart

Her bilimkurgu romanı veya hikayesinin özünde geleceğe dair öngörüler bulunabilir. Ancak Neuromancer’da sanal gerçeklik, internet, bilgisayar ağları ve sibernetiğe dair isabetli tahminlerin bulunması oldukça şaşırtıcı. Hatta tüm bunları romanda görüp William Gibson’ın bir tür zaman yolcusu olduğunu iddia etseniz kimse sizi yadırgamaz. İçine türlü yaralar alarak girdiğimiz 2017’nin en önemli gündem maddelerinden birisinin “sanal gerçeklik” olması, Neuromancer’a hepimizin daha dikkatli bakmasını gerektiren bir unsur. Sanal gerçeklik, arttırılmış gerçeklik gibi kavramlar ilerleyen yıllarda çok daha fazla duyacağımız sözcükler olacak.

Eğer sanal gerçeklik konusunu abarttığımı düşünüyorsanız The Economist’in 2017’de olup – bitecekler hakkında ipuçlarına yer verdiği (bunun yaparken de Tarot Kartları Teması’nı kullandığı) kapağına bir kez bakmanızı öneririm. The Economist’in 2017’deki gelişmeleri öngören kapağında sanal gerçeklik “The Magician” (Arthur C. Clarke’ın “Çok gelişmiş teknoloji, sihirden ayırt edilemez” sözüne bir atıf?) kartında gösteriliyor. Aynı kartta üç boyutlu baskı teknolojisi ile yapılan evler de dikkat çekiyor. Komplo teorileriyle aranız iyi olmayabilir ancak dergi kapağının konu edildiği TV program bölümlerini de izleyebilirsiniz.

Ben William Gibson’ı Neuromancer ile tanıdım ve internetten yaptığım küçük ölçekli araştırma, yazarın diğer kitap ve öykülerinin de Türkçe’ye çoktan çevrildiğini bana gösterdi. Kısa zamanda usta yazar, büyük öngörü üstadı William Gibson’ın başka öykü ve romanlarıyla da aranızda olmaya çalışacağım.

Hazırlayan: İsmail Küçük

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

japon siberpunk

Japon Siberpunk’ına Giriş Kılavuzu

Japon siberpunk‘ı tekno-fütürizm ağırlıklı doğası gereği doğru bir başlangıcı hak ediyor. Lakin doğru yerden başlayabilmek …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin