Bildiğiniz gibi İthaki Yayınları, “Bilimkurgu Klasikleri” adında iddialı bir diziye girişti. Her biri bilimkurgu edebiyatının kült mertebesine yükselmiş eserlerden oluşan bu dizi, açılışını da usta yazar Frank Herbert‘ın Dune romanı ile gerçekleştirdi. Yayınevi, daha önce yaptığı bir açıklamayla Dune serisine ait tüm romanların bu dizide kendine yer bulacağını bildirmişti ve beklenildiği üzere dizinin ikinci kitabı olarak Dune Mesihi de raflarla buluştu.
Seri, yine önceki kitaplardan alışık olduğumuz bestseller boyutundaki baskısı, büyük puntolu sayfaları ve yüksek kağıt kalitesi ile bilimkurgu klasiklerine hak ettiği değeri vermeyi sürdürüyor. Serinin konsepti olan minimalist, ancak isteneni veren kapak tasarımı da dikkat çekici. İlk sayfayı çevirdiğimizde mavinin hoş bir tonu ile karşılaşıyoruz. Dune için en uygun rengin sarı olduğunu düşünsek de baskıdaki gri-mavi konsept, Dune Mesihi’nin ruhuna uyum sağlamış gibi görünüyor.
Daha önceki baskılardan bahsetmek gerekirse, Frank Herbert’ı Türkiye’ye ilk tanıtan yayınevinin 20 yıl kadar önce (1997) Sarmal olduğunu unutmamak lazım. Ayrıca Kabalcı Yayınevi’nin de serinin Türkiye’de tanınmasında çok büyük katkısı var. Anımsanacağı gibi Kabalcı baskılarının çevirmeni Dost Körpe‘ydi ve İthaki de bu başarılı çeviriyi revize ederek kullanıyor. Hikaye hakkında bilgi vermeden önce belirtmek gerekir ki, eğer serinin ilk cildini okumadıysanız bu kitabı okumamalısınız. Çünkü hikayedeki tüm olay örgüsü, serinin ilk kitabı olan Dune üzerine kurgulanmış durumda.
Hikayemize gelecek olursak; bildiğimiz üzere ilk romanda İmparator, Atreides ailesini tamamı çöllerle kaplı bir gezegen olan Arrakis’te bahar hasadını yönetmesi için görevlendirir. Beklendiği gibi Atreides’lerin uzun yıllardır düşmanı olan Harkonnen ailesi, gezegenin yönetimini tekrar kazanabilmek için hamle yapmakta gecikmez. Atreides’lerin diplomasi ve politika konusundaki güçlü öngörüleri herkesin malumudur, ancak neler olacağını tahmin edebilmesine rağmen, Leto Atreides bile en yakınındaki tuzağı tam olarak göremez. Bu noktadan sonra Paul Atreides‘in, bir Zensünni mesihi haline gelişini okuruz. Genç Paul, arkasına aldığı çöl gücü sayesinde gezegenin kontrolünü geri alacak ve zekice bir hamleyle de bilinen evrenin imparatoru olacaktır.
Dune Mesihi, tam da bu gelişmelerin 12 yıl sonrasında gerçekleşen olayları anlatarak başlar. Roman din, devlet ve birey üçgenini özgün bir yaklaşımla anlatan sayılı eserlerden biridir. Paul Atreides ya da yeni adıyla “Muad’Dib“, Dune’un fatihi ve evrenin İmparatoru olsa da aynı zamanda fanatik bir din kardeşliğinin de mesihidir artık. Öyle ki, imparator olmasından çok kısa bir süre sonra Fremen dini Zensunni, tüm evrene yayılmaya başlar. Muad’Dib in gördüğü ancak önüne geçemediği gerçekse, imparator bile olsa dinsel kurallara boyun eğmek zorunda kalışıdır. Nasıl olur da bir imparatorun eli kolu bu kadar bağlı olabilir? Maud’Dib kendini sorguladıkça daha çok köşeye sıkışmaya başlar. Öte yandan, her imparatorluğun başına musallat olan suikast tehlikesiyle de her an yüzleşmek durumundadır. Paul, imparator olmasını da sağlayan eşi ve eski imparator Şaddam IV‘ün kızı Irulan‘dan çocuk sahibi olmak istememektedir. Biricik Fremen aşkı Chani‘den olan ilk çocukları da savaş sırasında düşmüştür. Atreides tahtı, Paul’ün ölüm tehlikesi ile büyük risk altındadır. Çünkü imparatorun sayısı bilinemeyecek kadar çok düşmanı vardır ve bu düşmanlar zaman zaman birlikte hareket etmekten de çekinmezler.
Zensunni dininin tüm evrene yayılması ile Arrakis de bir nevi kutsal gezegen haline gelir ve tüm evrenden hacılar, hem mesihi görmek, hem de hac görevleri yerine getirmek için gezegene akın akın seyahatler düzenlerler. Ayrıca büyük gezegen bilimci Pardot Kynes‘in belirlediği yolda ilerleyen gezegen, Atreides’lerin de yardımı ile yeniden ve çok yavaş da olsa kaybettiği suyu geri kazanarak bitki örtüsü geliştirmeye başlamıştır. Üstelik bu işlem, Pardot Kynes’in beklediğinden de hızlı gelişmektedir. Su gezegeni Caladan’da doğan, ancak kalbi Arrakis için atan Muad’Dib ise, çöle olan özlemini hiçbir zaman dindirememiştir.
İlk romanda kısaca bahsedilmiş olan Sima Dansçıları ve Tleilax teknoloji ürünleri hakkında da bu hikayede oldukça detaylı bilgiler ediniyoruz. Serinin bu romanında, büyük strateji sahiplerinin sadece Bene Gesseritler olmadığını ve en az onlar kadar başarılı olan Bene Tleilax‘ları da daha yakından tanımaya başlıyoruz. Ayrıca, Lonca sürücülerinin de Dune evrenindeki yerlerinin sadece sürücülükten ibaret olmadığını görüyoruz.
Kısacası roman, okuyunca Dune’un ne kadar geniş bir evren olduğunu bir kez daha göstermeyi başarıyor ve bize de, Dune serisine gösterdiği ilgiden dolayı İthaki’ye teşekkür etmek kalıyor.