Frank Herbert‘in Hugo ve Nebula ödüllü Dune serisi, Sinema, TV ve video oyunlarında da hayat bulmuştu. 1965 yılında yayımlanan ilk kitap, günümüzden binlerce yıl sonra, öte gezegen Arrakis’te yaşanan ekonomik, siyasi ve dini çekişmeleri konu ediniyordu. Bir çöl gezegeni olan Arrakis’in en büyük özelliği, barındırdığı değerli bahardı. Melanj olarak adlandırılan bu bahar, insan ömrü ve sağlığı için çok değerli bir maddeydi. Kadınlardan oluşan Bene Gesserit topluluğu, bahar sayesinde psişik yeteneklerini daha da güçlendirmiş, Uzay Loncası ise bu madde sayesinde uzayda uzun mesafeleri kat edip ticari hâkimiyeti eline almıştı. Dune Mesihi (1969), Dune Çocukları (1976), Dune Tanrı İmparatoru (1981), Dune Sapkınları (1984) ve Dune Rahibeler Meclisi’nden (1985) oluşan altı kitaplık serideki din anlayışı, İslami esaslar ile büyük benzerlikler gösteriyordu. Dolayısıyla konusu binlerce yıl sonra geçen hikâyedeki yeni inanç olgusu, semavi dinler üzerinden kurgulanmıştı.
İlk olarak kült yönetmen David Lynch (Eraserhead / 1977), (The Elephant Man / 1980), (Blue Velvet / 1986) tarafından beyazperdeye aktarılan roman, iddialı oyuncu kadrosuna rağmen beklentileri karşılayamadı. Kitabın sadık bir uyarlaması olmaya çalışan yapım, yoğun monologlara ve iç seslere sahipti. Paul Atreides’in (Kyle MacLachlan) düşmanı ve romanda önemli bir yere sahip olan Feyd Rautha (Sting), filmde neredeyse diyalogsuz ve karikatür düzeyine bile yaklaşamayan bir tiplemeydi. Çekim aşamasında stüdyo ile yaşanan bazı olumsuzluklar ve sürenin yeterli uzunlukta olmaması, karakterler ile özdeşleşmede problemler doğurmuştu. Hâliyle eser, alışageldik Lynch sinemasını temsil etmese de Dune hayranlarının sahip çıktığı bir yapım oldu.
Arrival (2016) ve Blade Runner 2049 (2017) gibi bilimkurgu türünde önemli eserler veren Denis Villeneuve, Dune: Part One (2021) ile tür üzerindeki yetkinliğini tekrarladı. Görsel tasvirleriyle Dune evrenini kanlı canlı perdeye taşımayı başaran Villeneuve, kitabın hayranlarının gönlünü kazanmayı bildi. İncelikli senaryosu, etkileyici müzikleri ve doğru oyuncu seçimleriyle sinema sanatına büyük bir katkıda bulundu. Dune: Part Two ile çıtayı bir üst düzeye çıkaran Kanadalı yönetmen, şimdiden üçüncü filmin hazırlıklarına başlamış durumda. Bu görkemli evrene Dune: Messiah projesi ile veda edecek gibi görünüyor…
Harkonnen Hanedanı’nın büyük bir komplosuyla ailesini kaybeden Paul Atreides (Timothée Chalamet), annesiyle birlikte çöl gezegenin amansız topraklarına kaçmak zorunda kalmıştı. Baron Harkonnen (Stellan Skarsgård) ve hanedanına büyük bir savaş başlatma niyetinde olan Paul, Fremenler ile güç birliğine gidiyor. Bu uzlaşı sırasında Chani (Zendaya) ise onun en büyük destekçisi ve muhalifi oluyor. Kehanetleri referans alarak Paul’un bir mehdi olduğuna inanan Stilgar (Javier Bardem) ise ona koşulsuz bir biçimde inanıyor. Başlarda topluluğa mehdi olmadığını anlatmaya çalışan Paul’un kaderi, bahar alaşımlı zehirli solucan suyu içmesiyle değişiyor. İlk yapımda belli belirsiz imajlar ile gelecekte olacakları gören Paul, sıvıyı almasıyla artık zihninde net olarak kendisinin ve gezegenin kaderini değiştirebilecek yeteneklere ulaşıyor.
Bene Gesserit’in yürüttüğü çiftleşme programının bir sonucu olarak doğan Leydi Jessica Atreides (Rebecca Ferguson), Baron Vladimir Harkonnen ve Tanidia Nerus’un gayrimeşru kızı. Oğlu gibi onun da zehirli suyu içmesi, kadın ve erkek atalarının genetik hafızasının ortaya çıkmasına neden oluyor. Gönüllü olarak girdiği bu tehlikeli durum, bir Bene Gesserit rahibesi olabilme kapısını aralıyor. Dolayısıyla Paul Atreides’in ya da namı diğer Muad’Dib’in saklı geçmişi, Bölüm İki’de gördüğü kehanetlerin sebebini açıklamış oluyor. Bir çöl faresinin adı olan Muad’Dib, ona inanan Stilgar’ın başını çektiği grupta kabul görüyor. Stilgar, onu, “Çölde yolunu bulan; kendi suyunu yaratan, toprağa bereket veren”, kişi olarak tanımlıyor. Paul, Fremenler için artık bir peygambere dönüşüyor. Yoldaşı Chani ise inanç anlamında şüpheci ve grubun dışında hareket etmeyi yeğliyor.
Çölde yapılacak stratejik saldırılarla Harkonnen’leri bozguna uğratmak için devasa çöl solucanları da kullanılıyor: Fremenler solucanları kontrol etmenin bir yolunu bulmuş durumda. Muad’Dib ise gezegenin en büyük solucanını kontrol altına almayı başarıp bir kehanetin daha gerçekleşmesini sağlıyor. Kaitain gezegeninde yaşayan ve Corrino Hanedanı’na mensup Prenses Irulan Corrino (Florence Pugh), Paul’un yaşadığına dair bir istihbarat alıyor. Haberi öğrenen babası Padishah Emperor Shaddam IV (Christopher Walken), Paul’un öldürülmesi amacıyla birlikleriyle beraber Arrakis’e doğru yol alıyor. Corrino Hanedanı ile ortak hareket eden Harkonnen ordusunda Feyd-Rautha’ya (Austin Butler) büyük yetkiler veriliyor. Baron Vladimir’in genç yeğeni ve varisi olan Rautha, Paul’a karşı tutuluyor.
2021 yılındaki 1. Bölüm ile son yılların en iyi edebiyat uyarlamasına imza atan Villeneuve, projeyi en baştan bir üçleme olarak tasarlayarak David Lynch’in düştüğü zor durumdan kurtulmuştu. İki saat on yedi dakikalık bir süreye sahip 1984 yapımı film, Dune evreninin bir özeti niteliğindeydi. Kanadalı yönetmen, önceki yapımda olduğu gibi senaryoda Jon Spaihts; görüntü yönetiminde Greig Fraser ile ortaklığını devam ettiriyor. Deneyimli besteci Hans Zimmer, ana temalarını yeni yapımda daha da şekillendiriyor. Imax ile birlikte ScreenX görüntü teknolojisini de destekleyen yapım, 270 derecelik çevresel bir deneyim vaat ediyor. Panaromik bir görüntü tecrübesi yaşatan ScreenX teknolojisinde, her iki duvara da ana ekran dışında kalan görüntüler yansıtılıyor. Gözün odaklanmasına uygun olarak hafif bulanık bir görüntüye sahip olan yan ekranlar, filmin içine girmemize olanak sağlıyor.
Dune: Part Two, her hâliyle bir Villeneuve sineması. Dune serisi, J.R.R. Tolkien’in The Lord of The Rings’i gibi sinemaya uyarlanması hayli zor olan kitaplardan… Fakat Denis Villeneuve ve Peter Jackson, hikâyeleri kendi sinemasal bakış açılarına göre senaryolaştırdıkları için kitapların ağırlığı altında ezilmemeyi başarıyor. Kitap uyarlamalarında karşılaşılan en büyük hata, metinlerde tasvir edilen anların yazarın bakış açısıyla birebir perdeye aktarılması. Bu durum yönetmenin sanatsal tekniği ile ister istemez uyumsuzluklar yaratabiliyor, devamlılık hatalarına sebebiyet verebiliyor. Sinemanın kurgusal tekniği kitaplardan farklı olduğu için yönetmenin tarzı üzerinden ilerlemek saha sağlıklı sonuçlar veriyor.
Muad Dib’in geliştirdiği yeni din, İslami esaslar ile büyük benzerlikler gösteriyor. Ortaya çıkan yeni inancın, çöllerde düzensiz bir kabile hayatı yaşayan Fremenleri merkezi bir sistem altına alması, kutsal metinlerdeki olaylar ile dikkat çekici uyuşmalara kapı aralıyor. Eserde şahit olunan ibadet ediliş şekilleri ve kutsal metinlerden çıkmış gibi duran diyaloglar, bazı ayetler ile paralelliklere sahip. Dolayısıyla Herbert, İslamiyet’teki önemli olayları derleyip uzak gelecekte yeni bir din kurguluyor. Hâliyle Dune serisinde bir peygamberin doğuşuna şahit oluyoruz.
Timothée Chalamet, Paul rolü ile öncekinden daha iyi bir performans sergiliyor ve yıldızı her sahnede parlıyor. Austin Butler, daha önce Sting’in hayat verdiği Feyd-Rautha rolüne göre çok daha derinlikli ve etkili. Sting’in karakteri neredeyse hiç konuşmuyor ve anlamsız bakışlar veriyordu. Josh Brolin ve Rebecca Ferguson, yapımı önemli oranda sırtlıyor. Zendaya ise Chani ile inandırıcı bir performansa imza atıyor. Christopher Walken, Stellan Skarsgård, Dave Bautista, Léa Seydoux ve Charlotte Rampling, kısa rollerine rağmen esere lezzet katıyor. Yılın en başarılı yapımlarından olan Dune, kitabın hayranlarını ziyadesiyle mutlu edecek. Etkileyici görsek efekt ve planlara sahip olan yapım, sinema sanatına büyük bir katkıda bulunuyor.