İnsanlık, kendini her şeyin merkezine koydu önce. Uzun bir süre kabul gören bu kibir, kendini bilime adayan cesur insanlar sayesinde yerini daha makul görüşlere bıraktı. Böylelikle insan, artık yüzünü gökyüzüne çevirip şu soruyu daha bir yüksek sesle dile getirmeye başladı: Evrende yalnız mıyız?
Bilimkurgu edebiyatının olmazsa olmaz konularından birisi de ilk temastır. Diğer temalar ne kadar önem arz ediyorsa, uzaylılarla ya da daha anlaşılır bir şekilde dünya dışı yaşamla ilgilenen bu tema da en az onlar kadar önemli bir konumdadır. Bilim insanlarının ve felsefecilerin daha çok teknik anlamda ele aldığı konu, yine dönemin önde gelen bilimkurgu yazarları tarafından hayal gücüyle süslenerek hayat buldu ve bulmaya da devam ediyor. İlk olarak Fransız yazar Voltaire’in Micromegas adlı öyküsünde işlenen ilk temas, zaman geçtikçe farklı çehrelere büründü. Arthur C. Clarke’ın Çocuklugun Sonu, H. G. Wells’in Dünyalar Savaşı, Stanislaw Lem’in Aden‘i, Carl Sagan’ın Mesaj‘ı ve Cixin Liu’nun 3 Cisim Problemi bunlardan yalnızca birkaçı. Elbette bu eserlerin her biri kendi içinde değişik anlatılara sahip.
İthaki Yayınları‘nın bastığı Tanrı’nın Gözündeki Zerre de bunlardan birisi. Larry Niven ve Jerry Pournelle gibi iki usta yazarın kaleminden çıkan kitap, aslında bir seriye ait. Ancak seriye dâhil olması okumayı geciktirecek bir neden değil. Çünkü Tanrı’nın Gözündeki Zerre, kendi içinde tutarlı bir şekilde sonlanıyor. Yaklaşık 700 sayfalık hacimli kitabın çevirisi Kerem Sanatel‘e ait. Editörlüğünü Alican Saygı Ortanca yaparken, kitabın dikkat çekici kapak görselinde ise Şükrü Karakoç’un imzası var.
İlk kez 1974 yılında yayımlanan kitap, bin yıl sonrasında gerçekleşen bir ilk temasa odaklanıyor. İnsanlık, teknolojik olarak büyük sıçrayışlar yapmış, kültürel ve toplumsal anlamda önemli atılımlara imza atmış olsa da halâ birtakım sorunlar yaşamaktadır. Nüfusun artışı ve yerleşim alanlarının daralması kritik seviyeye ulaşmıştır. Yana yakıla bir çözüm bulmaya çalışan İkinci İnsan İmparatorluğu, umudu temas kurduğu Zerreciklerde aramaya başlar. Fakat insanlığın tedbirci kimliği burada da devreye girer. Gücü elinden bulunduran yetkililer, Alderson Sürücüsü’nü Zerreciklerin öğrenmemesi için ellerinden geleni yaparken bir yandan da bulabildikleri her fırsatı değerlendirmeye çalışmaktadır. Nitekim yıldızlararası ulaşımda çığır açan bu buluş paylaşılamayacak kadar önemlidir.
Uzaylılar, onlarla iletişim kurmak isteyen imparatorluk ve bir gemi mürettebatı… Tanrı’nın Gözündeki Zerre, ilk başlarda klasik bir ilk temas öyküsü gibi görünse de Larry Niven ve Jerry Pournello’nun mükemmel uyumu ile özgünlüğünü okuruna hissettirmeyi başarıyor. Niven’in hikâyeciliği eserin kurgu yanını besleyip hayal gücümüzü uyarırken, Pournello’nun araştırmacılığı ve mühendisliği de mantığımızı okşuyor. Arka planda işlenen politika, güven ve savaş gibi düşündürücü konular da eserin edebi yanını iyice keskinleştiriyor Ayrıca her iki yazarın birbirini tamamlaması ve ortak bir anlatım yakalaması, Tanrı’nın Gözündeki Zerre‘yi diğer eserlerden ayırmayı başarıyor.
İkinci İnsan İmparatorluğu, Zerrecikler ile yüz yüze görüşülmesi için onlara bir gemi gönderdiğinde hikâyenin temposu artıyor. Bu noktadan sonra Zerrecikler hakkında daha çok bilgi ediniyoruz. Tıpkı insanlarda olduğu gibi onlarda da sınıfsallık bulunduğunu öğreniyoruz. İmparator Amir, Arabulucular ve Yağızlar bu çarkın en önemli dişlileri. Epeyce üretken olan Zerrelilerin, sırf bu yüzden sık sık kendi aralarında savaştığını ve medeniyet olarak pek ileri gidemediklerini kavrıyoruz. Sonunda çözümü başka gezegenlerde koloni kurmakta buluyorlar ve zaten insanlıkla yolları da ticaret anlaşması yapmak istemeleri sonucu kesişiyor. Kitap, her iki tarafın karşılıklı görüşmeleri ile devam ederken tempo da zaman zaman yükselip düşüyor.
Kısacası Tanrı’nın Gözündeki Zerre, bir bilimkurgu kitabında olmasını beklediğimiz özelliklerin neredeyse tamamını karşılayan, bilimsel detaylarıyla ve felsefi yönüyle de ayakları yere sağlam basan bir uzay operası. Ve elbette dünya dışı yaşamın peşinde süregiden bu yolculuk, beraberinde pek çok soruyu da akla getiriyor. Kuşkusuz bu sorulardan en önemlisi ise şu:
Acaba aynaya mı bakıyoruz?