vampire-hunter-d-bloodlist kapak

Vampire Hunter D: Bloodlust ve Gotik Bilimkurgu

Vampire Hunter D: Bloodlust, 1985’te Toyoo Aşida tarafından yaratılan ilk anime filminin devam eseri. İlk filmde kısaca D adıyla anılan yarı vampir karakterle tanışmıştık. Çok iyi kılıç kullanan, yakaladığı vampirleri acımadan öldüren ve sol eli vücudunun bir parçası değil, vücuduna bağlı bir ortak yaşam formu olan D’nin yarım kalan öyküsü bu filmle devam ediyor. İlk film, zarif çizimleri ve içerdiği heyecan unsurları dolayısıyla sevilmiş olsa da zayıf senaryosu ve D dahil altı yeterince doldurulamamış karakterleri dolayısıyla eleştiriler almıştı. 2000 yılına kadar ertelenen devam filmine Yoşiaki Kavajiri el attı.

Kavajiri, geçmişte Ninja Scroll ve Wicked City başta olmak üzere sinemaya çok sayıda anime klasiğini kazandırmıştı ve tarz olarak fantastikten bilimkurguya geçiş yaptığı bir dönemde projeyi devraldı. Zaten ileride Animatrix, Highlander ve Batman Gotham Knight gibi animelerle de bilimkurgu türünde eserler vermeye devam edecekti. Film, Vampire Hunter D: Bloodlust adıyla hayata geçirildi. Bilgisayar destekli kusursuz çizimleriyle gotik korku ve bilimkurgu unsurlarını bir araya getirerek türleri benzersiz ve unutulmaz bir şekilde harmanladı. Film, gotik korkunun tüm klasik unsurlarını içeriyordu: Ürkütücü vampirler, karanlık ormanlar, harap kaleler ve ürkütücü bir atmosfer… Ayrıca izleyicileri vampirlerin ve insanlığın yüzyıllardır savaştığı kasvetli ve gotik bir dünyaya da davet ediyordu.

Bir gece yarısı, genç bir kadın olan Charlotte Elbourne, vampir asilzade Baron Meier Link tarafından kaçırılır. Charlotte’un zengin babası John, onu ölü ya da diri kurtarmak için bir dampir (yarı vampir) olan D’yi tutar. Aynı zamanda Charlotte’un ağabeyi Adam da, liderleri Borgoff, iri yarı Nolt, kılıç ustası Kyle, yatalak medyum Grove ve vampirlere kin besleyen Leila’dan oluşan Marcus Kardeşler’i işe alır. D ve Marcus Kardeşler, Meier’in peşinden koşar ve Charlotte’un kaçırılmadığını, vampire olan sevgisinden dolayı ona kaçtığını öğrenirler. Sonrasında işler daha da karışır ve D kendini büyük bir komplonun ortasında bulur. Kiralık asker olarak girdiği bu işte olaylar gitgide kişiselleşir.

Vampire Hunter D: Bloodlust‘ın gelecekte geçen bu macerasında uzay gemileri ve gelişmiş şehirler olmasına rağmen hepsi de Orta Çağ’ın gotik mimarisine sahip. Bu da animeyi sanat yönetiminde benzersiz bir noktaya taşıyor. Yapım, kasvetli ve ürkütücü atmosferiyle ünlü. Karanlık renk paleti, yağmurlu ortamları ve ürkütücü ses efektleri ile izleyicilerde huzursuzluk ve korku uyandırıyor. Bu atmosfer, gotik korkunun temel bir unsuru ve Vampire Hunter D: Bloodlust‘ta ustaca kullanılıyor. Ayrıca, gotik korku unsurlarının siberpunk estetiği ve biyoteknoloji gibi bilimkurgu öğeleriyle birleştirildiğine tanık oluyoruz. İnsanlığın teknolojik olarak ilerlemiş bir toplumda yaşadığı, aynı zamanda vampirler ve diğer doğaüstü varlıklarla da uğraştığı bir gelecek tasvir ediliyor.

Vampire Hunter D: Bloodlust, siberpunk türünün bazı unsurlarını da içeriyor. Bununla birlikte biyoteknolojiye de bolca atıfta bulunuyor. Robot uzuvlara sahip insanlar, robot hizmetliler ve gelişmiş yapay zekâlı makineler de animede kendine yer buluyor. Eserde insanlar gelişmiş silahlar, araçlar ve iletişim cihazları kullanıyor. Ulaştıkları teknolojiye rağmen yeri geliyor yiyecek ekmek bulamadıkları da oluyor. Siberpunk da zaten bir bilimkurgu alt türü olarak insanların gelişmiş bir teknolojide düşük standartlarda süregiden yaşamını betimler. Vampirler, insan kanıyla beslenerek yaşamlarını sürdüren doğaüstü varlıklardır. Ancak filmde, vampirlerin insanlarla karışarak yeni ve daha güçlü melezler yarattıkları ortaya çıkıyor. Bu biyoteknolojik manipülasyon, insanlığın ve vampirlerin geleceği üzerinde önemli etkilere sahip. Başkarakterimiz D bile bunlardan biri.

Vampire Hunter D: Bloodlust, gotik korku ve bilimkurgu türlerini benzersiz ve heyecan verici bir şekilde birleştiriyor. Gotik korkunun kasvetli ve ürkütücü atmosferini siberpunk estetiği ve biyoteknoloji temalarıyla harmanlayarak türleri yeni bir boyuta taşıyor. Bu türlerin birleşimi, izleyicilere unutulmaz ve çok yönlü bir deneyim sunuyor. Ürkütücü vampirleri, kasvetli atmosferi ve geleceğe ait unsurları, filmi çok geçmeden bir klasik hâline getirdi. Kısacası Vampire Hunter D: Bloodlust, gotik korkunun karanlık büyüsünü bilimkurgunun yenilikçi fikirleriyle birleştirerek türleri benzersiz ve unutulmaz bir şekilde yeniden yorumluyor…

Yazar: Halil Alpaslan Hamevioğlu

1980 Polatlı doğumluyum. 80'ler ve 90'lar kuşağında yetişmiş bir bireyim. O devrin her bireyi gibi ben de bilimkurguyu video kasetlerden tanıdım. Sonra özel kanallar geldi. Hayal dünyam iyice genişledi. Eh, gerçek yaşamda da dünyanın içinden geçtiği dönüşümü gördüm. Sovyetler'in bitişini, Berlin Duvarı'nın yıkılışını, popüler kültürün tüm dünyayı etkisi altına alışını... Bir gün okulum bitti ve hem gördüklerimi hem de yaşadıklarımı yeni nesillere aktarayım dedim. Öğretim görevlisi oldum. Gazi Üniversitesi’nde başlayan, Başkent Üniversitesi’nde devam eden öğreticiliğimde ülke sınırlarını aştım ve kendimi Amsterdam Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde buldum. Oldum olası yazmayı sevmişimdir. Âşık olduğum bilimkurguyu ve yazma hobimi de burada birleştireyim dedim. Şimdiden iyi okumalar.

İlginizi Çekebilir

postmodern bilimkurgu

Postmodernizm ve Bilimkurgu: Anlamın Ötesine Geçen Bir Yolculuk

Postmodernizm ve bilimkurgu, edebiyat dünyasında sınırları zorlayan iki anlatı biçimi olarak bir araya geliyor. Bu …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin