Plüton’da Kurulacak Bir Koloni

Plüton, Kuiper Kuşağı‘nda bulunan bir cüce gezegen. Dünya’dan son derece uzak ve oldukça egzotik bir bölgede. Hiçbir cazibesi yok. Tamamen buzlar ve buzlaşmış kumullarla kaplı. Işık orada bir hatıra gibidir ancak. Günümüze kadar sadece birkaç piksellik görsellerden ibaretti bizim için. Fakat New Horizons uzay aracının Kuiper Kuşağı‘na varmasıyla bu cismin sandığımızdan daha ‘canlı’ bir yer olduğunu öğrendik. Büyük ihtimalle antik Güneş Sistemi’ne dair pek çok sırlar gizli orada. Fakat Güneş Sistemi’nin kolonize edildiği tarihlerde bile Kuiper Kuşağı ve Plüton Antarktika muamalesi görecektir.

Plüton bir koloni kurmak için hiç de ideal bir ortam sağlamıyor takdir edersiniz ki. En büyük dezavantajı Dünya’dan çok uzak olması. Yörüngesi dehşet verici bir şekilde eliptik olduğu için bazı yıllar Neptün hizasına yaklaşıyor. Bu Güneş’e, dolayısıyla Dünya’ya da en yakın olduğu dönem. Bu dönemden ilerleyen satırlarda daha detaylı bahsedeceğiz.

Pluton ve uyduları

Plüton‘un yüzeyinde Güneş’in enerjisini hasat etmek karlı bir yöntem değil. Üstelik burası doğal kaynak açısından da zengin bir yer değil. Gelecekte enerji konusunda ne tür bir gelişim yaşanır bilemeyiz fakat orada bulunacak olan insanlar için ikmal hatları kurulmalı. Tabii belki de ilerleyen çağlarda Plüton yüzeyinde dahi enerji üretimi gerçekleştirebilecek tesisler icat edilmiş olabilir. Bu kısım bilim-kurgunun kurgu kısmı bizim için şimdilik.

Plüton pek de dost canlısı gözükmüyor. Güneş Sistemi kolonizasyonunun en büyük ivmeyi kazandığı günlerde dahi orası öncelikli hedef olamayacak. Çünkü ne Titan gibi kalıcı bir atmosferi var, ne de Mars gibi kayasal bir yüzeyi. Üstelik kaynak yönünden de büyük bir zenginlik vaat etmiyor. Kısacası gaz devlerinin bulunduğu kısım bir Basra Körfezi olacakken, Kuiper Kuşağı ancak Antarktika olabilecek.

Plüton‘un yüzölçümü neredeyse Rusya kadar. Böylesi bir cüce gezegenin bile bilinen beş tane uydusu varken, bizim okyanuslar ve yaşamla dolu Dünyamızın bir tane uydusunun olması hayli düşündürücü. Üstelik bu beş uydu içerisinde son derece babayiğit bir uydu olan Charon var. Çapı yörüngesinde döndüğü gezegenin neredeyse yarısı kadar. Bizim Ay gibi öyle ürkek, çekingen bir şey de değil hani. Eğer bu cüce gezegenin yüzeyinde duruyor olsaydınız kendisi bütün ihtişamıyla arzı endam ediyor olacaktı. Yani Dünya yüzeyindeyken Ay başparmağınızın ucu kadarken, Plüton’un uyduyu gören yüzeyinde Charon yumruğunuz kadar büyük görünüyor. (Plüton ve Charon arasındaki mesafe 19.570 kilometre).

Charon’dan bu denli övgüyle bahsetmemin bir nedeni de kuzey kutbundaki o kırmızımsı kahverengi bölge. New Horizons’tan gelen bilgilere göre bu bölge çok özel maddeler içeriyor. Çünkü burada organik moleküller olan tholinler ve de hayatın ortaya çıkmasını sağlayabilecek bazı organik makromoleküller bulunuyor. Bu moleküllerin menşei çok büyük ihtimalle Plüton. Aynı zamanda Charon’da amonyak olduğu da tespit edildi. Dolayısıyla muhtemel bir yüzey-altı okyanusunda bol miktarda amonyak bulunduğunu söyleyebiliriz. Bu da zaten o kadar uzak bir bölgede herhangi bir sıvının nasıl bulunduğunu açıklamaya yeter.

Charon, Kharon ya da Kharoon. Mitolojide ölülerin kayıkçısı olarak bilinir. Öylesi uzak bir gezegenin uydusu için çok ideal bir isim.

Son derece gizemli bir gezegen Plüton. Oldukça egzotik ve de hareketli bir jeolojiye sahip. Geçtiğimiz aylarda yüzeyinde donmuş metan kumulları olduğu tespit edildi. Yani zayıf da olsa bir atmosferi ve bu atmosferde yaşanan hava akımları olduğu anlamına geliyor bu. Zaten orada bir atmosferi olduğuna dair New Horizons’dan oldukça sağlam veriler geldi. Plüton’un atmosferi ağırlıklı olarak nitrojenden, bir miktar metandan ve karbon monoksitten oluşuyor. Tüm bu gazlar son derece ince bir şerit halinde cüce gezegenin etrafını sarmış durumda. Bu gazlar yüzeydeki buzlardan buharlaşıp atmosfere yükselmişler.

Plüton’un atmosferi katmanlı bir sis halindedir. Güneş’e yaklaştığı zamanlarda yüzeyindeki buzlar çözünüp buhara dönüşüyor ve atmosfer kalınlaşıyor. Yüzey basıncı kat be kat yükseliyor. Fakat Güneş’ten uzaklaştığı zaman gazların bir kısmı yüzeye çöküyor tekrar. Fakat atmosfer kaybolmuyor, çok incelse de bir şerit halinde asılı kalmaya devam ediyor.

Plüton’un düzlüklerinde yüzde doksan sekiz oranında nitrojen buzu bulunuyor. Aynı zamanda bu buzun içerisine metan ve de karbon monoksit de karışmış. Nitrojen ve karbon monoksit gezegenin Charon’u görmeyen tarafında daha bol bulunuyor. Charon ve Plüton birbirine kilitlenmiş bir halde, yani ancak birbirlerinin tek bir tarafını görüyorlar. Plüton’da dağlar bulunuyor ve bu dağlar çoğunluk olarak buz fazındaki sudan meydana geliyor. Plüton yüzeyinde bir krayovolkanizmin söz konusu olup olduğu bilinmiyor.

Evet, Plüton Güneş Sistemi’nde sıvı bulunacağını düşündüğünüz son yer olabilir fakat o kadar da emin olmayın artık. Çünkü 1300 kilometre uzunluğunda, 900 kilometre genişliğindeki Tombaugh Regio havzası o kadar büyük bir kütle toplamış ki, cüce gezegenin oryantasyonunu değiştirmiş. Bu havzanın Sputnik Planum denen bir düzlüğü ise varlığını yüzey-altındaki okyanuslara borçlu olabilir. Üstelik Plüton’un çok sayıda uydusu var ve bu uydular gelgit etkisi sayesinde yüzeyin altında ısı dalgaları meydana getirebilir. Bu da suyu sıvı tutmak için yeterli ısıyı yaratacaktır.

Fakat hâlâ daha Plüton’daki yüzey-altı okyanusları ile alakalı kuşkularınız varsa, amonyak faktöründen bahsetmek isterim tekrar. Charon’da bulunan amonyak, büyük ihtimalle Plüton kökenli. Bu da muhtemel bir yüzey-altı okyanusunun içeriğinde son derece yüksek miktarda amonyak olabileceğini gösteriyor. Amonyak ile karışmış bir suyun donma derecesi epey düşecektir. Fakat o kadar uzak bir gök cisminde sıvı suyun varlığı heyecan yaratıcı olsa dahi böylesi bir sıvı ortamı hiç de sağlıklı değil. Çünkü yaşam her ne kadar ekstrem koşullarda, örneğin çok tuzlu ortamlarda, aşırı soğuklarda ya da tam tersi aşırı sıcak derecelerde dahi ortaya çıkabiliyor olsa da, bu denli yüksek bir amonyak hiç de sağlıklı değil. Dolayısıyla Plüton’un yüzey-altındaki okyanusu son derece tuzlu, amonyak yüklü ve de sağlıksız bir şurup halindedir büyük ihtimalle.

Bu günün teknolojisiyle oraya varmak on ile dokuz yıl arasında bir süreye mal olacaktır. İnsanların Plüton’a koloni kurmaya karar verdiği bir çağda ise bu süre kat be kat daha azalmış olacaktır. Büyük ihtimalle oraya gidecek olan koloniciler ya Dünya’dan direkt uçuşla kalkacak ya da Neptün bölgesindeki üslerden birinden hareketlenecekler. O çağda siyasi-ekonomik-sosyal merkezin hâlâ daha Dünya mı yoksa gaz devleri etrafına kurulan enerji zengini koloniler mi olacağı meçhul bir konu.

1970lerde, Rick Guidice isimli bir sanatçının uzak gelecek uzay kolonisi konsepti

Plüton’u bir Antarktika olarak değerlendirelim. Bu gün Antarktika’da kalıcı yerleşimler bulunuyor. Nitekim cüce gezegene gidecek olan insanların bir kısmı da oraya kalıcı olarak yerleşmeyi tercih edebilir. Gelgelelim böylesi bir yerleşim için Kuiper Kuşağı ideal değil genel olarak. En azından günümüz teknolojisi ya da yakın gelecekte elde edeceğimiz muhtemel teknolojilerle dahi oraya kalıcı bir üs kurulması çok zor. Çünkü atmosferi zayıf, yüzeyi çok soğuk, yer çekimi düşük, atmosfer basıncı az, magnetosferden yoksun, tamamen donmuş bir halde ve belki de çok şiddetli bir krayovolkanizm mevcut yüzeyinde. Dolayısıyla buraya gidecek olan koloniciler şiddetli psikolojik ve fizyolojik eğitimlerden geçmiş olmalı. Hatta belki de oraya gidecek koloniciler insan-üstü bireyler olacaktır.

Plüton’un yüzeyi henüz yeni haritalandırılmaya başlandı ve oraya bir koloni kurulacağı tarihte yüzeyi ne kadar değişir meçhul. Fakat yüzeyi bu gün olduğu gibi kabul edersek orada kurulacak bir koloninin lokasyonu için pek çok yer mevcut. Belki havzalar, belki buz dağlarının içine oyulacak mağaralar, belki de düzlükler? Oraya gidecek olan insanların amaçlarına yönelik koloninin lokasyonu da değişecektir. Fakat buraya kurulacak koloni araştırmacılar gelmeden önce hazırlanmış olmalı. Bu enerjiden ve de zamandan tasaruf etmek için önemlidir.

Eğer hâlâ yörüngede kalmaya devam ederse Plüton, kızıl dev evresine geçen Güneş’in sayesinde daha ılıman ve sulak bir gezegene dönüşebilir.

Plüton yüzeyi son derece karanlık ve de ürpertici. Güneş o kadar uzakta ki gökyüzünde ancak kalın ve şişman bir yıldız gibi görünüyor. Fakat yüzeyde ek bir aydınlatmaya ihtiyaç duymadan yürüyebilir hatta kitap dahi okuyabilirsiniz. Fakat unutmayalım ki orada bulunan düzlükleri sonsuz bir karanlığa açılan kumsallar gibidir. Bir yanınızda karanlık kozmik denizler, hemen yanı başınızda donmuş metan kumulları ve ötede Güneş, geride bıraktığınız yuvanız ve size 4.5 saat sonra ulaşan ışığın hatırası eşliğinde yürümek ruhunuzu derin bir bunalıma sürükleyebilir.

Çalkalanan nitrojen bayırları hücre hücre dağılan egzotik yapılar oluşturmuş. Bu yapılar incelenmeye değer. Plüton jeolojisi için son derece önemli veriler taşıyor olabilirler. Aynı zamanda yüzeyden alınacak örnekler Plüton’un tabiatına daha yakından bakmamızı sağlayacaktır. Hatta yüzeyin altına inip oradaki muhtemel bir okyanus dahi incelenebilir.

Plüton’un yüzeyinde gezinmek çok da büyük bir efora mal olmayacak, çünkü yer çekimi düşük ve de atmosfer basıncı az. Eğer Charon’u gören taraftaysanız gökyüzünde bütün ihtişamıyla arzı endam eden bir uydu ile karşılaşacaksınız. O sonsuz karanlıklar denizinin içinde pırıl pırıl parlayan ürpertici ve donuk bir kürenin hayali ruhumu kozmik dehşetlere sürüklüyor.

Tüm bu olumsuzluklarına rağmen Plüton Güneş Sistemi boyunca insanlar tarafından yapılacak bir kolonizasyon hareketinden payını alacaktır illaki. Oraya giden insanlar temelde üç çeşit olacaktır.

Bilimsel Çalışmalar

Plüton ve Kuiper Kuşağı antik Güneş Sistemi’ne dair kalıntılar içeriyor. Bu gün Antarktika’da bilimsel çalışmalar yapan insanlar olduğu gibi gelecekte de Plüton’da bu çeşit insanlar bulunacak. Onların görevleri daha kapsamlı ve daha egzotik şeyler olacak kuşkusuz. Yüzey altındaki o amonyaklı şurupta var olması muhtemel bir yaşamı inceleyecekler, Güneş’ten bu denli uzak bir bölgede bulunan organik moleküllerin ne işi olduğunu araştıracaklar. Belki de yaşamın kökenine dair sırları orada bulacaklar.

Fakat aynı zamanda yapayalnız hissedecekler. İnsanlık o devirde artık uzayda gezinen bir tür olacak fakat Kuiper Kuşağı uğramaktan kaçınacağı bir yer olacaktır kuvvetle muhtemel. Herkesin katıldığı çok keyifli bir partiden uzakta kalmış, izole bir karanlıkta hissedecek kendini Plütonlular. İnsanlığın hızla evrim geçirdiği, büyüdüğü ve de geliştiği ışıklı bölgelerden çok uzakta, donmuş bir dünyanın buzdan okyanuslarına mahkum olacaklar ve çoğunluğun hiçbir zaman ilgisini çekmeyecek eksantrik bilgilerin arayışında ömürlerini tüketecekler karanlıkta. Belki de orada buldukları korkunç bir şey sonucunda hepsi deliliği, kayboluşa ve de korkunç felaketlere savrulacak.

Lojistik Amaçlar

Kolonizasyon hareketlerinin ileri aşamalarında Plüton değer kazanacaktır belki de. Çünkü Kuiper Kuşağı’nda bulunuyor ve bu gezegeni Güneş Sistemi’nden dışarı çıkmadan önceki son durak olarak değerlendirebiliriz. Aynı zamanda eğer Kuiper Kuşağı’nda madencilik hareketleri başlarsa, Amerika’daki Altına Hücum senaryolarına benzer bir göç dalgasıyla karşılaşabilir Plüton ve de Kuiper Kuşağı’nın geri kalanı. Dolayısıyla Plüton Kuiper madencileri için bir üs olarak kullanılabilir. Bu üsler takdir edersiniz ki belli bir hareketliliğe ve canlılığa sahip olacaktır. Belki de ilerleyen çağlarda Plüton’da bir ‘Las Vegas’ belirecektir?

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Güneş Sistemi dışına açılacak olan yolcular için son konaklama alanlarından biri olacaktır Plüton. Bu konaklama tesislerini ya insanlar ya da yapay zekaya sahip robotlar işletecek. İkinci seçenek daha muhtemel. Fakat ilki için de güçlü ihtimaller verebiliriz.

Sürgünler, Turistler ve Diğerleri

Plüton uzaklığı, donuk, korkutucu ve zorlu koşullarla dolu bir yer olması sayesinde mükemmel (!) bir toplama kampına dönüşebilir. İstenmeyen insanlar, büyük savaş suçları işlemiş askerler, terörist elebaşları, soyguncular ve de geleceğin süper-kötüleri oraya sürgün edilebilir… Plüton’un diken diken yükselen buzlu dağları ve de korkutucu bayırları içerisinde büyük ihtimalle gaz devlerinin etrafındaki suç dünyasını yöneten insanların içinde bulunduğu büyük hapishane-şehirler inşa edilebilir. Bu şehirler korkunç zevklerin yaşandığı, hazzın amorfik makamlardan seda ettiği, çarpık ve de renkli bir karanlıkla dolu olacaktır. Alcatraz hapishanesinin kozmik bir versiyonu.

Aynı zamanda tuhaf doğasıyla birlikte kendine turistleri cezbedebilir. Dağcılar Plüton’da epey bir eğlenecektir ya da adrenalin tutkunları yoğun kozmik radyasyon altında burada çeşitli uzak-gelecek-sporları ile kendilerini ölümün kıyısına atıp tekrardan hayatın olağan sathına geri dönecekler. Aynı zamanda Plüton’daki tesislerin gelirleri için turizm iyi bir kaynak olabilir. Bu yüzden o donuk ihtişamı tüm çarpıcı güzelliğiyle yansıtacak iyi bir reklama ihtiyaç var.

Plüton uzak ve de gözlerden ırak bir yer olmasıyla çeşitli tarikatların, illegal deneyler yapan biliminsanlarının, kaçıkların, münzevilerin, sipiritüel arayışa çıkanların ve daha nicesinin uğrayıp yerleşebileceği bir dünya olabilir.

Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade

Kaynakça:

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

dunya cekirdek magma

Sismik Dalga Verileri, Dünya’nın Çekirdiğine Dair Yeni Bilgiler Sunuyor

Avustralya Ulusal Üniversitesi’nden (ANU) sismologlara göre, depremlerin neden olduğu sismik dalgalardan elde edilen veriler, Dünya’nın …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin