bam teline dokunmak

Bam Teline Dokunmak

Kitaplar yazılır, filmler çekilir, şarkılar bestelenir… Aralarından bazıları hiç umulmadık bir çıkış yapar. Yaratıcılarının hiç beklemediği bir biçimde tutulur, sevilir, geniş bir kitlenin beğenisini kazanır. Europe grubunun ‘The Final Countdown’ adlı parçası böyle bir örnektir. İlk seslendirdikleri günlerde parça kulaklarına fazla basit ve çocuksu gelmiş. Albüme ekleyip eklememekte kararsız kalmışlar. Bugün albümdeki diğer şarkıların esamesi bile yok, ama ‘The Final Countdown’un remiksi hâlâ radyolarda dinleniyor.

Birkaç yıl öncenin lambadaları, macarenaları, geçen yılların pokemonları da yaklaşan örneklerden. Ancak böyleleri görece uzun sürmelerine rağmen “gelip geçici” rüzgarlar arasında sayılabilir. Daha istikrarlı örnekler arasında Star Trek, Star Wars, Yüzüklerin Efendisi, (hatta henüz genç olmasına rağmen derinden ve etkili seyreden Buffy the Vampire Slayer) gibi evren tasarımları, Isaac Asimov ve Ursula K. Le Guin gibi bilimkurgu-fantastik sihirbazlarının ürünleri, Örümcek Adam, Conan ve Teks çapındaki çizgiromanlar, Stephen King ve Dean R.Koontz gibi bestseller isimlerin kitapları gösterilebilir.

(Hayır, elmalarla armutları karşılaştırmıyorum. Duyu organlarından hangisine hitap ederse etsin, ne kadar ticari olursa olsun, ister sanatsal ister sırf eğlencelik olsun, tutulan bir “beyin ürünü”nün bastığı bir bam teli mutlaka vardır… Ne kadar derinden titretiyorsa başarısı da o kadar uzun yıllara yayılır.)

Öyküler yazmak için uğraşan arkadaşlarımız bilirler… Kurgunun gidişatını, diyalogların ilgi çekiciliğini, karakterlerin derinliğini ayarlamak oldukça çetrefilli hale gelebilir. Bu konu biraz balık tutmaya benzer: Bazı günler şanslısınızdır, kova dolar, ama bazı günler yarı aç kalırsınız. Öte yandan balıkların davranışlarıyla ilgili içgüdüleriniz ne kadar keskinleşmişse, onları oltanıza gelmeye o kadar rahat ikna edersiniz.

Bu yazıda soru şu: Oluşturduğumuz bir sahnenin, yarattığımız bir karakterin etkili olmasını, okuyucumuzu yakalamasını nasıl sağlarız? Yanıtı bir makaleye asla sığmayacak bir sorudur bu, ama yine de birkaç çağrışımsal ipucunu burada sıralamaya çalışabiliriz. Yaygın biçimde dinlenmeye başlayan bir parçada ‘hoş bir melodi, armoni, tını’ söz konusudur. Çok sayıda beyinde hoş izler bırakır, parçayı bir daha dinleme isteği uyandırır. Aynı şekilde çok sevilen bir film veya çizgiroman serisinde, ürünü tüketen beyinlerde hoşnutluk verici çağrışımlar bırakan sahneler, konuşmalar, karakterler yer alır. Öykü ve romanlar için de aynısı geçerlidir. Okurunuz yazdıklarınızın içine daldığında, gözünde canlanmasını sağladığınız sahneler beyninde hoş tatlar bırakmalıdır. (Her beyin aynı şeyden hoşlanmaz elbette… Ama asgari müştereklerden bahsedebiliriz. Benzer şeylerden keyif alan beyinler, belli hobilerin meraklısı olarak gruplaşır ve ortak tüketim ortamı oluştururlar; tıpkı Kayıp Dünya’nın ziyaretçileri gibi.)

luke skywalker

Bu noktada sorumuza başka bir açıdan bakalım: Hazırladığımız kurgunun, yarattığımız karakterin “işte o!” olduğundan nasıl emin olabiliriz? “Gücün Karanlık tarafında kalmayı sevenler”, sıkı durun… Bu haber genellikle sizi üzüyor… Ama bunun için ilk şart, ana kurgunun veya ana karakterin gidişatında bir ‘pozitife yönelim’ mesajı yerleştirilmiş olmasıdır. Bu kavramdan daha önce de bahsetmiştim: Pozitife yönelim demek, “daha tercih edilir bir duruma geliş vaadi vermek” demektir. Öykünüzde bir durumun veya kişinin bir hali terk edip daha benimsenebilir bir platforma geçişini anlatırsınız. Araya vaziyeti kötüleştiriyormuş, vartaları zorlaştırıyormuş gibi görünen viraj sahneleri katmanız durumu değiştirmez; başarılı bir öykünün sonunda varılan sahnenin irtifası başlangıçtakinden daima daha yüksektir.

Birkaç “fazla belirgin” örneğe göz atalım şimdi:

  • Çiftçi çocuğuyken Jedi savaşçısı olan Luke Skywalker…
  • Kendi halinde bir kadıncağızken yaratıklara meydan okuyarak sağ kalan Ellen Ripley…
  • Akrabaları tarafından aşağılanırken yıldız sihirbaz haline gelen Harry Potter…
  • Evde pinekleyen bir korkakken maceralara atılarak kendine güvenini kazanan Bilbo Baggins…
  • Otistik kardeşi ‘Yağmur Adam’a miras aracı gözüyle bakarken onu tanımayı ve iletişim kurmayı başaran Charlie Babbit…
  • Kendilerine has acıları, sancıları ve sorunları olan, ancak durum gerektirdiğinde bir araya gelerek ekip ruhu sergilemeyi her seferinde başaran X-Men mutantları…
  • “Korkak tavuk” denmesine dayanamadığı için başını derde sokup duran, ama sonunda bu lafı sarfeden her aptala aldırış etmemeyi başaran ‘Geleceğe Dönüş’ yolcusu Marty McFly…
  • Emirlere uymak zorunda olan basit bir pozitronik robotken programını ayrıntılandırarak “insanlığı koruma” kavramına ulaşan R.Daneel Olivaw…

herkül ve zeyna

Peki ya “sürpriz gelişme” gösterenler?

Herkül‘ün arkadaşı Iolaus‘u ayartan kötü karakterli savaşçı kadın Xena, karizması fark edilince kendi dizisine kavuşuyor… Ama izlenmek istenen onun milleti nasıl kesip biçtiği değil… Senaryo onun eski katliamlarının yanlışlığını fark edip iyiye yönelme çabası üzerine kurulu. (Karanlık tarafçılara ‘agghh’ ünlemi sarfettirecek bir gerçek olsa gerek.) Vampir Avcısı Buffy evreninden iki kişi de aynı şekilde kendi dizisiyle dal-budak salıyor: Buffy’nin sevgilisi Angel ve arkadaşı Oz. Yine izlenmek istenen şey vampir ile kurt adamın nasıl kan döktüğü değil, tam tersine insan taraflarını nasıl geliştirdikleri ve bunun için nasıl felsefeler takip ettikleri. (Bir ‘agghh’ daha?)

Merceğimizi biraz daha yaklaştırarak biraz ayrıntıya girelim:

Isaac Asimov’un ‘Kurtarıcı’ adlı romanındayız (‘Robots and Empire’, Altın Kitaplar). Kendi varlığını korumaktan önce emirlere uymaya programlanmış iki robot söz konusu. Kötü tarafın temsilcilerinden bir robotikçi, ikisinden birinin parçalanması için emir veriyor. Bunu haksız yere yapıyor, dayandığı nedenler ve niyeti berbat. Diğer robotun normalde duruma seyirci kalmaktan başka şansı yok. Ama o öyle yapmıyor. Robot arkadaşını parçalanmaktan kurtarıyor, robotikçiyi etkisiz hale getiriyor. Nedeni sorulduğunda arkadaşına ‘Senin o durumdan kurtarılman gerektiğine karar verdim,’ kapısına çıkan bir yanıt veriyor. ‘Yine olsa aynısını yapardım.’ Okurken bu sahnenin tadına doyulmuyor. Neden mi? Çünkü buram buram umut kokuyor. Enfes bir sürpriz. Pozitife yönelimin dik alası. İnsanda hem keyif, hem de zafer duygusu uyandırıyor.

buffy-the-vampire-slayer

Bir ayrıntı daha:

‘Vampirle Görüşme’ filminin başında önce insan olmanın, sonra vampir olmanın acılarıyla kıvrım kıvrım kıvranan Louie‘nin, sonunda berbat durumdaki Lestat‘a bakarken takındığı ifadeyi görüyoruz: Arada dağlar kadar fark var. Karakter durulmuş, sakinleşmiş, bazı şeyleri kendi içinde hallederek sonuca ulaştırmış, hakim olmuş. Artık kıvranmıyor. İrtifa yükselmiş. Pozitife yönelimin bir örneği daha kendini göstermiş.

Vampir bazlı diğer bir evren tasarımına göz atalım:

Bir zamanlar ‘Buffy the Vampire Slayer’ bölümlerinin özellikle kötü çekildiğinden söz ediliyordu. Buna rağmen başarı bariz. Neden mi? Merceği ayarlayıp derinlere dalalım:

  • Karakter derinlikleri fazlasıyla mevcut.
  • Diyaloglar eğlenceli, yer yer felsefi, umulmadık noktalarda epeyce yüksek zeka ve tecrübe yansıtan cümleler sarf ediliyor.
  • Olay akışları dolambaçlı, bağlantılar sağlam. Çetrefilli durumlardan çıkış genelde sahneye girerek hoş bir sürpriz yapan beklenmedik birinin müdahalesiyle gerçekleşiyor.

İşte size başarının özeti. Geriye kalan etkenler de ayrıca garnitürden. Gelelim kendi yazdıklarımıza… Yüreğinize uzanıp bam telinize dokunan bütün o karakterleri şöyle bir aklınızdan geçirin. Sonra oturup kendi karakter(ler)inizi oluşturun. Sizi etkileyenlerin taklidi değil, sizde yaşayan bir sentezi olsun(lar). Öykü boyunca onlara katliam da yaptırsanız, rezil durumlara da soksanız, sonunda kendilerini toparlamalarına ve doğru seçimler yapmalarına izin verin.

Başardığınızda bakın bakalım, ne siz, ne de biz karakterinizin maceralarını okumaya doyabiliyor muyuz?

Hazırlayan: Özlem Kurdoğlu

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

bilimkurgu bilgisayar yapay zeka

Bilimkurgu Yapımlarındaki Habis Bilgisayarlar #2

Bilgisayar denince edebiyatta, sinemada ve televizyonda büyük yer kaplayan envai çeşit hayali ve sahte cihaz …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et