gezegen astronot 2

Keşfedilen Yeni Gezegenler Bilimkurguyu da Dönüştürüyor

St. Andrews Üniversitesi’nden araştırmacıların yeni bir çalışmasına göre, 1995’te Güneş benzeri bir yıldızın etrafında dönen ilk gerçek ötegezegen keşfedildiğinden beri bilimkurguda ötegezegenlerin tasvir edilme şekilleri de değişti. Diğer yıldızların etrafında da gezegenlerin döndüğü kanıtlanmadan önce, Star Trek‘in Cesur Yürekleri‘ni, Star Wars‘un isyancılarını takip ederek veya Asimov, Le Guin ve Frank Herbert gibi yazarların romanlarını okuyarak keşfe çıkıyorduk. Bu hikâyeler, büyük galaktik imparatorluklar, garip uzaylı yaratıklar ve Dünya gibi yaşanabilir pek çok gezegenle dolu akışkan ve parçalı bir evren yaratımını içeriyordu.

Sonra, 1995’te, Cenevre Gözlemevi’nden Michel Mayor ve Didier Queloz, 51 Pegasi b‘yi keşfetti: Güneş benzeri bir yıldızın etrafında döndüğü bilinen ilk ötegezegeni. Küçük bir anekdot: Bundan birkaç yıl önce bir pulsarın etrafında dönen üç gezegen tespit edilmişti, ancak 1995 tarihli keşif bilimsel açıdan daha tarihi bir an olarak kabul gördü. Bu keşifle beraber artık diğer gezegen sistemlerini hayal etmek için bilimkurguya bel bağlamak zorunda değildik; artık hızlanan bir devinimle akan gerçek verilere erişimimiz vardı. 12 Mart 2024 itibariyle NASA’nın ötegezegen sayısı 5.595’e ulaştı. Onay bekleyen ötegezegen sayısı ise 10.000’den fazla. Şimdilerde St. Andrews’tan Emma Puranen, Emily Finer, Christiane Helling ve V. Anne Smith‘in yeni bir çalışması, bilimkurgunun bu keşifleri yansıtmak için dönüşüme uğradığını ve bilimin geniş kilelere aktarılabilmesi için bir çeşit iletişim aracı işlevi gördüğünü gözler önüne seriyor.

Araştırmacılar, 1995’ten öncesi ve sonrası olmak üzere 142 kurgusal gezegenin bir veri tabanını oluşturdu. Bu gezegenlerin bir bölümü çalışma ekibi tarafından seçildi, geri kalan kısmı ise anonim gönderilerden, sosyal medyadan, Hugo ödüllerinden ve Dünya Bilimkurgu Kongresi gibi yıllık etkinliklerde paylaşılan bir Google formundan derlendi. Veri setinin domine edilmesini önlemek için özellikle Star Trek ve Star Wars gibi evrenlerden listeye sadece sekiz gezegen kabul edildi. Ekip daha sonra her kurgusal gezegeni dokuz değişkene göre karakterize etti ve ardından bu değişkenlere bir Bayes ağı uygulayıp trendleri aradı. Bayes ağı, farklı değişkenleri istatistiksel olarak haritalamak için kullanılan bir yol. Bu tür büyük istatistiksel çalışmalar, geleneksel olarak belirli yazarlara, kitaplara veya filmlere odaklanan edebi ve medyatik araştırmaların tersine atipik değerlendirilir.

Araştırmada, kurgusal gezegenler için belirlenen dokuz değişken ise şunlardı:

  • 1995’ten önce mi, yoksa sonra mı ortaya çıktı?
  • Yıldızının yaşanabilir bölgesinde mi yer alıyor?
  • Gerçek bir yıldız etrafında mı dönüyor?
  • Yerli yaşama ev sahipliği yapıyor mu?
  • Üzerinde yerli zeki yaşam barındırıyor mu?
  • Atmosferi insan yaşamına uygun mu?
  • İlk kez ne tür bir medyada ortaya çıktı? Roman, film, TV, video oyunu veya podcast?
  • Dünya gibi kayalık mı, yoksa Jüpiter gibi bir gaz devi mi?
  • Kolonize edilmiş durumda mı?

Bu sonuncusu için Isaac Asimov’un Vakıf Serisi‘ni veya Ursula K. Le Guin’in Hainli Döngüsü‘nü düşünebilirsiniz. Burada, hikâyenin başladığı noktadan çok önce insanların çeşitli gezegenlere yerleştiği an veri noktası olarak seçiliyor.

Ekip, bu değişkenler arasında oluşan bağlantılarla bir Bayes ağı kurdu ve böylece her bir değişkenin “etki skoru”na ulaştı. Bu skorlar da söz konusu etkinin yönünü gösterebilen pozitif veya negatif değerler olarak çıktılandı. “Gerçek ötegezegenlerin keşfinden sonra bilimkurgu eserlerindeki yerel zeki yaşama sahip olan kurgusal ötegezegen sayısının ciddi şekilde azaldığını gördük,” diye açıklıyor Puranen. Puranen’a göre bu, gerçek ötegezegen keşiflerinin ve astrobiyoloji gibi bilim dallarının bilimkurgu üzerindeki etkisini yansıtıyor. Gökbilimciler tarafından keşfedilen ötegezegenlerin çoğu, en azından bildiğimiz yaşam için uygun değil. Ve potansiyel olarak yaşanabilir olan az sayıdaki ötegezegen hakkında da fazla şey bilmiyoruz.

Dünya dışı yaşam arayışında mevcut bilimsel gerçeklerin sunduğu düşük ihtimaller, bilimkurguyu da etkiliyor. Örneğin, bilimkurgu eserlerindeki Dünya benzeri gezegenlerin sayısında kayda değer bir düşüş söz konusu. Bunun yerine modern bilimkurgu, yabancı gezegenlerdeki yaşamı daha çok hayvan veya mikrobiyal canlılar şeklinde ele alma eğiliminde. Dolayısıyla günümüz bilimkurgularında galaktik imparatorlukların sayısı gitgide azalıyor. Öte yandan, yaşamı zeki veya değil olarak tanımlarken dikkatli olmamız gerekiyor. Genellikle gelişmişlikten ve zekâdan söz edildiğinde aklımızda canlanan şey teknolojik bir medeniyet imgesi oluyor, ancak bir canlının zeki kabul edilmesi için teknolojiye veya medeniyete sahip olması gerekmez. Dolayısıyla zekânın tanımı çok daha geniş kapsamlı olabilmektedir.

Puranen, “1995 sonrası hikâyelerdeki kolonist sayısında da bir azalma fark ettik, bu da kolonileşmenin tehlikeleri konusunda artan bir farkındalığı gösteriyor olabilir,” diyor açıklamasında. 1995’ten önce yazılmış bilimkurgu eserlerinde sıklıkla insanların galaksiye yayıldığı ve daha fazla dünyaya yerleştiği görülüyor, ancak günümüz bilimkurgularında bu trendin de azaldığı anlaşılıyor. 1995’ten sonra manzara yavaş yavaş değişmeye başlamış gibi. Bilim bize evrende gezegenlerin bol miktarda bulunduğunu, ne var ki bunlardan çok azının bildiğimiz yaşama uygun olduğunu gösteriyor. Pek çok gezegen ya yıldızına çok yakın ya da çok uzak. Yıldızına ideal uzaklıkta bulunan ve dolayısıyla da sıvı su barındırma ihtimali taşıyan gezegenlerin sayısı ise bir hayli az. Ayrıca keşfedilen ötegezegenlerin çoğu, üzerinde tüyler ürpertici fırtınaların koptuğu gaz devleri. Buralarda yaşamın gelişme ihtimali, en azından şu anki anlayışımıza göre pek de mümkün değil.

Elbette bilimin gösterdiği bu gerçekler, bilimkurgu yazarları üzerinde de bir çeşit baskı oluşturuyor. Öyle ki çoğu yazar, bilimsel verilere ters düşmemek adına daha gerçekçi ötegezegen tasvirlerine başvuruyor. Puranen, tam da bu nedenle bilimkurgunun bilim iletişimi açısından muhteşem bir araç olabileceğine inanıyor. Yeni keşfedilen özgezegenlerin doğası, bilimkurgu sayesinde geniş kitlelerce de öğrenilmiş oluyor. Tabii bu noktada bilimkurguya tümüyle güvenmek de doğru değil. Çünkü kurgusal düşünen zihinler, ne olursa olsun bilime kişisel bir bakış açısı da katıyor ve bilimsel çıkarımların gerçekliğini de sorgulatabiliyor. Yayınlanan makalelerinde Puranen şöyle diyor: “Kuşkusuz bilimkurgu güçlü bir araç. Zihninizi açabilir, çeşitli olasılıkları düşünmenizi sağlayabilir ve size ilham verebilir. Ancak yanlış ya da kasıtlı kullanımı yüzünden beyninizi tamamen yanlış fikirlerle de doldurabilir.” Bu da bize, gücünü bilimden alan bilimkurgu yazarlarını okumanın önemini gösteriyor.

Evet, bilimkurgu gerçek ötegezegen keşiflerini yansıtmak için yenilenip değişiyor, bilimsel açıdan daha tutarlı görünmeye çalışıyor, ancak kurgusal gezegenlerin yaratılmasındaki asıl amacın hâlâ hikâye anlatmak olduğu akıldan çıkartılmamalı. Uzayda geçen hikâyelerde kahramanlarımızın maceralar yaşayabileceği bir gezegene ihtiyaç var ve bu da bilimkurgunun gezegenlerle dolup taşmasına yol açıyor. Üstelik pek çoğu da hâlâ insan yaşamına uygun görünüyor. “Kuşkusuz bilimsel keşifler sayesinde bilimkurguda da iyileşmeler ve tutarlılık çabaları var,” diyor Puranen, “ancak bilimkurgu, adı üzerinde hâlâ kurgu. Ve kurgu olarak kaldığı sürece de bilimin önünde gitmeyi sürdürecek. Bazen iyi bazen de kötü anlamda. Önemli olan okur ve izleyicilerin bunların birer kurgu olduğunu aklından çıkarmaması.”

Her şeye rağmen bilimkurgunun bilimsel keşiflere nasıl tepki verdiğini gösteren istatistiksel kanıtlar, kurgunun gerçeği ne şekilde yansıttığını aktarması açısından dikkate değer. Üstelik bilimkurgu, bilim için güçlü bir iletişim aracı olduğunu çoktan kanıtlamış durumda. Bilimkurgunun bu kullanışlılığı, dün olduğu gibi yarın da bilime güç katmayı sürdürecek.

Kaynak

Yazar: Ceren Demirkılınç

Ürün tasarımcısı. 10 yıldır yapay zekânın bilişsel gelişimi üzerine çalışmalar yapıyor. Teknoloji alanında çalışmayı, bilimsel gelişmeler üzerine düşünüp yazmayı seviyor. Robot hakları aktivisti. Çeşitli yerlerde öyküleri, kitap eleştirileri yayımlandı. Yaşamını kedileri ile seyahat ederek sürdürüyor.

İlginizi Çekebilir

colde gecen bilimkurgu filmleri 3

Çölde Geçen Bilimkurgu Filmleri 3: Anlam ve Keşif Arayışları

Sinemada çöller hem Dünya’da hem uzak gezegenlerde hem de kahramanın iç dünyasında keşfedilmemiş sınırları temsil …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin