Life Beyond II: The Museum of Alien Life

Film yapımcısı, besteci ve görsel efekt uzmanı John D. Bosweell’in kurucusu olduğu YouTube kanalı melodysheep, on bir yıl önce açılmasına rağmen bir yılı aşkın bir süredir evren ile ilgili büyük prodüksiyonlara imza atmaya başladı. Günümüzden başlayıp evrenin yüzlerce kentilyon yıl sonraki büyük çöküşünün hızlandırılmış bir biçimde anlatıldığı TIMELAPSE of THE FUTURE, kanala olan ilgiyi ateşleyen yapım oldu. Evrendeki tüm yıldızların enerjilerinin biteceği ve dev yıldızların kütle çekimi neticesiyle, birer birer içe çökmeleri sonucu kara deliklere dönüştükleri anlar, akıcı bir kurgu ve etkileyici elektronik müzikler ile yansıtılmış; kimi önemli anlarda David Attenborough, Brian Cox, Neil Degrasse Tyson ve Stephen Hawking gibi birçok tanınmış ismin daha önce vermiş olduğu demeçler de dış ses olarak kullanılmıştı.

Birkaç ay sonra kanala yüklenen Life Beyond: Alien Life, deep time, and our place in cosmic history’de ise, büyük patlama ile zamanın başlangıcına bağlı olarak gelişen süreç ve yaşam olma olasılığı olan öte gezegenler konu edildi. “Yaklaşık on dört milyar yaşında olan evrende ortaya çıkan ilk zeki varlıklar mıyız?” sorusunu yüzümüze çarpan yapım, milyonlarca yıl  sonra  ortaya çıkacak yabancı medeniyetlere yetişememe olasılığının da altını çiziyor. Dolayısıyla Dünya, görece evrenin erken bir aşamasında varlığını sürdürüyor. Tabii yüzeyinde su olan, mikroorganizmalara ve hayvan benzeri canlılara ev sahipliği yapan gezegenleri keşfetmek halen büyük bir olasılık; şimdiden Dünya benzeri birçok yeni gezegen keşfedildi. 2021 yılında fırlatılacak olan James Webb Uzay Teleskop‘u, kızıl ötesi ışıkları hassas bir biçimde ölçecek şekilde tasarlandı; bu uydu sayesinde çok daha uzaklarda keşfedilmeyi bekleyen yeni gezegenler bulunacak.

Evrendeki tüm yaşam formlarının sergilendiği bir müze düşünün… Kâinatın her köşesinden toplanmış  olan varlıkların karbon temelli, silisyum tabanlı, sentetik ve makine özelliklerine sahip olanlar olarak farklı gruplarda  gösterildiği… Muhtemelen bu müzede karbon tabanlı varlıkların sergilendiği bölümde kendimizi daha rahat hissedeceğiz; hem fosil olarak hem de canlı olarak sergilenenlerin, Dünya’daki varlıklar ile benzer özelliklere sahip olmaları bizleri şaşırtacaktır. Kütlesi Dünya’dan daha büyük gezegenlerden gelen canlılar devasa ve kas yoğunlukları fazla olan yaşam formları olacaktır. Zamanın doğuşundan sonra yaşanan süpernova patlamalarıyla, yaşamın temelini oluşturan karbon atomları evrenin her yerine saçıldı. Dolayısıyla karbon temelli canlılığın tüm evrende benzer özellikler göstermesi ihtimal dahilindedir.

John D. Bosweell’in kurguladığı belgesel, evrendeki olası yaşam çeşitliliğini üç aşamada anlatıyor. Egzotik canlılığı simgeleyen silisyum tabanlı canlılık yapımın ikinci bölümünde yer alıyor. Periyodik tablonun on dördüncü grubunda yer alan silisyum, kimyasal bir elementtir; yer kabuğunun yüzde yirmi beşlik kısmını oluşturmaktadır. Olası bir silisyum tabanlı canlılık görünüş olarak kayalara ve kuvars kristallere benzeyecektir. Dolayısıyla silisyumlu hayat barındıran bir gezegene indiğimizde mevcut yaşamı ilk başta fark edemeyebiliriz. Silisyumlu canlılık, öte gezegenlerin manto veya yüzeylerindeki sıcak bölgelerde mevcut olabilir; karbon yerine silisyumlu moleküllerden oluşan bakteriler, bu bölgelerde yaşamlarına sorunsuzca devam edebilirler. Adeta fark edilmeyen bir yaşamı görselleştiren belgeselin ikici bölümü, bu karmaşık yaşam biçimini kolay anlaşılır bir dilde anlatmayı başarıyor.

Life Beyond’un son bölümü, Dünya’daki ve dış uzaydaki medeniyetlerin evrimsel süreçte ortak bir kaderi paylaşabileceğine vurgu yapıyor: Sentetik, makine tabanlı ve hatta varlıklarını dijital ortamlarda sürdüren ileri medeniyetler. Evrimsel anlamda teknolojik boyuta geçen medeniyetler, biyolojik evrimlerini tamamlamışlardır. Kardeşev ölçeğinde “üçüncü tip” medeniyetlerin, robotik ve sibernetik yaşam biçimine evrileceği öngörülmektedir. Uygarlıklarını galaktik bir seviyeye taşıyan medeniyetin toplumları, neredeyse gökadanın tüm enerjisini kullanabilir seviyeye gelmişlerdir. Biyolojik yaşam formları neredeyse hiç olmayacağından dolayı, evrenin farklı köşelerinde koloni kurmaları oldukça kolay bir hale gelecektir. Galaksi sömürgeciliğini temsil eden üçüncü tip uygarlık, milyonlarca yıldızın enerjisini tüketebilir.

Dünya dışı yaşam müzesindeki üç farklı yaşam biçimini etkileyici görsel efektler ile sunan Bosweell, alternatif belgeselciliğin sınırlarını hayli zorluyor. Elektronik altyapıdaki müzikler, kurguyla senkronize olarak ilerliyor. Dikkatli bilimkurgu meraklıları, söz konusu müzede, tanıdık bir “dost”u da görme şansına nail olacaklar. Bir saatten kısa bir süreye sahip olmasına rağmen The Museum of Alien Life, yaşadığımız evrene bambaşka bir gözle bakabilmemizi başarıyor. Şimdi sırtınızı arkaya yaslayın ve bu eşsiz deneyimin tadını çıkarın…

Yazar: Buğra Şendündar

1979 İstanbul doğumlu. Sinemaya olan ilgisi daha yedi yaşındayken dedesiyle sabahlara kadar film izlemekle başlar. Daha önce çeşitli mecralarda sinema üzerine makale ve eleştiriler kaleme aldı. Günümüzde, Bilimkurgu Kulübü'nde yazarlık serüvenine devam ediyor. Ona göre sinema, insanın kendini keşfetmesidir.

İlginizi Çekebilir

life beyond

Dünya Dışı Yaşamın Peşinde: Life Beyond

“İki ihtimal var: Ya evrende yalnızız ya da değiliz. İkisi de korkutucu!” – Arthur C. …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et