Arik Kershenbaum

Zoolog Arik Kershenbaum ile Dünya Dışı Yaşam Üzerine Bir Söyleşi

Eğer bir bilimkurgu hayranıysanız, eserlerde üretilen uzaylıların insana benzediğini fark etmişsinizdir. İlginç alın kırışıklıklarını veya sivri kulaklarını bir yana bıraktığımızda temel insansı özellikleri hep ön plandadır. Bize benzemediklerinde ise tanıdık ve bazen de rahatsız edici şeyler gibi görünürler; mesela böcekleri, sürüngenleri veya kalamarları andırırlar. Bu durum, Hollywood yaratıcılarının sınırlı hayal gücünden ya da eserler için ayrılan bütçe sorunlarından kaynaklanıyor olabilir elbette. Ancak farkında olmadan bilimsel bir bakış açısını yansıttıklarını da söylemek mümkün. Zira zoolog Arik Kershenbaum, doğa yasaları nedeniyle diğer gezegenlerdeki yaşam formlarının da Dünya’dakilere benzeyebileceğini öne sürüyor.

Bunu savunan argüman aslında basit: Bize olduğumuz formu veren evrimsel güçler ve kurallar, diğer gezegenlerdeki yaşam için de geçerli olmalı. Çünkü doğa yasaları evrensel. Bu, İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi, Girton College’ta öğretim görevlisi zoolog Arik Kershenbaum’ın kitabının ana teması. Kitabın adı “The Zoologist’s Guide to The Galaxy: What Animals on Earth Reveal About Aliens and Ourselves(Zoologun Galaksi Rehberi: Dünya’daki Hayvanlar Uzaylılar ve Biz Hakkında Ne Anlatıyor). Konuyla ilgili detaylar için “Bir Zooloğun Gözünden Dünya Dışı Yaşam” başlıklı yazımıza göz atabilirsiniz.

Bu yazı, Kershenbaum’un CBC’de yayımlanan Quirks & Quarks programına konuk olarak katıldığı bölümde sunucu Bob McDonald ile yaptığı söyleşiden derlenmiştir.

Uzaylılar iletişime ve teknolojiye sahip mi? Görünüş olarak bize benzeyebilirler mi? Bunlar, Arik Kershenbaum’ın yeni kitabında cevap aranan bazı sorular.

Zooloji ve dünya dışı yaşam ilk bakışta iki farklı konu gibi görünüyor. Siz bu iki alanı birleştiren bir kitap yazmayı neden seçtiniz?

Zooloji araştırmaları her zaman “neden” soruları etrafında ilerliyor. Hayvanların neden şu anki gibi olduklarını, neden öyle göründüklerini, neden bu şekilde davrandıklarını soruyoruz. Ve bu “neden” sorularına verilen tüm cevaplar, eninde sonunda evrimle ilgili oluyor; evrimsel güçlerin bu hayvanlar üzerindeki etkileriyle ilgili.

Yani, bu kadar zamandır Dünya’daki hayvanları inceleyerek anladığımız evrimsel güçlerin evrensel olduğunu görmek pek de büyük bir sıçrama veya kabul değil. Dünya’daki hayvanların birbirini yemesine neden olan şeyler her neyse, temel yasalar hâlâ aynı olduğu için diğer gezegenlerdeki yaratıkların da birbirini yemesine neden olacaktır.

Carl Sagan, diğer gezegenlerde yaşamın olduğuna ve onların Dünya’daki yaşama benzer özellikler taşıyacağına inanıyordu. Ancak şimdi gezegenlerin, kendi Güneş Sistemimiz içinde bile olsa, Dünya’dan gerçekten çok farklı olduğunu öğreniyoruz. Peki nasıl her iki durum da mümkün olabilir? Uzaylı yaşam bu kadar farklı gezegenlerde nasıl bizimkine benzer olabilir?

İlginç olan şey evrimin, evrim sürecinin ve evrimi yürüten kuralların temel biyolojiden neredeyse tamamen bağımsız olması. Onlar, temel biyokimyadan da neredeyse tamamen bağımsız. Hatta, tam olarak hangi tür bir metabolizma veya hangi tür kimyasalların kullanıldığından da bağımsız.

Bir diğer deyişle, evrim için DNA’ya ihtiyaç duymazsınız. Tamam, farklı türde kimyasallar, farklı türde kimyalarla evrimin işleyebileceği birçok farklı yol var. Bizimkine benzer DNA temelli hayvanlar olabilir. Belki de bir sonraki nesle bilgi ileten farklı kimyasal temellere sahiplerdir. Yine su yerine başka bir çözücü kullanabilen hayvanlar da hayal edilebilir. Ancak her şeye rağmen evrimsel süreçler aynı olacak, en uygun olan, en iyi uyum sağlayan hayatta kalacak.

Dünya, 300 milyon yıl öncesine ait bu Tully canavarı gibi zaman içinde oldukça uzaylı görünümlü yaratıklara ev sahipliği yapmıştır. (Tully canavarının sanatçı tasviri, Sean McMahon/Yale Üniversitesi)

Dünya’da yaşamın genel ilkeleri hakkında bildiklerimiz, varsayımsal olarak, zeki uzaylılarla karşılaştığımızda ne beklememiz gerektiği konusunda bize nasıl yardımcı olabilir?

Eğer zeki uzaylılarla karşılaşacak olursak — ya da eğer karşılaşırsak— o zaman bu biraz farklı bir durum olur. Çünkü bizi ziyaret edebilecek teknolojik yeteneğe sahip olan bir uzaylı veya herhangi bir uzaylı medeniyeti, hayal gücümüzün çok ötesinde enerji kaynaklarına erişimi olan gelişmiş bir türdür. Yani, bence bu aslında pek olası değil.

Eğer varlarsa, zeki uzaylı medeniyetlerle, örneğin radyo sinyalleri kullanarak iletişim kurabiliriz. Eğer bir uzaylı medeniyetiyle iletişim kurarsak, benim büyük umudum, onların da kendi David Attenborough’ları olacağı ve bize gezegenlerinde yaşamın nasıl bir şeye benzediğine dair birçok TV belgeseli gönderecekleri yönünde. Ve sonra bir karşılaştırma yapabileceğiz.

Bilimkurgunun ana ögelerinden biri de uzaylılar. Orada gördüğünüz, “Bu da iyi bir fikirmiş,” dedirten herhangi bir ipucu var mı?

Bilimkurgunun rolü, insan doğasının zor yönlerini inceleyebilmemiz için şüpheyi askıya almamıza izin vermesidir. Örneğin, Star Trek’te duyguları olmayan Vulcan’lar var ve bu sayede, bunun ne anlama geldiğini araştırmamıza olanak tanıyor. Ya da savaşçı ve onur odaklı Klingonlar, insan olmanın zorluklarını araştırmak için bir yol açıyor. Bu anlamda gerçekten çoğu bilimkurgu, aslında uzaylı yaşamın neye benzeyeceği hakkında değildir.

Ama bunu söylemişken şunu da ekleyebiliriz: Eğer ben haklıysam ve uzaylı yaşamın temel yasaları Dünya’dakilere benziyorsa ve özellikle, zeki teknolojik uzaylı yaşam formları bizimkine benzer bir tür evrimsel tarihten geçmişse — bu durumda kesinlikle bizimkine benzer bir sosyal tarihleri de var demektir — o zaman belki uzaylı zeki yaşam formlarının kendimiz gibi olmasını bekleyebiliriz.

Bu varsayımda onları, farklı özelliklere, çok farklı önceliklere, farklı bakış açılarına sahip farklı insanlar olarak düşünmek o kadar da mantıksız sayılmaz. Ve bu anlamda, insansı uzaylıların bilimkurgudaki tasvirlerini oldukça ilham verici buluyorum.

Kershenbaum’a göre, uzaylı varlıkların Dünya’ya gelmeleri için insanların hayal edebileceğinin ötesinde teknolojiye ve enerji kaynaklarına sahip olmaları gerekiyor.

Kitabınızda, “Yaklaşan herhangi bir ekolojik felaketten çıkmak için zekâmıza güvenmeye devam edebilir miyiz?” diye soruyorsunuz. Peki yapay yaşam formlarından yardım almamız gerekiyor mu?

Şu büyük soru için — “Neden herhangi bir uzaylı keşfetmedik? Eğer evrende uzaylı medeniyetleri varsa, neden bize ulaşmadılar?” — en ünlü çözümlerden biri, medeniyetin belli bir teknolojik ilerlemeye ulaştığında, basitçe kendini yok etmesinin ihtimal dâhilinde olması.

Ve kendi deneyimimizden yola çıkarak, bu çok makul bir hipotez gibi görünüyor. Yani, iyi bir iş çıkarmıyoruz. İnsan türü için beklentiler iyi görünmüyor. Bin yıl sonra hâlâ burada olup olmayacağımızı bilmiyoruz. Çevreniz üzerinde teknolojik hakimiyet kurmanıza rağmen doğayı koruyabilme noktasında yeterli sofistikasyon ve bilgelik seviyesinden yoksunsanız temelde yok olmaya da mahkûmsunuz.

Kaynak

Yazar: Murat Yıldırım

Bilim veTeknik dergisinde popüler bilim yazarlığı ve editörlük yapmışlığım var. Bilimkurgu Kulübü websitesinde yazı yazmaya ve çeviri yapmaya devam ediyorum. Amatör olarak yazdığım hikayelerim yine Bilimkurgu Kulübü websitesinde, Yerli Bilim Kurgu Yükseliyor e-dergiside, Kayıp Rıhtım aylık öykü seçkisi ve Lagari Fanzin'de yayımlandı. Elime geçen, hoşuma giden herşeyi okurum ama özellikle bilimkurgu, fantazi ve korku edebiyatına bayılırım. Eğitim hayatımda yolum Istanbul Atatürk Fen Lisesi, Boğaziçi Üniversitesi, University of Iowa ve University of Ottawa'dan geçti. Şu anda hayatımı ultrahızlı lazer laboratuvarlarında THz bandında foton toplayarak kazanıyorum.

İlginizi Çekebilir

bilimkurgu uzayli yaratik ahtapot

Erken Dönem Bilimkurgusunun Garip Uzaylıları

İnsanlığın uzaylılar hakkındaki fikirleri bin yıllar boyunca evrim geçirdi, ancak televizyon çağından önce bu fikirler …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et