margaret atwood kapak

Margaret Atwood’un Kaleminden: Neden Bilimkurguya İhtiyacımız Var?

Uyduruyorlar ve biz de en azından bir noktaya kadar uydurduklarını biliyoruz. Bu yüzden tesadüflerden, tuhaflıklardan, aksiyon ve maceradan yoksun olan Gerçek Hayat’la ilgileri yok —savaş anlatıları hariç tabii. Yine aynı nedenle muteber kabul edilmiyorlar. Oysa sanatsal roman daima insan doğasını, yani insanların yatak odası dışındaki giyinik hâllerinde, gözlemlenebilir sosyal koşullar altında nasıl davrandıklarını anlatma iddiasındadır. Ama “tür” romanının derdi başkadır. Kötü bir şey yaparak, burnumuzu günlük hayatın tatsız zımparasına sürtmek yerine, bizi gerçekten eğlendirmek ister. Romancılar adına üzgünüm ama geniş okuyucu kitlesi eğlendirilmekten oldukça hoşlanıyor. George Gissing’in 1891 tarihli başyapıtı New Grub Street’te, gerçek hayattan kesitler sunan Manav Mr. Bailey adlı romanının başarısızlığı üzerine intihar eden yoksul bir yazar vardır. Mr. Bailey gerçek bir roman olsaydı, H. Rider Haggard’ın romantik macerası Kadın (She) ve H. G. Wells’in bilimsel romansları gibi moda kitaplara olan düşkünlüğün zirveye çıktığı o dönemde pek fazla satılmazdı.

Ancak tüm düzyazı kurgular gerçekliğe bağlılık anlamında roman değildir. Bir kitap, roman olmadan da düzyazı olabilir. Çarmıh Yolcusu (Pilgrim’s Progress), düzyazı bir anlatı olmasına rağmen, “roman” olarak tasarlanmamıştır; yazıldığında, henüz böyle şeyler yoktu. Çarmıh Yolcusu, bir kahramanın maceraları hakkında alegorik bir yönü olan—Hristiyanlığın aşamaları—bir romanstı. (Ayrıca pek böyle tanınmasa da bilimkurgunun öncülerinden biriydi) Roman olmayan diğer düzyazı kurgu biçimleri şunlardır: İtiraf, şölen, ütopya ve onun kötü ikizi distopya… Nathaniel Hawthorne, bazı eserlerini romandan ayırmak için kasıtlı bir biçimde onları “romans” olarak adlandırdı. Düşündüğü şey, romansın romana göre biraz daha bariz örüntüler kullanmasıydı. Örneğin, sarışın kadın kahramanın karanlık öteki-benliğiyle mücadelesi gibi…

Fransızlar kısa öykü için iki sözcük kullanır: “Contes” ve “nouvelles“, yani “masallar” ve “haberler.” Bu yararlı bir ayrımdır. Sahnesi her yer olabilen masal, romanın sınırı dışındaki diyarları ziyaret edebilir; romanlarda ancak rüya ve fantezi olarak ortaya çıkabilen figürlerin ete kemiğe bürünerek yeryüzünde yürüdüğü, zihnin mahzenlerine ve tavan aralarına erişebilir. Ancak haber, bize kendimizden haber verir; “günlük hayatın” günlük olaylarıdır bunlar. Haberlerde araba kazaları ve gemi enkazlarını görmek normaldir, ancak bir Frankenstein canavarına rastlamak imkânsızdır—yani “günlük yaşamda” biri gerçekten bir tane yaratmayı başarana kadar.

Ancak haberde “haberden” daha fazlası bulunur. Kurgu bize başka tür haberler getirebilir; olmuşu, olmakta olanı ve olacakları bildirebilir. Gelecekte geçen bir kurguya can verirken, eskiden kahinlik olarak adlandırılan ve korkunç şeyler hakkında insanları uyaran felaket tellallığı ile iştigal ediyor olabilirsiniz: “O piçi seçin, o barajı yapın, o bombayı atın da cehennemin kapıları açılsın ya da daha hafif ifadeyle, gününüzü görün!” Sık sık “nereden bildin?” sorusunun muhatabı olarak açıkça belirtmek isterim ki, bilmiyorum. Kahin falan değilim. Kimse geleceği tahmin edemez. Çok fazla değişken var.

19. yüzyılda Tennyson, diğer şeylerin yanı sıra havacılık çağını da öngördüğü anlaşılan ve “Çünkü insan gözünün görebildiği kadar geleceğe daldım,” dizesini içeren “Locksley Hall” adlı bir şiir yazmıştı. Ama kimse bunu yapamaz. Bununla birlikte, geleceğin tohumlarını içeren şimdiki zamana dalabilirsiniz. William Gibson’ın dediği gibi, gelecek zaten bizimle, sadece bölük börçük biçimde etrafa dağılmış durumda. Böylece bir kuzuya bakabilir ve “Yol boyunca beklenmedik bir şey olmazsa, şu kuzu büyük olasılıkla (a) bir koyun veya (b) akşam yemeğiniz olacak,” gibi akıl dolu tahminlerde bulunabilirsiniz. Ama (c) şıkkı muhtemelen aklınıza gelmeyecektir: Kuzunun New York’u yerle bir edecek yün kaplı dev bir canavara dönüşmesi…

Gelecek hakkında yazıyor ama tahmin gazeteciliği (kahinlik) yapmıyorsanız, büyük olasılıkla insanların bilimkurgu ya da spekülatif kurgu olarak adlandırdığı bir şey yazıyorsunuzdur. Gerçek bilimkurgu ile spekülatif kurgu arasında bir ayrım yapmayı seviyorum. Benim için bilimkurgu etiketi, içinde henüz yapamadığımız veya yapmaya başlamadığımız şeyleri içeren kitapları ifade ediyor: Uzaydaki solucan deliğinden geçerek başka bir evrene gitmek gibi şeyler. Spekülatif kurgu ise kredi kartları gibi zaten mevcut olan şeyleri ve Dünya gezegeninde geçen olayları ele alıyor.

“Edebiyatın esiri olmasaydım kendim de bilim insanı olurdum.”

Birçok yorumcu, bir tür olarak bilimkurgunun Kayıp Cennet’ten sonra teolojik anlatının gittiği yer olduğunu belirtmiştir ve bu kuşkusuz doğrudur. Borsacılarla ilgili bir romanda kanatlı doğaüstü yaratıklara ya da konuşan yanan çalılara rastlamak pek olası değildir. Elbette borsacılar kafa yapan maddeler kullanmıyorsa. Ancak bu tür varlıklar X gezegeninde tuhaf kaçmaz. Ben kendim de Damızlık Kızın Öyküsü ve Antilop ve Flurya dâhil olmak üzere “bilimkurgu” veya tercih ederseniz “spekülatif kurgu” olarak adlandırılabilecek eserler yazdım. Ortak noktaları bulmakta usta olan yorumcular tarafından aynı kefeye konsalar da, bunlar Jane Austen anlamında “roman” değiller—gelecekte geçiyorlar— ve birbirlerinden çok farklılar. Damızlık Kızın Öyküsü klasik bir distopya. İlhamını kısmen George Orwell’in Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ünden—özellikle de sonsözünden —alıyor. Orwell’in yüzüncü doğum günü münasebetiyle Haziran 2003’te yaptığım bir BBC röportajında şöyle demiştim:

“Orwell, umutsuzluk ve karamsarlıkla—bireyin şansının olmadığı, her şeyi kontrol eden Partinin acımasız, totaliter postalının sonsuza dek insan yüzünü ezdiği bir gelecek öngörüsünü bize miras bırakmakla suçlandı.”

Ancak Orwell bu görüşünü, kitabın son bölümünde yer alan ve rejimin uydurduğu çiftdüşün dili olan Yenikonuş üzerine yazılmış bir makale ile çürütüyor. Sorun yaratabilecek tüm sözcükler ortadan kaldırılır; yasaklanan “kötü” sözcüğünün yerini “çift-eksi-iyi” ifadesi alır. Sözcükler, anlamları tersine çevrilmiş şekilde kullanılır: İşkence yapılan yerin adı Sevgi Bakanlığı, tarihin yok edildiği yerin adı Gerçek Bakanlığı olur. Okyanusya yöneticileri insanların düşünmelerini tam anlamıyla imkânsız hale getirmek ister. Bununla birlikte, Yenikonuş hakkındaki makale, standart İngilizce ile üçüncü şahıs ağzından ve geçmiş zaman kullanılarak yazılmıştır. Bu durum, rejimin çöktüğü; dilin ve bireyselliğin kurtulduğu anlamına gelir. Yenikonuş hakkındaki makaleyi yazan kişi için Bin Dokuz Yüz Seksen Dört dünyası sona ermiştir. Bu durum, Orwell’in karamsar olmadığını, tersine insan ruhunun direnme yeteneğine ne kadar çok inandığını gösterir.

Kaynak

Yazar: Sinan İpek

Yazar, çizer, düşünür, öğrenir ve öğretmeye çalışır. Temel ilgi alanı Bilimkurgu yazarlığıdır. Bunun dışında Matematik, bilim, teknoloji, Astronomi, Fizik, Suluboya Resim, sanat, Edebiyat gibi konulara ilgisi vardır. Ara sıra sentezlediklerini yazı halinde evrene yollar. ODTÜ Matematik Bölümü mezunudur ve aşağıdaki başarılarıyla gurur duyar:TBD Bilimkurgu Öykü yarışmasında iki kez birincilik, 2. Engelliler Öykü yarışmasında birincilik, Ya Sonra Öykü Yarışması'nda finalist, Mimarlık Öyküleri Yarışması'nda finalist, 44. Antalya Altın Portakal Belgesel Film Yarışmasında finalist. Ithaki yayınları Pangea serisinin 5. üyesi "Beyin Kırıcı" adlı bir romanı var.

İlginizi Çekebilir

bilimkurgu uzayli yaratik ahtapot

Erken Dönem Bilimkurgusunun Garip Uzaylıları

İnsanlığın uzaylılar hakkındaki fikirleri bin yıllar boyunca evrim geçirdi, ancak televizyon çağından önce bu fikirler …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et