mutlaka okunmasi gereken bilimkurgu oykuleri

Mutlaka Okunması Gereken Bilimkurgu Öyküleri #1

Bilimkurgu, köklü bir tür olarak varlığını sürdürüyor. Hemşerimiz Samsatlı (günümüzde Adıyaman’ın bir ilçesi) Loukianos’un “Gerçek Bir Öykü” adlı eseriyle temellerini attığı tür, altın çağını 20. yüzyılda yaşadı. Bu dönemde tür dönüşüm geçirdi ve özellikle ABD olmak üzere pek çok ülkede genişleyip serpildi.

Bilimkurgu edebiyatına dair birçok alt tür 20. yüzyılda ortaya çıktı. Türün en iyilerini belirleyen ödüller de yine bu dönemde verilmeye başlandı. Sayısız roman ve öykünün üretildiği altın çağda elbette okunması gereken eser sayısı bir hayli fazla. Daha çok ilginizi çeken bilimkurgu alt türlerine öncelik vermeniz yerinde bir karar olacaktır, fakat bilimkurgu öyküleri dendiğinde muhakkak okunması gerekenler de var. Her liste aynı zamanda öznel olma özelliği taşıyor, ancak bu tip listelerin de birçok yararı söz konusu.

İşte bilimkurgu edebiyatından seçtiğimiz 10 yazar ve okunması gereken 10 öykü…

Son Soru – Isaac Asimov

Asimov Son Soru

Bilimkurgu dendiğinde akla ilk gelen yazarlardan olan Isaac Asimov, onlarca romanı ve sayısız öyküsüyle türü yaygınlaştıran kişiler arasında yer alıyor. Asimov’un bilimkurgunun her dalına uzandığını söylemek mümkün. Üç Robot Yasası üzerine kurguladığı robot öykülerine ek olarak Vakıf ve Galaktik İmparatorluk gibi serilerle de tanınan Asimov’un kısa öyküleri de yine oldukça başarılı. Aralarında bir öykü var ki, unutmak mümkün değil.

Son Soru, Asimov’un en unutulmaz öykülerinden biri olarak hafızalarda yer etti. İnsanın ilk düşünmeye başladığı andan itibaren sorduğu bir sorunun yanıtını aradığımız öyküde tanrı, insan ve yapay zekâ iç içe geçiyor. Evren nasıl oluştu? İnsanın bu oluşumda etkisi nedir? Kozmik açıdan yaratılışı inceleyen Asimov, öyküsünü güçlü bir şekilde sonlandırıyor ve okurda uzun süreli bir etki yaratmayı başarıyor. Mutlaka okunması gereken bilimkurgu öyküleri dendiğinde ise ilk sıralarda anılmayı hak ediyor.

Ateş ve Buz – Ray Bradbury

Pek çok kişi Ray Bradbury‘yi Fahrenheit 451 romanıyla tanıyor, fakat yazar bundan çok daha fazlası. Yalnızca bilimkurgu edebiyatında değil, korku gerilim, fantastik, büyülü gerçekçilik, masal gibi daha pek çok türde de önemli yazarlardan biri olarak anılıyor. Elbette en iddialı olduğu konular arasında kısa öykü geliyor. Sayısız öyküye imza atan Bradbury’nin unutulmaz öykülerinden biri de Ateş ve Buz.

Türkiye’de daha önce çeşitli derlemelerde yayımlanan bu öyküde Bradbury aklın sınırlarını zorluyor. İnsanlığın ve dünyanın âdeta bir minyatürü karşılıyor bizi. Bu gezegende ömür yalnızca sekiz gün. Ama tek bir gün içinde hem kış hem yaz yaşanıyor, her şey çok hızlı. Günün yalnızca bir saatinde yaşama elverişli koşullar oluşuyor. İçinde bulundukları durumu sorgulamayan insanların mağaralarına çekilip ölümü beklemeleri ise hayatın garip bir kopyası olsa gerek. Alt metninde eleştirel bir yaklaşıma da sahip olan öyküde, sorgulamayı seçen Sim adlı karakterin gözünden bakıyoruz olaylara.

Omelas’ı Bırakıp Gidenler – Ursula K. Le Guin

Ursula K. Le Guin, Mülksüzler ve Karanlığın Sol Eli gibi distopyalarla bilimkurgu edebiyatının sosyal bilimler kısmında öne çıkan yazarlar arasında yer alıyor. Aynı zamanda Yerdeniz serisi gibi kurgularıyla da fantastik edebiyat dendiğinde ilk akla gelen isimlerden biri. Onun nevi şahsına münhasır öyküleri de yok değil elbette. İşte Omelas’ı Bırakıp Gidenler, Le Guin dendiğinde akla ilk gelen kısa öyküler arasında.

Omelas adlı bir yerdeyiz ve buradaki tüm insanlar mutlu. Ayrıca bu mutluluk geçici değil, sürekli. Mutlak mutluluk ise bir çocuğun sonsuz acı çekmesine bağlı. İdeal toplum anlatılarıyla öne çıkan Le Guin, burada da yine etik ve ahlak temelli bir öykü ortaya koyuyor. Mutlu bir toplumun devamlılığı için bir çocuğun acı çekmeye devam etmesi felsefi bir tartışmayı da beraberinde getiriyor. “Bunu yapsa yapsa ancak Le Guin yapar,” dedirten, vicdani yanımızı sorgulamamıza yol açan ve okurken rahatsızlık hissi uyandıran bir öykü. Aynı zamanda kesinlikle okunması gereken.

Tanrı’nın Dokuz Milyar Adı – Arthur C. Clarke

tanrinin dokuz milyar adi

Amerikan bilimkurgusunun altın çağında Asimov ve Heinlein ile birlikte büyük üçlü olarak anılan Arthur C. Clarke‘ın ünü, Bir Uzay Macerası filmiyle daha da arttı. Tabii ki Clarke, 2001 serisinden ibaret değil. Rama ve Tetik gibi bilimkurgu serileri de bulunan yazarın pek çok roman ve öyküsü mevcut. Ancak belki de aralarında en çok bilineni Tanrı’nın Dokuz Milyar Adı.

Öykü Tibet’te geçiyor. Bir grup bilim insanı, rahiplerin özel isteği üzerine bir manastırda tanrının bütün isimlerini sıralamaya çalışıyor. Öyküde Clarke, inançlar karşısında bilimin yerini sorguluyor. Tibetli din adamlarının isteğini yerine getirmek için uzun yoldan gelen Amerikalı bilim insanları beklenmedik bir sonuçla karşılaşıyor. Çünkü tanrının tüm isimlerini bulmak dünyanın muhtemel kaderi ile alakalı. Peki aradıkları yanıta ulaşabilecekler mi? Felsefi yönü de bulunan öyküde, yazarın sıra dışı bir kurguya imza attığını söylemek yanlış olmaz.

Bilinç Eşiğini Atlayan Adam – J.G. Ballard

Distopik öykü ve romanlarıyla öne çıkan J.G. Ballard, klasik bilimkurgu okurlarına pek de hitap etmeyen bir tarza sahip. Gökdelen, Beton Ada, Öteki Dünya, Kristal Dünya gibi birçok distopya romanına ek olarak aynı türde kısa öyküler de kaleme alan yazarın hikâyeleri Yakın Geleceğin Mitosları ve Al Kumsallar gibi derlemelerde toplandı. Kimi öyküleri ise çeşitli bilimkurgu öykü derlemelerinde karşımıza çıkıyor.

Bilinç Eşiğini Atlayan Adam‘da Ballard’ın, günümüzün popüler distopik dizisi Black Mirror‘ı akıllara getirdiğini söyleyebiliriz. Ballard’ın gündeminde her zaman olduğu gibi yine modern insan var. Yazar, birey ve toplum kavramlarını masaya yatırıyor, teknolojik gelişmeler karşısında biyolojik bir varlığın tutumunu gözler önüne seriyor. Tüketim çılgınlığı ekseninde insanın dijitalleşmesine değinen anlatı, aynı zamanda psikolojik bir tahlil de içeriyor.

Ben (Ego) – Ayn Rand

ayn rand ego

Yaşamak İstiyorum ve Atlas Silkindi gibi kitaplarıyla tanınan yazar ve filozof Ayn Rand‘ın bilimkurgu dünyasına da uzandığını hatırlatmak gerek. Eserlerinde bireycilik ve rasyonel bencillik temalarını sıklıkla işleyen Rand’ın “Hayatın Kaynağı” olarak bilinen, kimi yerlerde ise “Ego” ve “Ben” olarak anılan öyküsü, her bilimkurgu okurunun mutlaka okuması gereken eserler arasında.

Nükleer savaş sonrasında geçen distopik öyküde totaliter bir rejim resmediliyor. Bireyselliğin silindiği bu gelecek portresinde “ben” yok, artık “biz” var. İnsanların yaşama amacı otoriteye boyun eğmek. Bu durumu sorgulayan ana karakterin gözünden özgürlük kavramına doğru felsefi bir yolculuğa yol alıyoruz. Düşünmek ve var olmak isteyen bir adamın aşka ve bilgiye tutunarak benliğini bulma macerası, ortaya da okunmaya değer bir bilimkurgu öyküsü çıkarıyor.

Siz, Zombiler! – Robert A. Heinlein

Bilimkurgunun usta kalemlerinden birine geldi sıra, Robert A. Heinlein‘a. Pek çok romanıyla bilimkurgu dünyasının en prestijli ödüllerini kazanan bir yazar kendisi. Yaban Diyarlardaki Yabancı, Yıldız Gemisi Askerleri, Ay Zalim Bir Sevgilidir gibi romanlarına ek olarak sayısız öyküyle de tür içinde kendisine yer buldu. Siz, Zombiler adlı öyküsü ise ünü en çok yayılan öyküleri arasında. 2014 yılında “Predestination” adıyla sinemaya da uyarlanan öykü, zamanda yolculuk temasına sahip.

Bilimkurgu yazarlarının işlemeye çekindiği bir konuyu Heinlein’ın ustalıkla ele aldığını söylemek yanlış olmaz. Kendi kuyruğunu yiyen yılan, büyükbaba paradoksu üzerine kurulu hikâye soluksuz okunuyor ve taşlar yerine oturduğunda ise bir hayli şaşırtıyor. İç içe geçen pek çok konu ve karakterin başarılı bir şekilde birbirine bağlanması Heinlein’a şapka çıkarmamızı sağlıyor. Kimlik arayışı ve kader kavramları da arka planda bize eşlik ediyor. Zaman yolculuğundan hoşlananların keyifle okuyacağı öykü, bilimkurguya uzak kişilere bile türü sevdirebilir.

Harrison Bergeron – Kurt Vonnegut Jr.

Bilimkurgu dünyasında daha çok Otomatik Piyano, Mezbaha 5, Kedi Beşiği ve Titan’ın Sirenleri gibi romanlarıyla tanınan Kurt Vonnegut Jr.’ın öykülerini de es geçmemek lazım. Çeşitli derlemelerde toplanan öyküleri arasında adından en çok söz ettireni ise şüphesiz Harrison Bergeron. Distopik dünyaları resmetme başarısını bildiğimiz Vonnegut, bu öyküsünde de birçok konuyu aynı potada eritiyor.

Herkesin eşit olduğu bir gelecek vizyonu ilk etapta akla yatkın gibi geliyor. Fakat Ellison bu fikri alıyor ve üzerinde biraz oynayarak eşitliğin ipini otoritenin eline bırakıveriyor. Peki böyle bir eşitlik neye benzerdi dersiniz? Yazar, ana karakter Herrison Bergeron üzerinden iktidara bir başkaldırı olarak anlatıyor öyküsünü. Bireysel özgürlüğün unutulduğu bu toplumda hatırlamayı seçen bir kişinin varlığı ne ölçüde etkili olabilir? Toplumsal düzenin işleyişi herkesin itaat etmesi üzerine kuruluyken bu durum nasıl değiştirilebilir?

Makine Duruyor – E. M. Forster

makine duruyor - forster

İngiliz Edebiyatında eserleriyle öne çıkan yazarlar arasında sayabileceğimiz Edward Morgan Forster‘ın bir bilimkurgu öyküsü de kaleme aldığı çok fazla bilinmez. Yazarın “Makine Duruyor” adını verdiği öyküsü, fütüristik yönüyle dikkat çekiyor. Teknolojinin insan doğası üzerindeki etkisini irdeleyen yazarın aynı zamanda anlık mesajlaşma ve internet gibi öngörüleri ise dikkat çekici.

Uzak bir gelecekte ve distopik bir atmosferde geçen hikâye, teknolojinin insan hayatını tamamen kontrol ettiği bir düzlemde cereyan ediyor. İnsanlığın inandığı ve kullandığı pek çok şey geride kalmış durumda. Bu yeni düzende bir makine var ve her şey onun aracılığıyla gelişiyor ve var oluyor. Makinenin dişlileri işlemeye devam ettikçe sorun yok, fakat günün birinde makine teklerse ne olacak? Sistemin çöküşü her şeyin sonu mu demek? Dijital bağımlılığın gelebileceği boyutu görmemiz açısından Forster’ın öyküsü mutlaka okunmalı.

Dr. Vliperdiyus’un Sanatoryumu – Stanislaw Lem

Polonyalı bilimkurgu yazarı Stanislaew Lem‘in bilimkurgu edebiyatı için ne kadar önemli olduğunu söylemeye bile gerek yok. Kendisi Solaris, Aden, Gelecekbilim Kongresi, Yıldızlardan Dönüş, Yıldız Güncesi gibi klasikleşmiş pek çok yapıtına ek olarak öyküleriyle de adından söz ettiren bir yazar. Tıpkı Isaac Asimov gibi robot öyküleriyle de tanınan Lem’in başka temalarda da birçok öyküsü bulunuyor. Onlardan birini bu listeye dâhil etmemek ayıp olurdu şüphesiz.

Dr. Vliperdiyus’un Sanatoryumu, Lem’in alametifarikası konular çevresinde temelleniyor. Elbette akla ilk gelenler, gerçeklik algısı ve insan zihninin karmaşıklığı. Bir sanatoryum metaforu üzerinden şekillenen öykü, aynı zamanda Lem’in tıp doktoru kimliğini de yansıtıyor. Hastalar, farklı paralel evrenlerde olan hayatlarını yaşıyor, doktorlar ise durumu kontrol altında tutuyor. Lem’in olmazsa olmazları arasında yer alan felsefi yaklaşım ve mizahi unsurlar da eklendiğinde en unutulmaz öykülerinden biri olarak öne çıkıyor.

Yazar: Bahri Doğukan Şahin

1995, Erzurum. Kitap okur, belgesel izler, sinema, felsefe ve bilimkurguyla ilgilenir, öykü yazar. Kayıp Rıhtım'da başladığı yazarlık serüvenine, Fantastik Canavarlar ve Bilimkurgu Kulübü gibi internet sitelerinde ve çeşitli dergilerde devam etmekte. bahridogukan@gmail.com

İlginizi Çekebilir

sesli oykuler fikraci emre bozkus

Sesli Öyküler [03×06]: Fıkracı – Emre Bozkuş

Sesli Öyküler serimizin bu haftaki konuğu, Fıkracı öyküsüyle Emre Bozkuş. Meraklı, insanları sakinleştirmek için üretilmiş …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin