Bilimkurguseverlerin paradokslara garip bir tutkuyla bağlı oldukları aşikar. Geçmişi değiştirme, paralel evrenler, kader mevhumu, zaman yolculuğu, görelilik, deja-vu gibi üzerine çok düşünülen olgular özellikle bir zaman makinesiyle birlikte ele alındıklarında, ortaya gerçekten de düşünmeye değer paradokslar bütünü çıkarıyor. Bu lezzetli düşünce oturumları insanların oldum olası dikkatini çekegelmiş ve bilinmeyene duyulan merak sayesinde popülerliğini korumuştur.
Zaman da kurgu ile gerçeklik arasında bir noktada paradoksal bir bütünlükle durduğu için dikkat çeken bir konu olarak kalmaya devam edecektir. Zaman gibi kendi içinde bile çetrefilli paradokslar oluşturan bir kavramın bilindik bir paradoks ve tahmin edilebilir bir kurgu ile sinema perdesine aktarılmasının önemi işte bu noktada ortaya çıkmakta. Robert A. Heinlein’in 1958’de yazdığı kısa öyküsü All You Zombies!‘den uyarlanan senaryosu ile 2015 Avustralya yapımı Predestination (Kader/Zamanın Ötesinde) beyaz perdedeki bu boşluğu dolduruyor.
Filmde döngüsel bir kurgu ele alınıyor. 1981’de zaman yolculuğunun keşfedilmesinin ardından gizli bir birim kurulmuştur ve zamanda geri sıçramalar şeklinde yapılan yolculuklarla suçlar henüz işlenmeden önlenmeye çalışılmaktadır. İşine tutkuyla bağlı on bir zaman ajanından biri olan Barkeeper, 1967’de New York’ta büyük bir patlama planlayıp gerçekleştiren Fiyasko Bombacısı‘nı durdurma görevi almıştır. Fötr şapkası, siyah parkası ve elindeki enstrüman çantasıyla mermer koridordan geçerek bombacıyla yüz yüze gelen kahramanımız, bombacıyı elinden kaçırır ve zaman makinesi olduğunu anladığımız enstrüman çantasını kullanarak son anda geri dönmek üzereyken bir başkası tarafından engellenir. Bu vurucu açılış sahnesi, aynı zamanda filmin keyifli bir izleme vaat ettiğini de gösteriyor.
70’lerden bir bar sahnesiyle devam eden film, burada Barkeeper ile The Unmarried Mother arasındaki garip bir sohbeti izletiyor. Sohbet ve hikaye ilerledikçe The Unmarried Mother’ın androjin görüntüsünün sebebini, eskiden Jane olduğunu, 60’larda Space Corp. adlı bir yerde seçmelere katıldığını, hayatını mahveden adam ile yaşadıklarını ve doğurduğu çocuğun kuvözden çalındığını dinliyoruz. Barkeeper’ın “Peki ya hayatını mahveden adamı ayağına getirebilseydim? Eğer yanına kar kalacağını garanti edebilseydim onu öldürür müydün?” sorusu ile artık iyice kurgunun içine girmiş oluyoruz. Filmin birkaç yerinde daha duyduğumuz bu cümleler, aslında her seferinde yeni bir bakış açısı ile sonun sinyalini veriyor.
Paradokslara az biraz ilgili olanların aklına ilk düşen Jane Paradoksu ile ilgili şüpheler unutturulmaya çalışılsa da sohbetlerinde “kendilik”, “kendi kuyruğunu yiyen yılan” gibi kavramlar bu tahminin doğru olduğunu ima etmekte. Altmışlı yılların uzay fantazyasına alternatif olarak uzay işçileri yetiştirmek amacıyla kurulmuş Space Corp. şirketinin olduğu bölümler filmin bilimkurgu türünü vurgulaması açısından gayet başarılı. İvmelenerek artan hız ve akış ile mümkün olan en üst noktada biterek tadı damakta bırakan yapımlardan biriyle daha karşı karşıyayız.
Sonuç olarak yer yer şaşırtan ve konuya biraz aşinaysanız sonunu kesinlikle tahmin edebileceğiniz, fakat yine de merakla izleyeceğiniz bir film olduğu söylenebilir. Beynini paradokslarla yakmayı sevenler kesinlikle kaçırmamalı.
Yazan: Özge Civelekoğlu
[imdb id=”tt2397535″]