Proxima Centauri‘nin yaşama elverişli yörünge bölgesinde Dünya büyüklüğünde bir gezegenin bulunduğuna dair haberler, Dünyalıların dikkatini yeniden bu en yakın yıldıza çevirdi.
Alpha Centauri Sistemi, Dünya’dan 4 ışık yılı uzaklıkta. Kozmik ölçekte düşünürsek bu mesafe, Alpha Centauri’yi bizim arka bahçemiz yapıyor. Tabii bu durum yıldız sisteminin bizden 25 trilyon mil ötede yer aldığı gerçeğini değiştirmiyor. Proxima etrafındaki ötegezegeni tespit edebilmemiz ise bilim için olduğu kadar kültürel anlamda da oldukça önemli bir keşif; böylece uzayda yaşamı hayal etmiş düzinelerce yazar, yönetmen, oyun tasarımcısı ve çizgi roman çizerinin öngörüleri de doğrulanmış oldu. Proxima B adlı bu gezegende herhangi bir şeyin var olduğunu ya da var olabileceğini kesin olarak bilemiyoruz. Fakat bu keşif, şüphesiz yeni nesil bilimkurgu yazarlarına ilham verecektir.
Komşumuzun şerefine, yıllar boyu Alpha Centauri Sistemi’nin bilimkurguda aldığı rollere gelin bir göz atalım.
Avatar
2009 yılında gişe rekorları kıran James Cameron filmi Avatar’da, Dünya’daki kaynaklar tamamen tükenince değerli mineraller aramak için Alpha Centauri’ye doğru yolculuğa çıkılır. Bir gaz devinin, unobtanium adlı bir süperiletken bakımından zengin olduğunu düşündükleri ormanlık Pandora uydusuna ulaşırlar. Bu dünyada, mavi tenli devlerden oluşan savaşçı bir tür barış içinde yaşamaktadır. Yuvaları ise bir unobtanium madenin hemen üzerindedir…
Avatar, tüm zamanların en yüksek hasılat elde etmiş bilimkurgu filmi. 2022 yılında bir devam filmi de vizyona girdi. Alpha Centauri bize en yakın yıldız sistemi olduğu için kaynak arayışında doğal tercih sayılıyor. Çokça tanıtımı yapılan Starshot Projesi bu yüzyılın sonlarına doğru tamamlanırsa, yıldız sisteminin sunabileceklerine göz ucuyla bakma fırsatı yakalayabiliriz.
The Three-Body Problem (Üç Cisim Problemi)
Çinli bilimkurgu yazarı mühendis Liu Cixin, Remembrance of Earth’s Past üçlemesi ile Çin’de çok satanlar listesinin ilk sırasında bulunuyor. Serinin ilk kitabı 2014 yılında İngilizceye çevrildi ve 2015 yılında Hugo ödülü aldı. Üç Cisim Problemi adlı ilk kitap, Dünya’nın yakınındaki bir üçlü yıldız sisteminde yaşayan uzaylı tür Trisolarlıları konu alıyor. Alpha Centauri hakkındaki bilinenin aksine bu hikâyede, yıldız sisteminin kararsız oluşundan dolayı Trisolarlıların ana gezegeni neredeyse yaşamı desteklemeyecek durumda. Trisolarlılar, birlik olup göç etmeye karar verdiklerinde ise bizim dünyamızın gidilebilecek en iyi yer olduğuna hükmediyorlar. Çin’deki kültürel devrim de kullanılarak iki insan topluluğu arasındaki çekişme üzerine detaylı bir hikâye anlatılıyor: Bir grup uzaylılar ile iyi geçinmek gerektiğini savunurken, diğer grup onları özgürlüğümüze karşı tehdit olarak görüyor.
Gerçekte, Alpha Centauri Sistemi’nde kararsız yörüngesel dinamikler görülmüyor, fakat three-body problem konusu fizik dünyasında uzun bir tarihe sahip. Hareketli iki kütle birbirlerine etki eder, tıpkı Dünya ve Güneş’in birbirini etkilediği gibi. Yörüngeleri sabittir ve hareketleri önceden tahmin edilebilir. Bu ikiliye bir nesne daha fırlatırsanız, özellikle de diğerlerine yakın kütleliyse sistemin davranışları çılgına döner. Bu problemin çözümü oldukça zor olmasına rağmen, bizim evrenimizde Proxima Centauri diğer iki yıldızdan öyle uzak bir yörüngede ki, sistemden bağımsız tek bir kütle gibi davrandığı için sistemde kararsız yapı oluşmuyor.
Transformers
Michael Bay, sinemaseverlere itfaiye aracı ve otomobil kılığına girip savaşan şu kocaman robotları göstermişti. Transformers adlı bu robotların memleketi aslında Alpha Centauri’dir. Gezegenleri Cybertron, yıldız sisteminin bir parçasıydı. Fakat iyiliksever Autobotlar ve savaşa aç Decepticonlar arasındaki dehşet verici çatışma, gezegenin yörüngeden çıkıp Dünya’ya doğru sürüklenmesine neden oldu. Gerisini biliyorsunuz.
Film serisi; evrenin sonsuz haritasında parmakla işaret edebileceğimiz bir noktada var olan bir uzaylı türünü ya da filmdeki gibi bir robot kolonisini konu aldığı için bize daha tanıdık geliyor. En azından “Uzun zaman önce, çok çok uzak bir galakside…” geçmediği için daha “bizden”, değil mi?
The Sparrow
Mary Doria Russell’in 1966 yılında yayımlanan romanında, ahlaki açıdan tartışmalı bir ilk temas hikâyesi anlatılır. Bu hikâyede ne işgalci ne de kurbanız, sadece yanlış bilgilendirilmiş iyi niyetli elçileriz. Kitabın ana karakteri olan Cizvit papazı, gezegen dışı bir müzik sinyali tespit edilince Alpha Centauri’ye doğru yolculuğa çıkar. Papaz, ekibi arasında hem misyoner hem de White Man’s Burden hareketinin ruhani meşale taşıyıcısı olarak bilinmektedir. Tahmin edileceği üzere çabaları ters teper ve sağ kalan tek kişi olarak Dünya’ya döner; yaralıdır ve ruhen çökmüştür. Anlatıcı, Cizvit’in Dünya’ya dönmesinden sonra zaman zaman geçmiş olaylara da değinir.
Türler arasındaki destansı çekişmeden ziyade Serçe (The Sparrow), yerleşimcilerde gözlenecek sosyolojik sonuçları ayrıntılı bir şekilde inceliyor. Tanrının Çocukları adında bir devam romanı da olan eserde, uzaylı türler ve uzak gezegenler, kültürel görelilik ve başka bir gezegene gidildiğinde ortaya çıkabilecek sıkıntılı durumlar çeşitli kurgularla işleniyor. Transformers’ta olduğu gibi, Alpha Centauri burada da ulaşım açısından uygun bir yer olarak görülüyor ve galaktik yerleşmeci olmanın ne demek olduğunu naif duygularla hissetmemizi sağlıyor.
Lost in Space
1960’ların televizyon dizisi Lost in Space‘te, tarihin Güneş Sistemi dışına yapılacak ilk uçuşunda bulunmak üzere Robinson ailesi seçilir. Alpha Centauri’ye gitmesi planlanan gemi, bir sabotaj sonucu rotadan ayrılıp kozmosta savrulmaya başlar. Üç sezon süren diziden akılda en çok kalanlar, robotun “Danger, Will Robinson” ve “That does not compute” sözleri olmuştur.
Modern bir uyarlaması da çekilen Lost in Space, televizyonda yayımlanan öncül bilimkurgu programlarından biridir ve ardından gelen projelere zemin hazırlamıştır.
Star Trek
Star Trek maceraları, çoğu zaman uzak diyarlarda geçse de Alpha Centauri Sistemi, olay örgüsünün en önemli mekânlarından biridir. Alpha Centauri, Star Trek evreninde 2063’te warp sürücüsünü icat edip ışık hızını aşan ilk insan Zefram Cochrane’i de kısa süreliğine ağırlamıştır. Bu teknoloji, Vulcanlar’a olan merakın artmasını ve insanlığın daha büyük galaksilerle tanışmasını sağlamıştır.
Filmin arka plandaki hikâyesine göre Cochrane, kadınlara ve alkole düşkün bir anti kahramandır. Hayatının geç dönemlerinde Alpha Centauri’ye göç etmiş ve sonunda koloniyi yıldızlararasında ölüme terk etmiştir. Fakat bu, onu son görüşümüz değil; ilerleyen zamanlarda Kaptan Kirk kendisiyle karşılaşacak ve en azından onun artık barışçıl birine dönüştüğünü görecektir…
Hazırlayan: Burak Avcı | Kaynak: Discover Magazine