Dark dizisinde mitolojiye, kutsal kitaplara ve ezoterizme pek çok atıf var. Ezoterizm denince ilk akla gelen metinlerden biri olan Zümrüt Tablet’in de kullanıldığı Dark’ın mitolojik ve ezoterik şifrelerini çözmeye var mısınız?
Kimilerinin çok sevdiği, kimilerinin ise karmaşık bulup fazla ısınamadığı Dark hakkında yayımlandığı dönemde çok şey yazıldı, söylendi. Bendeniz de sevenlerinden biri olarak, Bilimkurgu Kulübü için Baran bo Odar ile Jantje Friese’nin imzasını taşıyan bu Almanya yapımı Netflix dizisi için kapsamlı bir yazı kaleme almıştım. Şu an okuduğunuz bu satırların devamında ise Dark dizisinin temelini teşkil eden mitolojik ve ezoterik göndermeleri bulacaksınız. Hazırsanız başlayalım.
Bu yazı, Dark dizisine dair spoiler içermektedir.
Bilinçdışı ve Mağaraya Giriş
Almanya’da, Winden adında bir kasabada ve farklı zamanlarda geçen dizide zaman yolculuğu teması işleniyor, zamanda yolculuk etmeye olanak sağlayan geçitler ise Winden Mağarası’nda bulunuyor. Şimdi hafızanızı yoklayıp o ürkütücü mağarayı gözünüzün önüne getirin. Dizi karakterlerinin mağaraya girip, biraz ilerledikten sonra yerdeki ouroboros yani kuyruğunu yiyen yılan sembolüne bağlanmış kırmızı bir ip gördüğünü ve o ipi takip ederek farklı zamanlara açılan kapılara vardığını anımsadınız, değil mi? İşte o kırmızı ip ve mağara, Dark dizisindeki mitolojik göndermelerin başında geliyor.
Mağara mitolojide, özellikle de Joseph Campbell’ın meşhur kitabına da adını veren Kahramanın Sonsuz Yolculuğu öykülerinde sıklıkla gördüğümüz, erginlenmek üzere yola çıkan kahramanın bilinçdışını temsil eden bir sembol. Burada kahraman denince aklınıza sadece “dünyayı kurtaran adamlar” gelmesin, zira bütün insanlar birer kahramandır ve mitoloji hepimizin öyküsünü anlatır.
Kahraman ne yapar? Öncelikle alıştığı yaşam alanını bir nedenle terk edip yola çıkar. Yol tehlikelerle doludur: Haydut, ejderha, kötücül uzaylı, mutasyona uğramış kimliği belirsiz canlı, fakirlik, takıntılı eski sevgili, kiralık katil, doğal afet gibi tekinsiz karakter ve durumlar kahramanı yolundan döndürmek, hatta yok etmek için fırsat kollamaktadır. Kahraman karşısına çıkan tehlikelerle korkmadan yüzleşirse gelişir, güçlenir, diğer bir deyişle erginlenir. Mağaralar ise kahramanın yolculuğu sırasında içine girdiği bilinçdışı karanlığıdır. Kahraman mağarada yolunu arar, kendi içindeki canavarlarla yani korkularıyla, travmalarıyla, kötücül taraflarıyla savaşır, onları kabullenir ve kişiliğine entegre eder. Böylece bilinçdışının mağarası, kahramanın eski kimliğini öldürüp yeniden ve çok daha güçlü bir biçimde doğduğu sembolik bir rahme, Ana Tanrıçanın rahmine dönüşür.
Tam da bu yüzden Dark dizisinde mağara sembolizmi çok önemlidir. Karakterler, ürkütücü görünümüne ve içinden gelen garip seslere rağmen Winden Mağarası’na girmeye cesaret ettiklerinde bir gizeme dâhil olurlar, sonsuz döngüyü temsil eden ouroboros sembolüne geçirilmiş kırmızı, kalın ipi bulurlar ve ipin ucunu takip ederek zaman kapılarına ulaşırlar. Farklı bir zamana geçtikten ve orada bir müddet kalıp kendi zamanlarına döndükten sonra artık eskisi gibi değillerdir. Gerçek bir gizeme vâkıf olmuşlar ve tıpkı mitolojik bir kahraman gibi eski kişiliklerini öldürüp, yeniden doğmuşlardır.
Peki ya kırmızı ip… Onun önemini anlatabilmek için Hellen yani Yunan mitolojisindeki önemli kahraman mitoslarından birine, Theseus ile Ariadne’nin öyküsüne göz atacağız.
Ariadne’nin İpini Sakın Bırakma
Kimliğini bilmeden büyüyen Theseus, yıllar sonra genç bir adam hâline geldiğinde, gerçek babası olduğunu öğrendiği Atina kralı Aigeus’u bulur, ama babasına kavuşmanın mutluluğunu doyasıya yaşayamaz. Çünkü Atinalılar, dokuz yılda bir, Girit Kralı Minos’a, yarı boğa yarı insan Minotauros’a kurban edilmek üzere yedi kız yedi de erkek göndermek zorundadır ve yine bu karanlık dönem gelip çatmıştır. Theseus, on dört gencin insan kanına susamış bir canavara kurban edilmek üzere Girit’e gönderilmesini kabul etmez ve babası Kral Aigeus’un itirazlarına rağmen bu işe bir son vermek üzere kurban edilecek yedi gençten biri olarak yola çıkmaya gönüllü olur. Amacı, kapatılacağı yer altı labirentinde canavar Minotauros’u öldürmektir.
Theseus’un da içinde bulunduğu gemi Girit’e geldiğinde, Girit Kralı Minos’un kızı Ariadne de limandadır. Ariadne, görür görmez çok hoşlandığı Theseus’u Minotauros’tan kurtarmaya karar verir. İyi de bunu nasıl yapacaktır? Sonunda canavarın kapatıldığı yer altı labirentini inşa eden mimar Daidalos’a danışmaya karar verir. Sadece mimarı Daidalos, labirentten nasıl çıkılacağını bilebilir. Daidalos, Ariadne’ye labirente girecek kişinin bir ip yumağı alıp girişe sıkıca bağlaması, yumağı çözerek labirentte ilerlemesi, canavarı öldürdükten sonra da ipi takip ederek dışarı çıkması gerektiğini söyler.
Ariadne, labirente girmeye hazırlanan Theseus’a bir ip verir ve yapması gerekenleri de anlatır. Kahramanı yani Theseus’u labirentte kaybolup canavara yem olmaktan kurtaracak olan, Ariadne’nin ipidir. Burada Ariadne’nin ipi, kahramana zorlu yolculuğunda destek olan dişil gücü simgelemektedir. Dişil bilgelikten nasibini alamayan kahramanın labirentten çıkış yolunu bulması mümkün değildir.
Dark dizisindeki Ariadne’nin ipi ve labirent göndermesinin gizemli mağara ve ouroboros sembolüne düğümlenmiş kırmızı ipten ibaret olmadığını, diziyi izleyenler anımsayacaktır. Dizinin baş karakterlerinden Martha’nın Ariadne adlı tiyatro oyununda oynadığını, labirent sembolü ve Ariadne afişlerinin Dark’ın pek çok sahnesinde karşımıza çıktığını ilave etmeden geçmeyelim.
Başlangıç Sondur, Son da Başlangıç
Dark’ta bazı karakterlerin ağzından “Başlangıç sondur, son da başlangıç,” cümlesini duyarız. Dizide konunun gelişimi de bu cümleyi kanıtlar niteliktedir. Zamanlar arasında gidip gelen karakterler için son yoktur. Her döngünün sonunda yenisi başlamakta ve her şey bir önceki döngüde olduğu gibi yaşanmaktadır.
Dark’taki bu döngü motifi de kaynağını mitolojiden ve pagan düşüncesinden alır. Paganizmde zaman döngüseldir. Gece ile gündüz, mevsimler birbirini takip eder. Ölüm de bir son değildir, her bitişin ardından yeni bir başlangıç gelir.
Mitolojiden Miras Kalan Trajedi
Peki ya, kaderlerini değiştirmek için geçmişe gidip bazı olaylara müdahale eden ve değiştirmeye çalıştıkları kaderin yaratıcısı olan insanlar… Dark’ta bu trajik motifi de sık sık görürüz. Diziyi izleyenler hatırlarlar; mağaradaki zaman kapılarını kapatmaya çalışan baş karakter Jonas, bu eylemiyle farkında olmadan kapıların açılmasına sebep olur. Polis memuru Ulrich 2019’dan 1953 yılına gittiğinde akıllı telefonunu orada unutarak bir zaman makinesi yapılmasına sebebiyet verir. Babasının 1987’deki vefatını engellemek isteyen Claudia ise bu ölümün nedeni olur.
Mitolojide de kaderinden kaçmaya gayret ederken o kadere sebep olan karakterler vardır ve bunların başında Kral Oidipus gelir. Thebai Kralı Laios, bir kâhinden ileride oğlu tarafından öldürüleceğini öğrenir. Bu yüzden de henüz bebek olan Oidipius’u kırsal bir alanda ölüme terk eder. Ancak birileri tarafından bulunup kurtarılan Oidipus’u, Korinthos kralı evlat edinir. Oidipus, Korinthos kralının öz oğlu olduğunu zannederek büyür ve günlerden bir gün Apollon kâhininden babasının katili olacağını öğrenir. Geleceği değiştirmek için Korinthos’u terk eden Oidipus, yolda karşılaşıp tartıştığı adamı öldürür. O adam Thebai Kralı Laios’tur yani Oidipus’un öz babasıdır. Oidipus kehanet gerçekleşmesin diye evini terk etmiş ve böylece kehaneti gerçekleştiren kişi olmuştur.
Jonas İsmi Roma Tanrısına mı Gönderme?
Jonas’ın dizide kilit rol oynadığını ve bu karakterin üç farklı dönemdeki versiyonunun pek çok olayın başlatıcısı olduğunu anımsadınız, değil mi? Peki, baş karaktere Jonas isminin verilmesi tesadüf mü? Bence değil.
Roma mitolojisinde Ianus adında bir tanrı vardır. İngilizcede ocak ayına verilen “january” kelimesi de Tanrı Ianus’tan gelir. Neden mi? Ianus’un biri arkaya yani geçmişe, diğeri ise öne veya geleceğe bakan iki yüzü vardır da ondan. Ianus, eşikteki tanrıdır. Geçmişle geleceğin arasında durur ve ikisini de aynı anda görür. Tam da bu yüzden yeni yılın ilk ayı olan ocak, İngilizcedeki adını Ianus’tan almıştır.
Jonas karakterini ve dizideki fonksiyonunu düşündüğümüzde Dark’ın yaratıcılarının Tanrı Ianus’tan esinlenerek ona bu ismi vermiş olması kuvvetle muhtemel.
Ezoterizm, Hermetizm ve Zümrüt Tablet
Dark’ta sadece mitoloji değil, ezoterizm ve ezoterik sembolizm de çok iyi kullanılıyor. Mesela ezoterik bir düşünce biçimi olan hermetizm, Dark’ın önemli yapı taşlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Winden Mağarası’ndaki zaman kapılarının üstünde “Dünya da böyle yaratıldı,” anlamında Latince “Sic Mundus Creatus Est” yazdığını hatırlarsınız. “Sic Mundus Creatus Est”, hermetizmin önemli metinlerinden biri olan Zümrüt Tablet’te geçer. Noah karakterinin sırtındaki büyük dövmeyi gözünüzün önüne getirin. İşte o dövmede de Zümrüt Tablet vardır. 2019’dan 1986’ya yolculuk eden Mikkel’in kaldığı hastane odasının duvarında da Zümrüt Tablet çerçeveletilmiş olarak görülmektedir.
Sanırım bu konulara çok hâkim olmayanlar için ezoterizm, hermetizm ve Zümrüt Tablet hakkında bir açıklama yapmanın vakti geldi. Ezoterizm en genel tanımıyla herkese açık olmayan gizli bilgiyi ifade eder. Ezoterizmde gizli bilgi, onu alabilecek olgunluğa erişmiş kişilere, belli kurallar çerçevesinde, semboller yoluyla, seviye seviye verilir. Bu gizli bilginin temelinde ise tek bir yaratıcının varlığı ve insanın da evrendeki her şey gibi yaratıcıdan bir öz taşıdığı düşüncesi vardır. Ezoterizm insana içindeki yaratıcıyı bulmayı ve onunla bir bütün olmayı öğretir.
Mısır’ın eski öğretilerinden köken alan hermetizm de ezoterik bir düşünme biçimidir. Başta Zümrüt Tablet olmak üzere hermetik külliyat “Üç Kere Büyük Hermes” anlamında Hermes Trismegistus denen bir üstada atfedilir. Hermetik metinler evrenin sırlarına ve insandaki tanrısal öze dairdir.
Peki, Dark’ta bu kadar önemli olan Zümrüt Tablet’te ne anlatılır? Özetle, evrenin öncelikle yaratıcının düşüncesinde var olduğu, sonra ondan uyum içinde çıktığı, yaratıcının gücü yeryüzüne indirildiği taktirde ise her şeyi yapmanın olanaklı olduğu anlatılır. “Sic Mundus Creatus Est” de bu metnin sonlarında bulunan bir cümledir.
Üç Zaman, Üç Boyut
Winden Mağarası’ndaki zaman kapılarında, “Sic Mundus Creatus Est” cümlesiyle birlikte triquetra denen bir sembol de vardır. Üçgen biçiminde iç içe geçmiş üç Vesica Piscis sembolünden oluşan triquetra da pagan anlayışında çok önemli olan üç sayısına yaptığı vurgu nedeniyle önemlidir. Üç, dengenin sayısıdır. Üç ayak üzerinde duran her şey dengede olur. Aynı zamanda geçmiş, bugün ve geleceğin bağlantısını da temsil eden triquetra sembolü, Dark’ta üç boyutu ifade etmek için de kullanılır. Bunu nereden mi anlıyoruz? Dizideki bilim adamı karakterinin bir vesileyle söylediği şu sözlerden:
“Hiçbir şey üç boyut olmadan tamamlanamaz. Sadece aşağı ve yukarı yoktur, bir de merkez vardır.”
Triquetra sembolünde üç Vesica Piscis sembolü olduğunu az önce okudunuz. Vesica Piscis de üzerinde durulması gereken bir simge. Balık biçimindeki bu sembol esas itibariyle insanlığın ortak bilinçdışındaki bilgiyi ifade eder. Su bilinçdışı sembolüdür, suda yaşayan balık ise bilinçdışındaki bilginin dışavurumudur.
Işık ile Karanlığın Oğulları
Dark’taki en önemli mitolojik referanslardan biri de evrendeki düaliteye yani biri iyi diğeri kötü iki gücün ebedi savaşına dairdir. Dizide zaman yolculuğunu kontrol etmek isteyen iki güç de kendisinin iyi, diğer tarafın ise kötü olduğunu iddia eder. Bu durum dizide Noah karakterinin söyleminde ifadesini bulur. Noah bu ikiliği anlatırken kendi tarafını “ışık”, diğer tarafı ise “gölge” olarak tanımlar.
Bu ikilik, ilk olarak Milattan Önce 6. yüzyılda ortaya çıkan İran kökenli Zerdüştlük inancında ve Ölü Deniz Yazmaları denen ezoterik metinlerde görülür, daha sonra İbrahimi dinlere de geçer. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet’te Tanrı ve Şeytan ikiliği tabii ki söz konusudur. Bu yaklaşıma göre, ışığın tarafını seçenler Tanrı’nın, karanlığın tarafını seçenler ise Şeytan’ın hizmetindedir. İbrahimi dinlerdeki Tanrı-Şeytan düalitesinin temeli Zerdüştlük inancına dayanır. Zerdüştlükte Ahura Mazda iyiliği, Ehrimen ise kötülüğü temsil eder ve bu iki karşıt güç sürekli mücadele hâlindedir.
İsrail-Ürdün sınırındaki Ölü Deniz yakınlarında, bir mağarada bulunan ve Milattan Önce 200 ile Milattan Sonra 80 yılları arasında kaleme alınan Ölü Deniz Yazmaları’nda da Işık Oğulları ile Karanlık Oğulları arasındaki savaş anlatılır.
Jakin ve Boaz Sütunları
Dizinin bir bölümünde Süleyman Tapınağı’na da atıf yapılır. Nasıl mı? Genç Jonas, 1922’ye gittiğinde Sic Mundus tarikatıyla görüşmeye çağrılır. Görüşmenin yapılacağı yer mağara gibidir. Ancak asıl buluşma mekânına, iki sütun arasından geçilerek girilir. İşte bu sütunlu kapı, gizemlere girişin sembolüdür. Çünkü bir zamanlar Kudüs’te bulunan Süleyman Tapınağı’nın önünde bulunan Jakin ve Boaz sütunlarını simgeler.
Jakin ve Boaz sütunlarının ezoterik literatürde de önemli olduğunu ve tapınağın içinde saklanan gizli bilgiye erişmeyi sembolize ettiğini belirtelim.
Nuh’un Gemisi, Âdem ve Havva
Dark’ta Eski Ahit’e ve Kur’an-ı Kerim’e de değinildiğini anlamak zor değil. Dizinin iki önemli karakterinin ismi Noah (Nuh) ile Adam (Âdem) kutsal kitaplarda önemli bir yere sahip. Jonas’ın en yaşlı hâli olan Adam, zaman yolculuğunu kontrol eden ‘Sic Mundus’ grubunun başındaki kişi olarak, Eski Ahit’te ve Kur’an-ı Kerim’de ilk insan diye bahsedilen Âdem’e karşılık geliyor.
Noah ise adını Nuh’tan alıyor. Dizinin bir bölümünde bu özdeşlik Noah’ın ağzından Nuh’un Gemisi benzetmesiyle veriliyor. Noah, mağaradaki zaman kapısının üstünde bulunan bir odada zaman makinesi deneyleri yapıyor ve denek olarak da kaçırdığı çocukları kullanıyor. Zaman makinesi prototipi olarak çocukları oturttuğu sandalye hakkında ise “Bu bizim gemimiz, ben de Noah’ım,” diyor. Ayrıca tüm zamanlarda kopan kıyametten sadece Winden’daki sığınakta bulunanların kurtulması da Nuh’un Gemisi’ne bir gönderme.
Âdem olur da Havva olmaz mı? O da var tabii ki. Dizinin üçüncü ve son sezonunda paralel bir evrene, Jonas’ın olmadığı bir hayata gideriz. Ancak bu paralel evrenin kaderi de üç ayrı zamanını gördüğümüz diğer evrenin kaderiyle aynıdır: Kıyamet kopar ve aynı döngü yeniden başlar. Bu evrende de diğerindeki Sic Mundus’a benzeyen Erit Lux adında bir grup vardır. Sic Mundus’un başında Adam bulunurken, Latincede “Işık Olsun” anlamına gelen Erit Lux’u ise Martha’nın en yaşlı versiyonu Eva (Havva) yönetir. Bu arada Erit Lux grubunun sembolü olan Tanrı Hermes’in asasına da değinmek gerekir.
Hermes’in Asası ve Yılanlar
Yunancada Kerykeion, Latincede ise Caduceus denen bu asa, bir değneğe sarılı iki yılandan oluşur ve Hermes’in hükmünün hem yer altında hem de yeryüzünde geçtiğini ifade eder. Ancak burada sembol asıl anlamını ölüm ve yaşam döngüsünün temsilinde bulur. En eski zamanlardan beri uzun yaşaması ve gömlek değiştirmesi nedeniyle ölümsüzlüğü simgeleyen yılan, burada sonsuzca süren ölüm-yaşam döngüsünün ifadesidir. Hermes’in asasını dizinin bazı karakterlerinde dövme şeklinde de görürüz.
Aslına bakacak olursanız Dark’ta başka ezoterik göndermeler de var: Mesela polis memuru Charlotte, bilim adamı dedesinin eski iş yerinde bir kitap bulur. Bu kitap, hermetizmin popüler metinlerinden Kybalion’dur. İşin ilginç tarafı zaman yolcularından oluşan Sic Mundus grubunun 1922’de çekilmiş fotoğrafı da ‘Kybalion’ kitabının içine saklanmıştır. Görüldüğü gibi her ne kadar bilimkurgu dizisi olsa da Dark’ın öyküsünün dayandığı temel büyük oranda mitolojik ve ezoterik.
Umarım bu yazıyı okuduktan sonra Dark’ı bir kez daha izlersiniz. Bence zaman ayırmaya değer.