Tell Me How I Die

Bir Filmi Öldürmek: Tell Me How I Die

Ülkemizde Ölümcül Deney: Dejavu adıyla gösterime giren Tell Me How I Die, isim olarak akıllara 1997 yapımı I Know What Did You Last Summer (Geçen Yaz ne Yaptığını Biliyorum) filmini getiriyor. Sanki bir sohbetin hararetli anından çıkmış gibi gözüken bu film isimleri, iddialı bir iş ile karşı karşıya olacağımız algısını yaratıyor. 97 tarihli film gibi teen-slasher (İşkenceci filmi) olmaya soyunan, klişeleri bile nasıl kullanacağını bilemeyen, kafası hayli karışık bir yapım. Oyuncu kadrosunu gençlerin oluşturduğu, çoğunlukla onların katlediliş öykülerinin anlatıldığı teen-slasher türü The Texas Chain Saw Massacre (1974), The hills Have eyes (1977), Halloween (1978) gibi başlıca örnekleri ile 70’li yıllarda altın çağını yaşadı.

Slasher türünün yetkin isimlerinden biri olan usta yönetmen Wes Craven (A Nightmare On Elm Street – 1984), Screem (Çığlık – 1996) yapımı ile bu furyanın 90’larda tekrar hortlamasına ön ayak olmuştu. Screem, zeki senaryosu, izleyiciyi diken üstünde tutan olay örgüsü ve türün klişelerine farklı açılardan yaklaşan modern bir klasikti. Tell Me How I Die ise, bir bilimkurgu filmi gibi başlayıp, teen-slasher türüne doğru kayması ile izleyiciyi ters köşe yapmaya çalışıyor; ama bunda başarılı olamıyor.

Tell Me How I Die

Bir ilaç firması, insan zihni üzerine yapacağı bir deney için, kendilerine başvuracak gönüllülere 2000 $ vermeyi vaat eder. Deneyin amacı: Şırınga yolu ile verilen ilaç sayesinde hafızanın güçlenmesini sağlayıp, istenilen anılara geri dönüp, sanki gerçekmiş gibi tekrardan yaşanmasını sağlamaktır. Firmaya başvuran gönüllüleri oynayan başkarakterler Den (Nathan Kress) ve Anna (Virginia Gardner), gönüllüler grubu ile birlikte şehrin hayli uzağındaki merkeze yerleştirilirler. İlk kez tanışan Den ve Anna arasında yakınlaşma başlar ve sonrasında ilaç merkezinde bazı şeylerin ters gittiğini keşfederler.

Gönüllülere enjekte edilen ilaç, başlarda ters bir etki göstermese de bir süre sonra deneklerin gelecekte nasıl öldürüleceklerini görmesine neden olur. Deneyin sorumlusu olan Doktor Jerrems (William mapother), ürkütücü görünümünün yanı sıra tehlikeli bir sır da saklamaktadır. Geçmişte aynı deneyin başarısız bir sonucu olarak, deneklerden biri şiddet eğilimli davranışlar sergiler. Söz konusu kişi, merkeze yerleştirilen deneklere adeta bir kâbus olacaktır. Katilin de geleceği önceden görebildiğini fark eden grup, hayatta kalmak için ondan bir adım önde olmak zorundadır.

Tell Me How I Die

Aslında ilginç bir konuya sahip olan yapım, yönetmen D.J. Viola’nın elinde adeta ölü doğuyor. Bilimkurgu ve korku türünün güzel bir harmanı olabilecek yapımda Viola, son derece aceleci bir tutum sergiliyor. Deneyin gerçekleştirilme anına kadar belli bir gizem duygusu yaratıyor, ama cinayetleri bir an önce gösterme kaygısına giriştiğinde yapım da tepetaklak bir hal almaya başlıyor. D.j Viola, elinde farklı bir senaryo olduğunun farkında; ama bir kısa sahne ile seri katilin kimliğini açıklamaya çalışırken, onu hangi motivasyonun seri katil yaptığı konusuna hiç değinmiyor.

Karakterlerin geleceği görme yetisine sahip olmaları ve ölmemek için hareketlerini satranç oyununa benzer adımlar ile kurgulamaları, daha yetenekli bir yönetmenin elinde başarılı sonuçlar verebilirdi. Amatör bir oyuncu kadrosu barındıran yapımda, tanınmış oyuncu William Mapother bile aradan sıyrılmayı başaramıyor. Alışageldik çılgın ve karanlık bilim adamı portresi hayli karikatürize. Canlandırmış olduğu karakter ilginç bir şekilde Lost dizisinde, gene doktor olan, Ethan Rom ile büyük paralellikler gösteriyor. Karekteristik özellikleri Ethan Rom ile hemen hemen aynı.

Tell Me How I Die

Başrolleri paylaşan Nathan Kress ve Virginia Gardner vasat oyunculuklarından dolayı yapımı sırtlayamıyorlar. Gönüllülerin kalmış olduğu devasa merkezde yalnızca bir güvenlik görevlisinin olması yapımda yeterli görülmüş. Eğer film güçlü bir senaryo ve yönetim ile kotarılsaydı, slasher türünün tekrardan geri dönüşü açısından, Wes Craven’in Scream örneğindeki gibi, nostaljik duygular yaşatma oranı yüksek ve izleyeni diken üstünde tutan bir eser olabilirdi. Konusu orjinal, ama gerçekleştirilme biçiminden dolayı kaçırılmış birer fırsat olan bu tarz yapımlardan keşkelerle bahsetmek günümüz sineması açısından üzücü. Tell Me How I Die, 2017’in şimdilik en vasat işi. Bilimkurgu türünün hayranlarına da büyük bir hayal kırıklığı yaşatacaktır.

Yazar: Buğra Şendündar

1979 İstanbul doğumlu. Sinemaya olan ilgisi daha yedi yaşındayken dedesiyle sabahlara kadar film izlemekle başlar. Daha önce çeşitli mecralarda sinema üzerine makale ve eleştiriler kaleme aldı. Günümüzde, Bilimkurgu Kulübü'nde yazarlık serüvenine devam ediyor. Ona göre sinema, insanın kendini keşfetmesidir.

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et