Yerli bilimkurgunun ve çocuk edebiyatının kıymetli kalemlerinden Seran Demiral ile gerçekleştirdiğimiz röportaj ile karşınızdayız. Umuyoruz ki bu bir ilk adım olacak ve devamı da gelecek.
İlk olarak sizi okur yönünüzle tanımak isteriz. Kitaplarla nasıl tanıştınız acaba?
Hem yetiştiğim evde hem çocukluğumda ziyaret ettiğimiz yakınların evlerinde iyi kitaplarla karşılaşma şansım oldu. Evimizde hatırı sayılır nitelikte kitap vardı, seneler sonra yetişkin aklımla bir kere daha sevindiğim Elias Canetti kitapları geliyor aklıma mesela, Rus klasikleri vardı tabii. Annem babam elinden kitap düşmeyen insanlar sayılmasa da okurlardı. Bense nasıl bir deliliktir, nereden gelen bir motivasyondur, bilemiyorum ama henüz üç dört yaşımda gazetelere dergilere gömülüp okuma yazmayı sökmüşüm. Çocuk kitapları ve o zamanki Doğan kardeş, Milliyet kardeş benzeri dergiler bana daha çok küçük yaşta alınmaya başladı tabii. Daha çocuk yaşta bir aile büyüğünün kitaplığındaki Rama serisi, halamların evindeki Asimov kitapları tanıştığım ilk bilimkurgu kitapları diye hatırlıyorum onun dışında. Bütün bu bahsettiğim çocukluk dönemim, 12–13 yaş öncesi. Ortaokulda bir yandan beğenim korku ve fantazya yönünde gelişti. Kadıköy’ün kültür ortamında yetişmek ve iyi bir lisede okumak da okuryazarlığımın güçlü bir temelde kurulmasını sağlamakta etkili olmuştur mutlaka.
Sizi en çok etkileyen yazarlar kimlerdir?
Çocukluğumda Stephen King, bende yazar olma tutkusunu uyandıran, beni yazarlığa imrendiren ilk insan muhtemelen. Daha sonraları Aldous Huxley, Philip K. Dick, Ursula K. Le Guin, elbette. Fikirsel olarak çok saygı duyduklarım arasındalar. Farklı türlerde bambaşka isimler var sayabileceğim ama sık sık okuduğum, kimi yazmanın kendisi kimiyse yazma tekniği üzerine düşündüren birkaç güçlü isim daha Italo Calvino, Georges Perec, Maurice Blanchot, Doris Lessing, gençlik yazınında özellikle Michael Ende diyebilirim sanırım.
Okur kimliğiniz size hayata dair neler kattı?
Okumak, zihnin egzersizi her şeyden önce; eleştirel düşünmenin başlangıcı olduğu kadar pedagojinin gerçekleştiği asıl alandır aynı zamanda. Pedagoji deyince geleneksel bir eğitim akla gelir genellikle ama kelimenin etimolojisini hatırlayacak olursak, paida ile agogos’un birleşimi, yani çocuğu-yönlendiren. Ben bir çocukken kitaplarla yönlendim, kurgunun bileşenleriyle yetiştim, yetiştirdim kendimi, ne mutlu ki. Okumanın beni ben yaptığını söyleyebilirim. Büyük bir ifade gibi tınlıyor belki ama hakikat bu: tanıdığım insanlar, karşılaştığım her şey, deneyimlerim ancak otuz küsür senelik ömrümün nihayeti ama herhangi bir ömre sığmayacak kadar çok tecrübe, gerçeklik ve olasılık ancak tanığı olduğum kurgusal evrenlerin içinde. Haliyle, okur kimliğimin katkısı en hafif şekliyle (Le Guin’e bir selam ile, onun ifadesinin bendeki yansımasıyla) benim daha çok hayat yaşamam, yaşadığım hayatta daha farklı perspektiflere sahip olmam olarak açıklanabilir. Sanırım hemen herkes için de böyledir.
Şimdiyse yazar yönünüzü tanıyalım istiyoruz. Yazarlığa başlama sürecinizden biraz bahseder misiniz?
Ergenliğimin başında ve çok yalnız hissettiğim zamanlarda yazmaya başladım. Günlük tutardım, ama kendimle ilgili yazdıklarım da bir noktadan sonra kurgunun sınırlarında gezinirdi. Kendimi anlatırken abartır, kurduğum hayalleri başımdan geçmiş gibi anlatırdım. Kazancakis’in çocukluğundan söz ettiği eseri El Greco’ya Mektuplar’daki gibi tıpkı, elinizde tuttuğunuz tavuskuşu tüyünün bir meleğin tüyü olduğuna inanırsanız öyle olur. Benim günlüklerim de karakterlerimin ilk taslaklarıymış meğer. Derken 2000’lerin başında internet forumlarının, bilhassa fantazya, korku, bilimkurgu türlerinde faaliyet gösteren web sayfalarının ve online dergilerin arasında kendimi bulunca öykü yazmaya cesaret kazandım ve çok erken yaşta yazdıklarımı kamusal hale getirmeyi başardım. Önce internet dergilerinde, derken ilk defa 2004’te bir derleme kitapta bir öyküm ve 2005’te ilk romanımın yayınlanmasıyla, daha çocuk yaştayken ‘profesyonel’ yazarlık deneyimim başladı, amatör ruhla sürüyor elbette.
Şayet varsa, size göre iyi yazarın tanımı nedir?
Böyle tanımlar çok iddialı gelir bana. Yine de bir cevap vermeye çalışırsam yazmayı herhangi bir iş, yazarı da herhalde işini iyi yapan herhangi bir insan olarak ifade etmeyi seçerim. Bir işi iyi yapmayı, aynı anda o şeyi hem çok ciddiye alıp hakkını vermeye uğraşmak hem de çok keyifle yapmak olarak görüyorum. İyi yazar da derdini anlatırken yaptığı işle hemhal olmalıdır herhalde, kendi hakikati ile kurgunun sınırsızlığı arasındaki çizgide dengede durmaya çalışandır.
Yazmakla ilgili herhangi bir metodunuz var mı? (Belirli saatlerde yazma ya da gündelik kelime hedefleri vb.)
Bu soruya başka zamanlarda başka cevaplar vermem mümkün benim. Bazen etrafımdaki sesi duymam, herhangi bir yerde bilgisayarı açar yazarım, bazense kendimi her şeyden, herkesten soyutlamam gerekir. Galiba yazdığım şeyin türüyle ilişkili olarak alışkanlıklarım değişiyor ama net bir matematiği yok tabii. Doktora tezimin bazı bölümlerini gündüz vakti barda yazarken bir romanımı yolculuklarım arasında tablete bağladığım küçücük klavyede yazdım mesela. Saat konusu da hayatta kalmak için yaptığım başka işlerin mesaisine bağlı olarak değişiyor. Tam zamanlı bir işte çalışırken gece yazıp uykusuzluktan öldüğüm de oldu, gece dışarıda takılmayı tercih ettiğim zamanlarda ancak günışığında yazmayı seçtiğim de. Bazen “bugün şu bölümü bitirmeden, şu kadar kelime daha yazmadan yatmayacağım,” diyerek teşvik ediyorum kendimi, bazen hafta hafta deadline koyup ilerliyorum. Genel olarak disiplinliyimdir ama katı kurallarım yoktur, herhalde böyle özetlemem mümkün.
Bilimkurgu yazarı olarak, bilimkurgu edebiyatı hakkında düşünceleriniz nelerdir? Sizce “İyi bilimkurgu iyi edebiyattır” sözü ne anlam ifade etmektedir?
Bunu çocuk edebiyatı için de söylüyorlar, biliyor musun? İyi çocuk edebiyatı, iyi edebiyattır. Galiba kenarda köşede kalan, yeterince hakkı teslim edilmeyen türler, alanlar için yapılan bir şey bu. Tıpkı insan haklarının yetersiz kaldığı noktalarda ayrıca kadın haklarından, çocuk haklarından bahsetmemiz gibi. Neyse, konuyu dağıtmayayım J İlk soruya ikinci kısımdan hareketle cevap vermem en doğrusu gibi geliyor: iyi edebiyat, çağının meselesi olan konuları kendi çağının kavrayışıyla geçmişin birikiminden geleceğe dair bir tahayyül ortaya koyarak aktarmaktır bence. Bir yanıyla zamansız, zamanlar üstü; bir yanıyla tam da o ana dair bir şey söylemenin gayretini taşıyan bir itkiyle yazmak anlamlı diye düşünüyorum. Bilimkurgu da bunu yapmalı öncelikle; anı, zamanın ötesinde anlatabilmeli, tıpkı iyi edebiyat gibi. Fakat iyi edebiyata artı olarak düşüncenin sınırlarını zorlamasını, sadece duygusal, psikolojik bütünlüğümü, insan olma hallerimi sorgulatmakla yetinmeyip bana başka ihtimaller sunmasını, en azından düşünsel olarak beni sarsmasını beklerim. Demem o ki, iyi bilimkurgu edebiyatı üretmek iyi edebiyat yazarı olmaktan çok daha zor.
Sizi tanımlayan bir diğer yönünüz de çocuk edebiyatıyla iştigal ediyor olmanız. Çocuklara seslenen eserler yazma sebebiniz nedir? Bu konuda aldığınız bir eğitim var mı? Veya ihtiyaç duydunuz mu?
Her gün yeniden keşfediyorum çocuklara yazma motivasyonumun arkasındaki bir başka gerçeği. Temelde çocukluk döneminde şekillenmemiz var, hem kitaplarla karşılaşmaya açık olduğumuz hem kitap okumaya en çok zaman bulduğumuz dönemin çocukluk, hatta ergenlik olması var… ama bir de kendi özel hayatımla ilgili, çocuk yaşta yazıp da ciddiye alınmadığımı hissetmişliğim var mesela. Bunların da etkisiyle çocukluğa takıldığımı söyleyebilirim. Çocukluğa takılmak derken, çocukluğa yüklenen olumlu olumsuz anlamları kabullenmemek aslında buna dahil, çocuklukla ilgili genel yargılar konusunda müthiş eleştirel görüşlerim vardır benim. Bu da beni bir noktadan sonra çocuk edebiyatı yazmanın yanı sıra çocukluk konusunu akademik olarak ele almaya itti. Pedagojik formasyonum yok, eğer sorduğun oysa. Fakat mimarlık üzerine sosyolojide lisansüstü eğitimime devam ediyordum, çocukluk meselesine kafayı takmam neticesinde çocukluk ve eğitim sosyolojisi alanında çalışmalar yaptım, doktoramı çocukluğun dijital dünyadaki dönüşümü üzerine yaptım. Aynı zamanda felsefe eğitimi aldım ve çocuklarla felsefe metodolojisi konusunda uzmanlaştım. Çocuklara yazmanın yanı sıra, çocuklarla felsefe çalışmaları yapıyor, çocuklarla felsefede kurgusal eserlerin kullanımı üzerine oturumlar düzenliyor ve özellikle öğretmen adaylarına çocuk edebiyatı alanında dersler veriyorum.
Yeni dosya çalışmaları var mı? Varsa bahsetmek ister misiniz?
Doktora tezimden söz ettim, oradan başlayayım, onun kitaplaşmasına yönelik çalışmalarım var. Bir bilimkurgu dosyam ve birden fazla çocuk edebiyatı eserim hazır sayılır. Aktif olarak üzerinde çalıştığım birden fazla şey oluyor benim genellikle. Şu anda yarısını geçtiğim bir romanım daha var mesela, uzun zamandır kafamda dönen bir meselenin etrafında bambaşka insanları buluşturduğum, müthiş keyif alarak yazdığım, ama konusu her zaman öyle çok keyifli olmayan bir roman. Uzun uzadıya anlatmayı pek sevmiyorum. Kısaca, bir aile romanı diyorum ona. Bir süredir beni en çok heyecanlandıran şey onun üzerine düşünmek, en mutlu olduğum anlarsa bir paragraf, yeni bir bölüm, bazen sadece birkaç sayfa daha yazıp yazdığımı okuyup devam edecek motivasyonu bulmak.
Son olarak okurlarımıza söylemek yahut eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Marquez’in bir kitabı yayınlanmıştı, gazetecilik ve roman yazarlığını nasıl bir arada yürüttüğünden söz ettiğini hatırlıyorum, ismi “Anlatmak için Yaşamak.” Bu ifade duyduğum andan beri çarpmıştır beni; başta bana has bir şey gibi gelirdi ama hepimiz öyleyiz aslında, anlatmak için yaşıyoruz, insanın özelliği bu. Yöntemimiz, anlatma şeklimiz değişiyor sadece, hepimizin derdi kendimizi, yaşadıklarımızı, tanık olduğumuz çağı anlatmak. Anlatsak roman olmayabilir ama her halükarda anlatmaya değer. Ben galiba en çok bunu önemsiyorum. Anlatacak, tabii ki dinleyecek çok hikâyemiz var, dünya döndükçe olacak. Cümledeki eylemleri, okumak ve yazmak olarak değiştirirsek, bu hikâyelerin dünyada kalma, belki başka gezegenlere ulaşma ihtimali de artacak.