“Anlamak karşılıklı olmalıydı, sadakat ve sevgi gibi.”
Bilimkurgunun saygın bir tür haline gelmesinde büyük öneme sahip yazarlardan biri olan Ursula Kroeber Le Guin, gerek Yeni Dalga Bilimkurgu içine dahil edilen romanları, gerek bilimkurgu üzerine yazdığı makaleleriyle okurların gönlünde yer edinmeyi başarmıştır. Feminizmin yaşayan en büyük destekçilerinden olan Le Guin, bunu romanlarına da sıkça yansıtmış ve sosyolojik altyapısı güçlü bilimkurgusal romanlara imza atmıştır.
Bilimkurgunun yanı sıra fantastik edebiyatın da usta kalemlerinden biri olan Le Guin, kendine has üslubu ile öykü ve romanlarını kaleme alırken onlara bir tutam anarşizm sosuna ek olarak, politik göndermeler, toplumbilim ve psikolojiyi de eklemeyi ihmal etmez. Birçok romanında farklı bir gezegen oluşturan ve o gezegenlerde yaşayan halkı çeşitli yönlerden irdelemeyi seçen Le Guin’in asıl amacı ise içinde bulunduğumuz dünya ve onun üzerinde yaşayan biz insanlara ayna tutmaktır.
İlk öyküsü 1962’de yayımlanan Ursula’nın ilk romanı ise 1966’da yayımlanan Rocannon’s World‘dür (Rocannon’un Dünyası). Sonraki büyük romanlarının bir nevi habercisi olan bu kısa roman, kısalığıyla ters orantılı bir şekilde oldukça dolu olay örgüsü, kurgu ve karakterlere sahiptir. Kısa öykülerine dahi sayfalarca inceleme yazılacak denli güçlü bir yazar olan Le Guin daha ilk romanıyla, bilimkurgu edebiyatına önemli bir eser kazandırmayı başarmıştır.
1998 yılında Metis Yayınları‘nın Metis Bilimkurgu dizisinde yayımlanan kitabın çevirmeni Tuba Çele‘dir. Ayrıca 33 kitapla sonlanan serideki 5 Le Guin kitabından 2.sidir.
“Gerçeği efsaneden, doğruyu doğrudan nasıl ayırt edebilirsiniz?”
Le Guin’in Hainish Cycle (Hainli Döngüsü) olarak bilinen ve zamanla 8 romanlık bir dizi haline gelen serisinin ilk kitabı olma özelliğini taşıyan Rocannun Dünyası da yine başka bir gezegene yolculuk eden insanlık ile ilgili. Baş karakter olan Rocannon gittiği gezegeni araştırmakla görevli bir temsilcidir. Onun yaşadığı bu araştırma süreci de başlı başına bir macera olup çıkar.
Formalhaut gezegeninde yaşayan 3 farklı ırk bulunmaktadır. Gdemler, Fianlar ve Liular. Bu ırkları detaylı bir şekilde betimleyen Le Guin, her birini öyküsünün içine ustaca yerleştirmeyi başarıyor. Uçan atlar ve uzay gemilerinin aynı hikaye içinde karşımıza çıkması fantastik ile bilimkurgunun iç içe geçtiği sonucunu doğuruyor. Le Guin daha ilk romanında kendi tarzını oluşturarak sonraki romanlarında bu tip olguları gördüğümüzde şaşırmamamızı sağlıyor.
Hikaye, Hallan Leydisi olarak bilinen Semley’nin öyküsüyle başlıyor. Le Guin’in bu romanı yazmadan önce kaleme aldığı Semley’nin Kolyesi isimli kısa öykü, romana rehberlik ediyor ve kolyeyi arama süreci anlatılarak hikayeye giriş yapmamız sağlanıyor. Semley, kolye uğruna çıktığı yolculuktan başarılı bir şekilde geri dönüyor.
Ardından uzun yıllar geçiyor ve Formalhaut Etnolojik Araştırma Birliğine bağlı bir görevli olan Rocannon, farklı gezegenleri ve o gezegenlerdeki ırkları araştırmakla yükümlü bir grup insan ile birlikte Formalhaut gezegenine varıyor. Hallan Lordu Semley’i görmek için arkadaşlarından bir süreliğine ayrılan Rocannon, gideceği yere vardığında Semley’nin uzun yıllar önce öldüğünü öğreniyor.
Kendisiyle beraber gezegene gelen ekibinin farklı düşünceler içinde olduğunu sezinleyen Gaveral Rocannon, Angya Lordu Mogien ve başka birkaç kişiyi daha yanına alarak gökyüzünden gelen ve gezegen halkları tarafından Yılldızlortları olarak adlandırılan insanlara ait uzay gemilerinin yerini saptayabilmek için uzun bir yolculuğa çıkarlar. Hedef yaklaşan savaşı önlemek ve zafer elde etmektir.
“Ölüm hemen gelebilir ama yaşam daha yavaştır.”