Şimdiye Kadarki En Gerçekçi Dinozor Belgeseli: Prehistoric Planet

BBC Doğa Tarihi Stüdyoları, yepyeni bir belgesel ile karşımızda. Zamanının çok ilerisinde bir yapım olan Walking With Dinosaurs (1999), uzun yıllar önce izleyenleri büyülemişti. Dinozorları film canavarları olarak değil, üreyen ve nefes alan birer organizma olarak resmederek iz bırakmıştı. Ardından Planet Dinosaur (2011) ile tekrar seyirci karşısına çıkan seri, maalesef beklenen kitleye ulaşamamıştı. Öncekine nazaran görsel efektleri de bir devrim niteliğinde değildi. Şimdi ise Prehistoric Planet (2022), gerek görsel efektleri, gerekse de bilimsel arka planı ile non-avian dinozorlar hakkındaki en başarılı yapım olmayı açık ara başarıyor.

Prehistoric Planet, 5 bölümden oluşan ve paleozooloji (tarih öncesi hayvanlar bilimi) alanında özellikle dinozorlar ile ilgili bir doğa belgeseli. 23 Mayıs 2022’de Apple TV+ platformunda yayımlandı. Yönetici yapımcıları arasında Mandalorian (2019) serisinden bildiğimiz Jon Favreu ve efsanevi Planet Earth II (2016) belgeselinden tanıdığımız Mike Gunton yer alıyor. Serinin müziklerini ise usta besteci Hans Zimmer üstleniyor.

Serinin fotorealist görsel efektleri Moving Picture Company tarafından tasarlandı. Şirketin meşhur işleri arasında The Life of Pi (2012), The Lion King (2019), Blade Runner 2049 (2017) gibi unutulmaz yapımlar var. Belgeselin bilim danışmanı paleontolog Stephen Louis Brusatte ve kendisi ayrıca bir evrimsel biyolog da. Tabii “en iyi dinozor belgeseli” diye tanımlıyorsak, seslendirmenliğini David Attenborough‘un üstlendiğini belirtmeye bile gerek yok. Kendisi aynı zamanda, Jurassic Park (1993) filminde Dr. John Hammond’ı canlandıran Richard Attenborough‘un da kardeşi.

Belgeselin hikâyesi Geç Kretase Dönemi’nde, Maastrihtiyen Çağı’nda geçiyor, yani yaklaşık 66 milyon yıl ila 72 milyon yıl öncesine denk gelen bir zaman diliminde. Dinozorların görünüşlerinden davranışlarındaki ayrıntılara kadar bütün bilgiler akademik çalışmalara dayanıyor. Yani gördüğünüz her şey paleontolojik tutarlılık dâhilinde. Konuyu işleyen Yaşayan Dinozor: Avian kitabında da anlatılmak istenen tam olarak buydu zaten!

Dilerseniz belgeselin bölüm incelemelerine geçelim ve bizleri nelerin beklediğine hep bir birlikte bir göz atalım…

Kıyılar

Yavru Tyrannosaurus rex çifti.

Hollywood’un ünlü başrol oyuncusu Tyrannosaurus rex ve yavrularını konu eden bölüm bu. Jüvenil (yavru) bireylerin tamamen tüylerle kaplı olması, yetişkinlerin kısmi tüyleri, künt anatomisi, kuş benzeri davranışları olağanüstü resmediliyor. Ayrıca güncel çalışmalara göre dinozorlar gerçekten yüzebiliyorlardı! Tıpkı tüm karasal omurgalılar gibi… Fakat yetişkinlerin tüyleri halen tartışmalı. Yetişkin T. rex’ler günümüz Afrika fillerindeki kıllara benzer bir tüy yapısına sahip olabilirler. Yani uzaktan fark edilmeyecek kadar kısa ve ince. Ancak birçok filogenetik çıkarıma göre boyun kısmından kuyruk sokumuna kadar deve kuşu gibi tüylerle de kaplı olabilir. Dolayısıyla kesin bir yargıya varmak zor. Zaten serideki Tyrannosaurus’lara dikkatli bakarsanız, minicik kıl benzeri tüylerle kaplı olduklarını görebilirsiniz. Tartışmalı olan kısım bu tüylerin raptorlardaki gibi uzun ve mikro-çengelli yapıda olup olmaması.

Öte yandan pterozorlar, yani uçan sürüngenler olan Alcione elainus türü ve Barbaridactylus cinsi de bu bölümde karşımıza çıkıyor. Bu uçan sürüngenlerin üzerindeki tüy benzeri uzantılara piknofiber adı veriliyor ve gerçekten de var olduklarına dair veriler mevcut. Çiftleşme döneminde biyolüminesans yöntemi ile ışık saçan ammonitler de göz kamaştırıcı. Ardından deniz sürüngenleri Tuarangisaurus ve Kaikaifilu cinslerini görüyoruz. Hatta Mosasauroidea üyelerinden birinin günümüz kertenkeleleri gibi resifte deri değiştirmesi nefes kesici bir sahne eşliğinde anlatılıyor. Yılanlar gibi bir bütün hâlinde deri değiştirmekten ziyade, kertenkelelere benzer şekilde parça parça dökmesi muazzam bir ayrıntı.

Çöller

Dreadnoughtus ve şişirdiği hava keseleri.

Dreadnoughtus cinsi devasa sauropodlar ile başlayan bölüm, devamında Barbaridactylus cinsi uçan sürüngenlerin kur davranışlarını konu ediniyor. Dreadnoughtus’ların boyunlarında cinsel seçilim amacıyla kullandıkları hava keseleri de ilk kez ekranlarda görülüyor! Gerçekten de sauropodların boyun omurlarında hava keselerini mümkün kılacak boşluklar mevcut. Kesin bir veri olmasa da, hayal etmesi tatlı bir spekülasyon olduğu gerçeğini değiştirmiyor. İşte bilimkurgunun gücü! Bölümün devamında Secernosaurus sürüsünün besin arayışına yer verilerek ekosistemi tanıtılıyor. Bölümdeki dudak uçuklatıcı kısım ise günümüzdeki Moğolistan’a denk gelen coğrafyada yaşamış Velociraptor mongoliensis türü! Jurassic Park’tan sonra sonunda bilimsel açıdan tutarlı raptorları izleyebiliyoruz! Bunun mutluluğu paha biçilemez. Tüyleri, ellerinin pozisyonu ve davranışları o kadar “gerçeğe yakın” resmediliyor ki büyülenmemek elde değil! Uyuyan bir Tarbosaurus’un etrafındaki keler benzeri bir tür ile beslenmeye çalışan Velociraptor… Nefis!

Ayrıca Mononykus cinsi ilk kez görsel olarak işleniyor. El parmaklarının bir kısmı körelmiş ve günümüz kuşları gibi bilek kemikleri kaynaşmış bir canlı. İsmini aldığı büyük bir tırnak ile bilinen Mononykus’un, gerçekten de belgeselde gösterildiği gibi günümüzdeki karıncayiyen ve pangolin türlerine benzer şekilde yaşam sürdüğü tahmin ediliyor. Hatta sadece Mononykus cinsi değil, genel olarak alvarezsauridler familyasının mirmekofaj (karınca ve termit ile beslenme biçimi) olduğu ve tuhaf tırnaklarını karınca-termit yuvalarını deşmek için kullandığı düşünülüyor.

Tatlı Sular

Velociraptor mongoliensis türü.

Bölüm, bir grup Velociraptor’un falez benzeri uçurum kenarında pterozorları avlamak için gruplanması ile başlıyor. Kulağa inanılmaz gelmiyor mu? Aslında filmlerde gösterilenlerin aksine, Velociraptor’ların kurtlar gibi sürü avcıları olduklarına yönelik bir bulgu yok. Fakat bazı durumlarda iş birliği yapmak amacıyla ufak gruplar hâlinde toplanabildikleri tahmin ediliyor. İşte belgeselin başında tam da bu detay işleniyor! Devamında Tyrannosaurus çiftinin akarsu kenarında kur yapmasına tanıklık ediyoruz. Tyrannosaurus’un yüksek sesli kükreme benzeri bir ses çıkardığını duyuyoruz, ancak güncel verilere göre kükreyemedikleri ve timsah benzeri bir guruldama sesi çıkardıkları tahmin ediliyor. Tabii T. rex’in çıkardığı bu kükreme benzeri ses, Jurassic Park’taki kadar etkileyici olmadığından nispeten gerçeğe yakın sayılır. Ardından sığ suda beslenen bir Deinocheirus görüyoruz. İşte bu sahne o kadar olağanüstü hazırlanmış ki, kendinizi adeta Deinocheirus‘un yanında hissediyoruz! Tüylerinin görsel kalitesi (pratik-dijital efekt), etrafında dolanıp onu rahatsız eden sinekler, beslendiği bitkiler… Hepsi birbirinden detaylı tasarlanmış.

Bölümün devamında, Jurassic World: Dominion’da göreceğimiz Quetzalcoatlus karşımıza çıkıyor. Bu devasa uçan sürüngen, şimdiye kadar bilinen en büyük uçan hayvanlardan bir tanesiydi! Havadaki görkemi dışında, karada da uyum başarısı oldukça yüksek bir cinsti. Uzuvları üzerinde rahatlıkla hareket edip, avlanabiliyordu. Hikâyede bu noktaya değinilmesi ince bir dokunuş. Bölümün sonuna doğru Masiakasaurus’un yengeçler ile beslenmesini görüyoruz. Yavru bireyler görsel açıdan pek tatmin edici değil. Sanki yetişkin bireyin küçültülmüş hâlleri gibiler. En can alıcı detay ise şeytan kurbağa (Beelzebufo ampinga) olarak bilinen 20 cm’lik dev kurbağanın yavru dinozoru avlaması. Zira dinozorlar dışındaki hayvanların işlenmesi, ekosistemi anlamamız açısından gerekli. Yıldız tozları içinde uyu ufaklık…

Buz Dünyalar

Ornithomimus ve tüyleri.

Kretase’de henüz Antarktika ve Kuzey Kutbu, tektonik levha hareketleri kaynaklı oluşmamıştı. Ayrılmaya başlayan Gondvana ile Lavrasya kıtalarında, arktik bölgelerin var olduğu hesaplanmıştır. Buzullar bölümü, Edmontosaurus sürüsünün nehirleri aşmaya çalışması ile başlıyor. Daha sonra deve kuşu gibi görünen Ornithomimus’ların sürü içerisindeki davranışlarını görüyoruz. Ardından, ilkin memelileri avlamak için yangın başlatan bir troodontid üyesini izlemek ise muhteşem ötesi! Hatta günümüzde avian dinozorlardan (kuşlardan) biri olan çaylaklar (Milvus spp.), benzer avlanma davranışını sergileyebiliyor. Bilişsel yetenekleri yüksek olan bu troodontidler, gerçekten de beyin/vücut oranı en fazla olan non-avian dinozorlardan biriydi. İlkin memelilerin peşinden koşan non-avian dinozorlardan oluşan başlı başına bir bölüm bile kulağa harika geliyor. Keşke daha fazlasını görebilseydik.

Bölümün devamında Nanuqsaurus ile Pachyrhinosaurus karşılaşması yaşanıyor. Nanuqsaurus, arktiklerde yaşadığı anlaşılan tyrannosauridlerden bir cins. Yani Tyrannosaurus rex ile aynı familyada bulunan bir yakın akraba. Upuzun tüyleri olduğu anlaşılan Yutyrannus cinsi gibi, onun da uzun tüylere sahip olduğu düşünülüyor. Bölümde yer alan diğer dinozorlar ise Olorotitan ve Antarctopelta cinsleri.

Ormanlar

Carnotaurus sastrei türü.

Austroposeidon isimli titanosaur sauropodların ormanı temizlemesiyle başlayan bu bölüm, bir grup Triceratops’un hayatta kalma mücadelesine ile devam ediyor. Özellikle Triceratops’ların mağara içerisindeki davranışları harika anlatılıyor. Ayrıca ilk kez bir dinozor belgeselinde zifiri karanlıkta gece görüşü kullanıldığını görüyoruz. İlerleyen dakikalarda Carnotaurus’un da dâhil olması ile bölümün heyecanı artıyor. Bilimsel olarak tutarlı olmayan bir detay var. Şöyle ki, 2021 yılında yayımlanan çalışmaya göre Carnotaurus’un fosilleşmiş derisi keşfedildi. Belgeseldeki gibi kemikleşmiş deri çıkıntıları olan osteodermler ile kaplı olmadığı, karinasız düz pullara sahip olduğu görüldü. Bilim danışmanının Twitter’da yaptığı açıklamaya göre, söz konusu çalışma tasarım sürecinin sonunda yayımlandığı için belgeselde güncelleyemediklerini belirtti. Carnotaurus‘lar, hatta genel olarak abelisauridler körelmiş kolları ile oldukça ilginç canlılardı. Güçlü uyluk kasları ile adeta dönemin çitalarıydı. Fakat sıra dışı olan yönleri, hiçbir işe yaramayacak kadar ufak kollar ile evrimleşmeleriydi. Avlanmak için o kadar işlevsiz ki, büyük ihtimalle kur yapmak amacıyla kullanıldığı tahmin ediliyor. Senaryoda, kollarının iç yüzü farklı renklere sahip olduğu için ellerini dışarı açarak dişinin ilgisini çekmeye çalışırken resmediliyor. Oldukça eğlenceli bir fikir!

Bölümün devamında, ormanın içinde canlı renklerle karşılaşıyoruz. Günümüzdeki avian dinozorlarda (kuşlarda) olduğu gibi, nesli tükenmiş tüylü non-avian dinozorlarda da benzer renkli tüyler bulunmalıydı. Ardından ormanın içinde bir Qianzhousaurus‘un, bir grup Corythoraptor’un peşine düştüğüne tanıklık ediyoruz. Akabinde ise önceki bölümlerde gösterilip de üzerinde durulmayan Therizinosaurus cinsi sonunda karşımıza çıkıyor! Orman yangınlarından sonra yaban hayatının ve ekosistemin nasıl yeniden doğduğuna şahit olmamız da nefes kesici. Orman yangınları her çağda karşımıza çıkan doğa olaylarından biri. Keşke bu konu üzerinde daha çok durulsaydı. Atrociraptor’un tüy renkleri ve parazitlerden kurtulmak için sıcak bir objeden yararlanma davranışı oldukça ilginç görünüyor. Tokmak kuyruğu ile küle dönmüş ormana giriş yapan Ankylosaurus’un yanmış odunlar ile beslenerek midesindeki toksinleri nötralize etme düşüncesi de bir hayli harika. Sonlara doğru azhdarchid pterosaurlardan biri olan Hatzegopteryx’i de görüyoruz. Kendisi Quetzalcoatlus ile birlikte bilinen en büyük uçan sürüngenlerden.

Sonsöz

Hatzegopteryx’in devasa cüssesi.

Belgesel için negatif eleştiri yapmak bir hayli zor, ancak sitem edebileceğimiz naçizane noktaları da yok değil. Örneğin Geç Kretase’de yaşamış diğer canlılar hikâyeye yedirilebilirdi. Sonuçta “Prehistoric Planet”, yani “Tarih Öncesi Gezegen” isimli bir yapımda, tarih öncesinde yaşamış ilkin memelileri ve atasal timsahları da görseydik fena olmazdı. Yine dinozorlar ile diğer canlıların ilişkileri üzerinde daha fazla durulabilirdi. Özellikle “Kıyılar” bölümünde kaplumbağalar detaylı ele alınabilirdi. Hakeza “Çöller” bölümündeki sürüngenler veya ilkin memeliler de öyle. “Orman” bölümünde ağustosböceği atalarının veya yakın akrabalarının ötüşü ile orman ekosistemi zenginleştirilebilirdi. “Tatlı Sular” bölümünde karşıt kuşlar (Enantiornithes) veya bazal kuşlar anlatılabilirdi. Sonuçta doğrudan avian dinozor olduğu anlaşılmış kuşların atalarını görmeyi fazlasıyla isterdik! Fakat bahsettiklerimiz büyük eksiklikler değil, “keşke olsaydı” diyebileceğimiz türden şeyler.

Özetle dinozorlar hakkında doğru bilgi içeren bir belgesel arıyorsanız, seyredebileceğiniz kusursuza en yakın yapım karşınızda! Gerek bilimsel arka planı, gerekse görsel şöleni sayesinde her yaşta izleyiciyi tatmin edecektir. Umarız Kretase’den sonra Ordovisyen, Siluriyen, Devoniyen, Triyas, Jura ve hatta Senozoyik zaman dilimlerine ait yeni sezonlar da izleriz!

Sonuç olarak, dinozorlar hakkındaki bilgi kirliliğini temizlemek için şifa niyetine sabah akşam tok karna öneririz…

Yazar: Pedram Türkoğlu

Anatomi anabilim dalında araştırma görevlisi doktor. Aynı zamanda yaban hayatı fotoğrafçısı ve bilim yazarı.

İlginizi Çekebilir

bilimkurgu filmlerinden replikler

Bilimkurgu Filmlerinden Unutulmaz Replikler

Bilimkurgu bize sınırsız hayal edebilme imkânı tanır. Bilimin önünden koşup ona yön verir, akıllara sorular …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin