Star Trek VI: The Undiscovered Country

6 Aralık 1991’de, Atılgan’ın ilk ekibi son macerasına çıktı. Star Trek VI: The Undiscovered Country, Kaptan Kirk’ün kendi önyargılarıyla yüzleşmesini ve Klingon İmparatorluğu ile düşmanlıkların sona ermesini Berlin Duvarı’nın yıkılması için bir alegori olarak kullandı. Böylece gelmiş geçmiş en karanlık ve en bilindik Star Trek filmlerinden biri ortaya çıkmış oldu.

Belirgin bir şekilde yaşlanan Atılgan ekibinin görünüşteki son yolculuğu olan Star Trek VI: The Undiscovered Country‘de sürprizler istenmiyordu ve zaten ortaya da beklenmedik bir durum çıkmadı. Zira filmde hayranların arzu ettiği ve umduğu her şey vardı: Standart karakter ilişkileri, dönemin gündeminden devşirilmiş bir komplo, uzayın keşfi için duygusal bir tutku, çok sayıda erkek ve iyiyle kötü arasındaki o hızlı kutuplaşma…

Film, yeni ve denenmiş etkilerin her zamanki makul ve nispeten ekonomik sunumunu öne çıkarıyor. Buna hoş görünümlü bazı vücut dönüşümleri, farklı alanlar, macera, dedektiflik, gizem ve mahkeme draması gibi ölçütlerden oluşan bir komplo da dahil. Zaman zaman ritm ve temposunda sorunlar olmasına rağmen, film izleyicinin şefkatine ve hoşgörüsüne sığınıyor gibi. Vizyona girdiği dönemde az sayıdaki bilimkurgu filminden biri olmasının avantajını kullanarak iyi bir gişe açılışı yapacağı tahmin edilse de, uzun süre gösterimde kalma olasılığı pek mümkün görünmüyordu. Kısmen Leonard Nimoy‘un kaleme aldığı bir hikayeden gelen komplo, Çernobilvari bir felaketin ardından Klingon İmparatorluğu’nu çökertmeyi içeriyor. Çernobil’den farklı olarak, bir reaktör yerine filmde bir uydunun patladığını görüyoruz.

Federasyon ile Klingon arasındaki “Soğuk Savaş“, Klingon imparatorunun barış çağrısı ile son bulmaya başlar. Amiral Kirk ve ekibi, Klingon hükümdarına barış görüşmeleri sırasında eşlik etmek üzere acil olarak göreve çağrılır. Ne var ki kahramanlarımız, kendilerini siyasi bir komplonun ortasında bulmakta gecikmez. Cinayet zanlısı olarak yargılanan Kirk ve McCoy, buzlarla kaplı bir sürgün gezegenine hapsedilir. Bütün bunlar olurken, Spock ve ekibin geri kalanı da gerçek suçluyu aramaktadır. Ve hiç kuşkusuz galaksiler arası barışın geleceği bu çabalara bağlıdır.

Klingonlar bir yana, Atılgan mürettebatı içinde bile barış görüşmelerine ilişkin ciddi çekinceleri olanların bulunduğu göz önüne alınırsa, seyircinin zihnindeki şüpheli listesinin de kabardığı bir gerçek. Ayrıca Kirk, Spock ve McCoy arasındaki karakteristik diyaloglar, Star Trek V’in aksine baştan savma değil ve oldukça etkili bir şekilde ele alınıyor. Bununla birlikte, prodüksiyonun doğası gereği evrenin durumu hakkındaki çeşitli felsefi değiş tokuşlara da bolca yer veriliyor. Elbette bu hayranları memnun edebilecek, ancak evrene yabancı izleyicilerde sabırsızlığa neden olabilecek bir dönüş. Hatta Kirk ve McCoy’un uzun mahkeme salonu sahnesinde olduğu gibi, filmin akışı basmakalıp nutuklar eşliğinde kimi zaman durma noktasına bile geliyor.

Yine de film, hafife alınamayacak bir kurgu bütünlüğüne sahip ve hamurunda macera barındırıyor. Yönetmen Nicholas Meyer, kamerasını ustaca kullanıyor ve yapımın sürekli gizem ve tehlike vaat eden senaryosunu başarıyla aktarıyor. Kısacası film belki serinin en iyisi değil, ama veda için beklentileri ziyadesiyle karşılıyor.

Önceki Sonraki

Yazar: Can Kaçan

Asimov ve Stargate hayranı...

İlginizi Çekebilir

Bilimkurgunun Bıçkın Delikanlısı: Karl Urban

Karl-Heinz Urban, 7 Haziran 1972’de Yeni Zelanda’nın başkenti Wellington’da doğdu. İki ebeveyni de çok zengin …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin