Koku Hakkında Ne Biliyoruz?

Fil, memeliler arasında en uzun burna ve koku alma reseptörlerine sahiptir. Bununla birlikte, bugüne kadar canlılar âlemindeki en iyi koku alıcısı olup olmadığı hiç araştırılmamıştı. İyi bir burna sahip olmak hayvanlar için çok önemlidir. Koklama duyusu, hayvanların kendilerini yönlendirmelerinde, tehlikeleri erken fark etmelerinde, yiyecek bulmalarında ve doğru partneri seçmelerinde en büyük yardımcılarıdır. Çoğu hayvan, insanlardan daha iyi koku alabiliyor. Sadece memelilerin mükemmel bir koku alma organı olduğu miti ise çoktan çöpe atıldı bile. Sürüngenlerin, kuşların ve hatta balıkların da inanılmaz hassasiyette kokuları algılayabildikleri artık biliniyor.

Hayvanlar âlemindeki en uzun burun kesinlikle fillerdedir. Bilim insanlarının yaptığı son çalışmalarda, fillerin koku alma reseptörleri için gerekli olan fonksiyonel genlerin çoğuna sahip olduğu görüldü. Örneğin, fillerde yaklaşık 2000 civarındayken fareler, sıçanlar ve köpekler sadece yarısı kadar koku alma reseptörlerine sahip. İnsanlardaysa durum daha da vahim. Çünkü sadece 350 kadar koku alma reseptörümüz var. Bu arada, memeliler arasında koku alma reseptörüne ihtiyaç duymayan canlılar da bulunuyor. Buna en güzel örnek ise yunuslar. Koku duyusu yerine, yunuslar mükemmel ultrasonik sensörlere sahip.

Hayvanlar Âleminin “Süper Burun”ları

Farklı koku alma reseptörlerinin sayısı, canlıların burunlarıyla kaç farklı kokuyu tanıyabileceği hakkında bilgi verir. Ancak canlıda bu sayının çokluğu burun hassasiyetinin de artışı mı demektir? Bu konu hakkında henüz yeterince bir çalışma yok. Yine de bilinen bir gerçek, her bir koku alma reseptörünün hassasiyeti ve belirli kokular için uygunluğu (kokuya özgül reseptör oluşu), koku alma hücrelerinin sayısı kadar eşit derecede önemlidir. İşte tam da burada koku alma reseptör sayısı şampiyonumuz sürpriz bir canlı. Birincilik, bir milyar koku alma hücresi ile Avrupa yılan balığına (Anguilla Anguilla) ait. Avrupa yılan balığındaki reseptörlerin ne kadar çok olduğunu daha iyi anlayabilmek için gelin hayvanlarda koku alma reseptörleri oranlarına şöyle bir bakalım.

Örneğin, Alman çoban köpeğinde 200 milyon, insanda ise sadece 20 milyon koku alma hücresi bulunuyor. Bilim insanları yılan balığı burnunun hassasiyeti konusunda araştırma yaptılar ve göle dökülmüş bir damla parfümü bile hemen algılayabildiklerini fark ettiler. Bu olağanüstü koklama duyusu, yılan balığının avını karanlık suda avlamasına yardımcı olduğu gibi, çiftleşme ve yumurtlama için atalarının kullandığı sulara dönüş yolunu bulmasını da kolaylaştırıyor. Bu göç sırasında binlerce kilometre yüzmelerine rağmen hedefledikleri yeri hiçbir zaman şaşırmıyorlar. Avrupa yılan balığı, kokunun sadece havada değil su altında da çalıştığını bizlere etkileyici bir şekilde kanıtlıyor. Bu durum aynı zamanda evrim sürecinde kokunun karada değil, aksine ilkel denizlerin karanlığında, dünyadaki tüm yaşamın başladığı yerde geliştiğini gösteriyor.

Bütün omurgalıların hayatta kalan son atalarından biri balçık yılan balığıdır. 300 milyon yıldır 2000 metreye kadar derinlikte neredeyse tamamen karanlıkta yaşıyor. Bu yılan balığı tüm balıklarda ve hatta insanlarda bulunabilen koku alma reseptörleri ile aynı olan tam on gene sahip. Ayrıca zebra balığı gibi en gelişmiş balıkların da 100’den fazla farklı koku alma reseptörü olduğu biliniyor. Evrim sürecinde, sudan karaya çıkışta hayvanların hayatta kalabilmesi için koku almalarındaki hassasiyetlerini koruma ve geliştirmeleri çok daha önem kazanmışa benziyor. Dolayısıyla koklama yetisi, canlıların hayatta kalabilmesi için giderek daha da önemli hâle geldi. Çünkü koku, rüzgâr tarafından kulağa ulaştırılandan çok daha fazla anlam ve bilgiyi buruna taşıyor. Bu bilgiler, tehlike uyarısının yanı sıra yiyecek ve su kaynaklarını bulmadan eş seçimine kadar canlılara birçok noktada yaşamsal bilgi verebiliyor. Hâliyle bu önemli gereksinimlerini karşılamak için hayvanların koku alma reseptörlerinde düzenli artış yaşanması şaşırtıcı değil.

Peki ama kartal örneğinde olduğu gibi daha iyi gözlere, primatlar ve insanlar örneğinde olduğu gibi de daha gelişmiş bir beyne kavuşmak koku alma duyusunu daha az önemli hâle mi getirdi? Zira koku alma reseptörlerinin sayısı sıçanlarda, farelerde, köpeklerde ve kedilerde binden fazla. Bu sayı iyi bir beyin gelişimi yakalayan maymunlarda yaklaşık 550’ye ve insanlarda ise yaklaşık 350’ye kadar düşüyor. Evet, en basitinden köpeğin koku algılayan hücre miktarı insanınkinden çok fazla. Ancak sadece bu rakamlara bakarak koku performansını tahmin etmek pek de doğru sayılmaz. Burada devreye kokuyu algılayan hayvanın yorumlama kabiliyeti de giriyor. Örneğin muz, maymunlarda ve insanlarda kokusuyla heyecan uyandırırken, köpek bu kokuya karşı ilgisiz. Hatta köpeklerde, bir muzun insanlardan daha kötü koktuğu algısı hâkim. Koku tanımlama testlerinde, insanlar ve maymunlar genellikle eşit derecede performans gösteriyor. Kısacası koku moleküllerindeki başarı algılaması, koklayanın günlük yaşamında o kokunun ne kadar önemli olduğu ile ilgili.

Pratik Ustalaştırır

Büyük olmamasına rağmen köpek burnu, insan burnundan çok daha fazla ve sık koku hücresi içerir. Koklama esnasında koku algısı dakikada 300 kata kadar artabilir ve böylece köpekler, en küçük miktardaki kokuyu bile analiz için burnunu bir laboratuvar gibi kullanabilir. Aynı zamanda içine çektiği hava, içerdiği koku molekülleri ile birlikte hayvanın burnunda bir tür “koku alma nişinde” toplanır. Bunun için koku molekülleri koku alma hücreleri ile uzun süre temas hâlinde kalabilir. İnsanlarda ise durum farklıdır; her nefes verişte burun tamamen boşalır. Öte yandan kokulara bilinçli yaklaşma ve devamlı koklama alıştırması yapma, süper burna sahip olma yolunda çok önemli bir katkı sağlar. Birçok hayvan doğumdan sonra kördür ve ilk nefesten gelen kokuların tespitine bağlı hareket eder. Annenin göğsünü bulması, diğer türleri tanıması veya kendisini doğru bölgeye yönlendirip hareket etmesi koklama duyusuna bağlıdır.

İnsanlarsa genellikle sadece bilinçaltında kokuları algılar ve onlara günlük hayatında fazla dikkat etmez. Ancak köpeklerde, kedilerde veya farelerde durum tamamen farklıdır. Erken yaşlardan itibaren dünyayı burunlarıyla “görür“, pratik yaparlar. Kısacası burunlarını eğitirler ve koklama konusundaki tecrübeleri ileride hayattaki başarılarını belirler. Parfümlerin veya şarapların kokusunu algılama mesleğinde çalışan insanlar örneğinde olduğu gibi, kokularla uğraşmak ve günlük bazda yoğun ve bilinçli koklama egzersizleri yapmak bizleri bir “süper burun” hâline getirebilir. Ancak ne kadar çalışırsak çalışalım, bir köpek kadar mükemmel burna sahip olup olamayacağımız tartışmalıdır…

Hazırlayan: İnanç Kaya | Kaynak

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin