Kendini gerçekleştiren kehanet, beklentilerimizin kendi kendini gerçekleştirmesine verilen addır. Bu tür bir kehanette, beklentilerimiz hem kendimizi hem de başkalarını etkileyerek kehaneti doğrulayacak davranışlar ortaya çıkarır. Sonunda da, “Gördünüz mü, ben böyle olacağını söylemiştim,” ya da “Böyle olacağını biliyordum,” cümlesiyle sonuçlanır.
Bunun tipik örneği 1929 Büyük Ekonomik Bunalımı sırasında yaşanmıştır. Finansal kaynakları sağlam olan bankalar hakkında bile zaman zaman kasalarında mevduat borçlarını ödeyebilecek nakte sahip olmadığı yolunda söylentiler çıkmaktaydı. Bu söylentilerin sonucu olarak mevduat sahipleri şubelere hücum ederek tüm mevduatlarını çekmeye çalıştılar. Doğal olarak tüm mevduatları ödeyecek imkânı olmayan banka, sonunda gerçekten de ödeme yapamaz duruma gelip iflas ediyordu. (Hiçbir bankanın kasasında tüm mevduatı ödeyecek kadar nakit bulunmaz.) Bu durum ekonomide çok korkulan panik atmosferinin tipik örneğidir. Geçtiğimiz yıllarda Yunanistan, içine düştüğü ekonomik sıkıntıdan çıkıncaya değin kişilere banka şubelerinden haftalık para çekme limiti koymuştu. Bu önlemin nedeni 1929’da yaşanan felaketin tekrarlanmasını önlemekti.
Kendini gerçekleştiren kehanetler, sosyal grupların dinamiklerinde de önemli rol oynarlar. Daha başarılı, zeki ve sevilmeye layık olarak imlenen bir gruptaki bireyler, peşinen elde ettikleri olumlu hükmün getirdiği avantaj sayesinde, bir süre sonra gerçekten de daha başarılı, zeki ve sevilmeye layık hale gelebilirler. Öte yandan güvenilmez, tembel ve suça eğilimli olarak imlenen grupların üyeleri için başarı, güven ve onay elde etmek daha güç olabilir. Sonuçta, “Bir siyahiden ne bekliyordunuz ki, suça karışmasına hiç şaşırmadım!” cümlesi, kendini gerçekleştiren kehanetin tipik örneğidir. Bir başka örnek de tanıdık gelecektir: “O ne bilsin cemiyet içinde nasıl davranacağını! Çarıklı, görgüsüz köylünün teki!” Bu önyargı gerçekten de köy kökenli —ama başarılı olma potansiyeli taşıyan— bir insanın toplum içindeki davranışlarını olumsuz etkileyebilir. Ancak bu etkinin derecesi tartışmalı bir konudur.
Bu konuda yapılan ilk araştırmalarda, öğretmenlerin öğrencileriyle ilgili beklentilerinin, öğrenci başarısı üzerindeki etkileri incelenmiştir. Her zaman olmasa da çok sık bir şekilde, öğretmen beklentilerinin öğrenci performansını etkilediği ortaya konmuştur. O halde sene başında sınıfına, “Siz bu dersi başaramazsınız,” demek yerine, “hepinizden yüksek notlar bekliyorum,” demek arasında fark olabilir. Dolayısıyla eğitimdeki fırsat eşitsizliğinin kaynaklarından biri de bu tür kehanetler olabilir. Sosyo-ekonomik seviyesi yüksek bir mahallede öğrencilerden beklenti daha yüksektir. Tersine, alt sosyo-kültürel katmanlardaki öğrencilerden çok da bir şey beklenmez. Bu da en başta var olan fırsat eşitsizliğini pekiştiren olumsuz bir durum yaratır.
Yapılan başka çalışmalarda fiziksel çekiciliğin, etnik kökenin ve ırksal klişelerin kendi kendini gerçekleştirebileceğini göstermiştir. Örneğin erkekler, fiziksel olarak çekici olduğuna inandıkları bir kadınla görüştüklerinde; yani yüz yüze olmayan görüşmelerde görüşmeciye çekici bir kadın fotoğrafı gösterilerek görüştükleri kadının güzel olduğuna inanmaları sağlandığında, daha sıcak ve samimi bir tavır takınıyorlardı. Daha da ilginci, görüşülen kadının tepkileri de giderek daha samimi ve sıcak bir hal alıyordu. Bir başka örnekte, beyazlar birbiriyle görüştüklerinde, bir siyaha davrandıkları şekilde soğuk ve mesafeli bir tavır takınırlarsa, görüşülen kişi de —beyaz olduğu halde— bir süre sonra tökezlemeye başlayıp daha kötü bir performans sergiliyordu.
Kendi kendini gerçekleştiren kehanetlerin olumsuz etkilerinin varlığı, eğitim ortamında, meslek ve çalışma hayatında ve gayri resmi bağlamlarda gösterilmiştir. Laboratuvar ortamında yapılan deneylerde, deneysel saha çalışmalarında ve doğal gözlem ortamlarında tespit edilmiştir. Gerçekten de öğretmenlerin beklentileri, işveren beklentileri ve günlük etkileşimlerdeki beklentiler özellikle de damgalanmış sosyal grupları mağdur etmektedir. Buna dair birçok çalışma bulunabilir. Buradaki mantık oldukça basittir: Klişeler yaygındır ve yanlıştır, klişeler yanlış beklentilere yol açar. Daha kötüsü, beklentiler kendi kendini gerçekleştirir. Bu bakış açısına göre, kendi kendini gerçekleştiren kehanetler, sosyal eşitsizlik ve sorunların nedenlerinden biridir.
Kendi Kendini Gerçekleştiren Kehanetlerin Sınırları
Bununla birlikte, aşağıda sayacağımız nedenlerden dolayı kendi kendini gerçekleştiren kehanetlerin ne kadar güçlü olduğu tam olarak bilinmemektedir. Yani, onlar sandığımız kadar güçlü ve etkili olmayabilirler. Bunun belli başlı nedenleri şunlardır:
- Bazı klasik çalışmaların ciddi yöntemsel eksiklikleri vardır.
- Birçok çalışmanın tekrarlanmasının zor olduğu gösterilmiştir.
- Doğal ortam gözlemlerinde kehanetler o kadar da güçlü çıkmamıştır. Özellikle de katılımcılarda kasıtlı olarak yanlış beklentiler yaratan deneycileri içermeyen çalışmalarda gözlenen etki pek de büyük olmamıştır.
- Yeni yapılan bazı çalışmalarda, öğrencilerin kendileri ile ilgili olumlu kehanetlerinin gerçekten de performanslarını arttırdığı gözlenmiştir. Olumsuz kehanetlerin ise performansa zarar verdiği bir gerçektir; ama kişinin kendisi ile ilgili —yanlış bile olsa— olumlu bir kehanetinin bulunması (kendinden daha fazla şey beklemesi) performansını yükseltmektedir.
- Hatırı sayılır kanıtlar, insanların beklenti denizinde yüzen dümensiz gemiler olmadığını gösteriyor. Birçok insan, başkalarının yanlış beklentileriyle mücadele etmesini sağlayan kendi motivasyonlarına ve hedeflerine sahiptir.
Kısacası eldeki kanıtlar sosyal sorunların birinci nedeni olarak kehanetleri (klişeleri, önyargıları) göstermemizi engelliyor. Ancak başka birtakım araştırmalar resmi daha da belirsiz hale sokuyor. Tüm klişeler %100 doğru olmasa da, insanların belirli sosyal gruplarla ilgili inançlarını değerlendiren ve bu inançları grupların gerçek durumu ile karşılaştıran çalışmaların çoğu, inançların grupların özellikleriyle oldukça iyi bir şekilde çakıştığını bulmuştur. Gerçekte, klişelerin doğruluğu —yani insanların gruplar hakkındaki inançlarının, bu grupların gerçekte neye benzediğine karşılık gelme derecesi— sosyal psikolojideki en belirgin ilişkilerden biridir.
Bütün bunlara ek olarak, klişelerin bir tür bireysel düzeltmeden geçtiğini de söylemek mümkündür. Yani bireyler, başkalarını yargılarken klişeleri katı bir şekilde uygulamazlar. Yargılanan kişi hakkında kişisel bilgiler mevcutsa basmakalıp düşüncelerini kolayca bir kenara atabilirler. Bu nedenle, “kendi kendini gerçekleştiren kehanetler, sosyal sorunların en önemli nedenlerinden biridir” ifadesinin kendisi de bir klişe gibi görünüyor. Kendi kendini gerçekleştiren kehanetlerin çok önemli olduğunu iddia edenler, kanıt olarak önyargıların yarattığı fark küçük bile olsa, zamanla birikerek önemli bir handikap haline gelebileceğini söylemektedirler. Örneğin, öğretmen beklentisi bir grubun IQ puanını yılda 3 puan artırıp, diğer grubunkini de yılda 3 puan düşürüyorsa, bu etki zamanla birikerek altı yıl içinde aradaki farkı 36 puana çıkarabilir.
Ancak bu tür bir ‘birikme’ etkisine dair kanıt bulunamamıştır. Tersine, bu farkların zamanla küçüldükleri görülmüştür. Öğretmenlerin beklentileri genel olarak isabetlidir ve sahip olduğu klişelerin etkisiyle karar veren öğretmenlerin sayısının az olduğu söylenebilir. Bu nedenle, öğrencilerin her yıl aynı türden hatalı beklentilerin hedefi olma olasılığı düşük olabilir. Bu da her yıl kendi kendini gerçekleştiren kehanetlerin olumsuz etkisine maruz kalma olasılığını sınırlar. Tabii ki henüz kendi kendini gerçekleştiren kehanetlerin yaratabileceği olumsuz etkileri bütünüyle göz ardı edemeyiz. Kehanetler, ırk, etnik köken, sosyal sınıf, cinsiyet ve çekicilik gibi özelliklerin, sosyal eşitsizliklerin oluşmasında ve sürmesinde muhtemelen etkili oluyorlar; ama bu etki sanıldığı kadar yüksek değildir. Ancak bazı durumlarda yüksek olabilir. Örneğin eğitim sisteminde damgalanmış sosyal gruplar olan siyahiler, alt tabakadan gelenler ve başarı seviyesi düşük olanlar arasında bu etki yüksektir. Kendi kendini gerçekleştiren kehanetlerin zamanla birikerek çoğaldığı söylenemezse de bir kez vurulan bir damganın oldukça uzun süre can sıkmaya devam edeceği kesindir.