İnsanın doğayı kendi çıkarları doğrultusunda değiştirmeye başlaması buzul devrinin sona ermesinden bugüne en az otuz bin yıldır devam ediyor.
İnsan önce büyük av hayvanlarını yok etti. Tarih ilerledikçe, daha da etkili bir avcıya dönüştü. Bir aslan on avlanma girişiminden sadece birinde başarılı olurken, insan geliştirdiği avlanma teknikleri sayesinde yüzde yüz başarılı hale geldi. Aslan zayıf, hasta, yaşlı ve yavruyu avlarken; insan, gücünün doruğundaki üretken bireyleri avladı. Yetişmiş, sağlıklı, güçlü bireylerin avlanması, sürülerin geleceğini tehlikeye attı. Sonuç olarak büyük av hayvanları ortadan kalktı.
Avın azalmasıyla birlikte insan tarıma yöneldi. Bu da toplum yapısında çok büyük değişimlere neden oldu. Avcılık yerini çobanlığa bıraktı. Tarım devriminin yol açtığı nüfus patlaması insanın doğal kaynaklara saldırısını hızlandırdı. Tarla açma ihtiyacıyla başlayan orman katliamı, sonraki yıllarda cam ve metalin işlenmesi için gereken yüksek sıcaklıklar, kereste ihtiyacını arttırdı. Çobanlık faaliyetleri otlakları tüketti. Toprakta çölleşme başladı. Sanayideki gelişmelerle birlikte artan tüketim yüzünden bu çılgınlık günümüzde iyice hızlanmıştır.
Bugün Orta Doğu, Afrika ve Türkiye coğrafyalarının ormansızlaşması, on bin yıldır devam eden bir süreçtir. İnsanların yaşadığı birçok bölge, eskiden ormanlarla kaplıydı. 1700’lü yıllara kadar bütün Anadolu’nun baştan sona karaçam ormanlarıyla kaplı olduğunu söylemek yeterli olacaktır. Ankara’da bozkırın içinde bir ada gibi yaşamaya devam eden Beynam Ormanları, bir zamanlar bütün Anadolu’yu kaplayan antik ormanın son kalıntısıdır. Başka bir örnek de Lübnan’dan verilebilir. Lübnan’ın bayrağında da bulunan sedir ağacı, eski çağlarda gemi yapımında kullanıldığından yok edilmiştir. Lübnan’ın simgesi olan bu ağaç, artık Lübnan’da tükenmiştir. İşin ilginç yanı, bu sedir türünün kalan son örnekleri Türkiye’de bulunuyor. Nüfus artışı ormanlar üzerinde öyle büyük bir baskı yaratmış ki padişah: “Ormanlarımdan bir dal kesenin, başını keserim,” demek zorunda kalmış.
Şereflikoçhisar ve Aksaray’da üşengeçlere “Hasan Dağı’ndan odun mu getiriyorsun?” diye sorarlar. Bu deyimden anlaşıldığı kadarıyla bir zamanlar Hasan Dağı (Aksaray) ormanlıkmış. Oysa bugün tamamen çıplaktır.
Günümüzde doğanın katli devasa boyutlara ulaştı. Bunları kısaca özetleyelim:
- Amazon yağmur ormanlarının yok edilmesi
- Küresel ısınma
- Türlerin ortadan kalkması
- Yabancı tür istilası
- Çevre kirliliği
- Asit yağmurları
- Okyanusların ısınması
- Okyanusların kirlenmesi
Velhasıl doğa üzerindeki insan baskısı çılgınca boyutlara ulaşmıştır. Gidişatın kötü olduğunu apaçık biçimde görebiliyoruz. Bir an önce yaşama biçimimizi değiştirmemiz gerekiyor.
Tür istilası, bir türün başka bir coğrafyaya giderek orayı istila etmesi ve oranın yerli türlerine baskın çıkması anlamına geliyor. Bunun nedenlerinden biri küresel ısınma ve iklim değişiklerinin neden olduğu göçlerdir. Örneğin, Kuzey Kutbundaki buz geçidinin erimesiyle, Büyük Okyanus türleri, Atlas Okyanusunu işgal etmeye başlamış durumda.
Bir başka örnek köpeğin Avustralya kıtasına götürülmesi sonucu yerel tür olan Tazmanya Kaplanının yok olması. Bugün Avustralya’da yaşayan Dingo’nun atası, kıtaya insanlar tarafından getirilmiş köpeklerdir.
Bir diğer örnek, Afrika’nın en büyük gölü olan ve binlerce balıkçının geçim kaynağı Viktorya Gölü’ne Mısır Levreğinin kasıtlı olarak bırakılmasıdır. Mısır Levreği ekonomik değeri olan bir türdür ve zengin Avrupa devletlerine ihraç edilebilir. Aynı zamanda çok saldırgan bir yırtıcıdır. Bu hayvanın Viktorya Gölü’ne atılmasının sonuçları çevre açısından tam bir felaket olmuş. Mısır Levreği, göldeki yerel türleri yok etmiş, bu nedenle balıkçılar aç kalmışlardır. (Daha çok bilgi için Darwin’in Kabusu adlı belgeseli izleyebilirsiniz.) Tür istilasının çok örneği bulunmaktadır. Günümüzün en önemli çevre sorunlarından biridir.
Bugün birçok canlı türü gemilerle kıtalar arasında seyahat edebilmekte ve gittikleri yerlerdeki yerel türlerin ortadan kalkmasına neden olmaktadır.
Artık doğayı ‘kaynak’, ekonomik büyümeyi ‘gelişme’, tüketimi ‘refah’, başarıyı ‘mutluluğun anahtarı’, betonlaşmayı ‘kentleşme’ olarak görmekten vazgeçmeliyiz. İnsan olarak türümüzü yeniden tanımlamalıyız. Azla yetinen, tutumlu, mutluluğu insan sevgisinde, sanatta, bilimde arayan insanlar lazım bize… Unutmayın ki bir insanı ancak bir başka insan mutlu edebilir; maddi şeyler değil.
Yani artık kendimizi aşarak Homo Bene’ye dönüşmenin zamanı geldi.
*Homo Bene: İyi, yararlı insan.