Bugün hangi insana, “Sence en korkunç ölüm şekli nedir?” diye sorarsanız, çoğunlukla yanmak ve boğulmak seçeneklerinin ardından alacağınız yanıt yırtıcı bir hayvan tarafından parçalanmak olacaktır. Bu son derece acı verici ve uzun sürebilen ölüm şekli, her yıl yaklaşık 50 bin insanın başına geliyor. İnsanlık olarak doğanın kucağından uzaklaştığımızdan beri bir hayvana yem olma riskimiz çok düşük. Ancak genlerimize işlendiğinden olsa gerek, bir yırtıcı tarafından öldürülme korkumuz hâlâ çok güçlü.
Bu durumun sinemaya yansıması da elbette mevcut. Her yıl kamp yaparken kaybolup hem yaşamaya hem de medeniyete ulaşmaya çalışanların maceralarının anlatıldığı veya peşine takılan bir yırtıcıdan kurtulmaya çalışan insanların merkeze alındığı düzinelerce film çekiliyor. Tabii ki bundan bilimkurgu sineması da payını alıyor. Bilimkurgu sinemasında da zaman zaman insanlar hayvanlarla karşı karşıya geliyor, onlarla mücadele etmek zorunda kalıyor. Bu tarz bilimkurgu filmlerinde, çoğunlukla üzerinde deneyler yapılan ve bu deneylerin sonrasında daha güçlü ve zeki hâle getirilmiş, hatta devleştirilmiş hayvanlar bir şekilde kaçıyor ve başta bilim insanları olmak üzere bölgedeki herkes hayvanın hedefi oluyor. Bunlar ağırlıklı şekilde B Film sınıfında olsa da, aralarında sinema klasiğine dönüşmüş eserler de var.
Haydi gelin, insanların hayvanlara karşı mücadele ettiği bilimkurgu filmlerinden 10 tanesini birlikte inceleyelim.
Planet of the Apes (1968)
Fransız yazar Pierre Boulle tarafından 1963’te yazılan aynı adlı bilimkurgu romanının bu sinema uyarlamasında, astronot George Taylor’ın maymunların hüküm sürdüğü bir gezegene inmesi sonrasında kendisinin ve ekip arkadaşlarının başına gelenler anlatılır. İnsan kadar zeki olan bu maymunlar, gezegenlerinde ileri düzeyde bir uygarlığa da imza atmışlardır.
Sonrasında devam filmleri, yeniden çevrimleri ve bir de TV dizisi çekilmiş olan bu ilk film ise sinema tarihinin en çarpıcı finallerinden birine sahiptir.
The Savage Bees (1976)
ABD’deki arıcılığın geliştirilmesi için bazı arı türleri arasında çapraz dölleme çalışmaları yürütülmektedir. Amaç daha güçlü, daha dayanıklı, daha uzun ömürlü ve daha çok bal veren bir melez tür ortaya çıkarmaktır. Ancak deney ters gider ve Afrika yaban arıları tutuldukları yerden kaçar.
Üstelik üzerlerinde yapılan deneyler sonucunda sıradan bir arıdan daha zeki olmuşlardır. Daha da kötüsü, arıların ilerledikleri bölgede uluslararası bir festival düzenlenmektedir ve binlerce katılımcı da o bölgededir. TV için çekilen yapıma bir de devam filmi çekilmiştir.
The Food of the Gods (1976)
Bilimkurgu edebiyatının en iyi ve en önemli yazarlarından biri olan H. G. Wells, bir dönem hayvanların devleşmesi temasına sarmıştır. Aynı adlı eserinden uyarlanan bu filmde, kıtlığı engellemek için gıdaların moleküler yapılarını değiştirerek onların büyümesini sağlayan bir deney kontrolden çıkar.
Üretilen kimyasalları çevredeki sıçanlar da yer ve her biri neredeyse bir ayı büyüklüğüne ulaşır. Sonunda sıçanların menüsüne artık inanlar da girer.
The Empire of the Ants (1977)
Yine H. G. Wells ve yine devleşen hayvanlar… Bu kez bir kimyasal atığı yiyen karıncalar devleşir. Üstelik, bölgede bir şeker fabrikası da vardır ve karıncaların şeker sevgisi de malum. Bölgeci ve yayılmacı hayvanlar olan karıncalar hem bölgedeki hakimiyetlerini pekiştirmek hem de yiyecek kaynaklarına tamamen sahip olmak için bu kez rakip olarak diğer karınca kolonileriyle değil insanlarla savaşmaya başlar.
80’ler ve 90’lar çocuklarının dimağlarında dehşet verici bir yere sahip olan bu B Film klasiği de insan – hayvan savaşı konulu bilimkurgu filmleri arasında nevi şahsına münhasır bir yere sahip.
Alligator (1980)
Dünyanın en büyük ve gelişmiş lağım sistemleri ABD’dedir. Neredeyse şehirlerin altında başka bir şehir gibi kat kat giden bu yer altı yapıları bazı şehir efsanelerine de kaynaklık etmektedir. Bunlardan biri de lağımlarda timsahların yaşadığıdır. Filmimiz de çıkış noktasını bu şehir efsanesinden alıyor.
Evcil hayvan olarak satın alınmış bir timsah yavrusu, kaza sonucu kendini lağımda bulur. Yaşadığı bölgenin yakınlarında bir laboratuvar da vardır ve büyüme hormonu üzerinde çalışmaktadır. Deneylerde ölen hayvanları ise lağıma atarlar. Ancak bu leşleri timsah kısa sürede keşfeder ve inanılmaz bir büyüklüğe ulaşır. Artık fare, kedi, köpek leşleri karnını doyurmaya yetmeyince daha büyük avların peşine düşer.
Belve Feroci (1984)
Bu kez sırada bir Avrupa filmi var. Yeni bir tür uyuşturucu giderek yayılmaktadır. Çoğu uyuşturucuda olduğu gibi, ilk kullanımda beynin daha iyi çalışmasını sağlasa da ilerleyen aşamalarda insanları perişan etmektedir. Sonunda polis bu uyuşturucunun üretildiği kimya laboratuvarını bulur ve buraya baskın düzenler.
Ancak baskın sırasında kimyagerler uyuşturucuda kullandıkları kimyevi atıkları şehirdeki hayvanat bahçesine giden su kaynağına döker. Bu suyu içen hayvanlar ise ilk aşamada daha zeki olur, sonraki aşamada ise daha saldırgan. Üstelik hayvanat bahçesinden kaçmayı da başarmışlardır.
Shakma (1990)
Bir kimya laboratuvarı, ileri derecede saldırganlık gösteren akıl hastaları için yeni bir sakinleştirici üzerinde çalışmaktadır. İlacın üzerinde denendiği hayvanlar ise maymunlardır. Bir babunun üzerinde ilaç etkili olur. Ne var ki ilacın etkisi geçtikten sonra babun eskisinden de saldırgan bir hâle gelir.
Babunlar zaten normalde de saldırgan bir maymun türüdür. Bu durumda ise artık tamamen çıldırmış olan babun, kafesinden kaçmayı başarır ve laboratuvarın tüm çalışanlarını teker teker avlamaya başlar. Filmle ilgili şöyle bir ilginç not düşelim: Planet of the Apes’te Cornelius adlı maymunu canlandıran Roddy McDowall, bu filmde ise bir maymuna karşı mücadele eden Dr. Soranson rolünde karşımıza çıkmıştır
Jurassic Park (1993)
Günümüzde artık klasikler arasına girmiş bu filmi herhâlde aranızda izlememiş olan yoktur. Spielberg’in en iyi filmlerinden biri olarak görülen yapımda, bu kez genetik bir deneyle tarih öncesi çağlarda dünyanın hakimi olan dinozorlar yeniden canlandırılır. Âdeta bir dinozor hayvanat bahçesi yapmak amacıyla canlandırılan bu dev hayvanlar, tesisin üzerine kurulduğu adayı vuran bir fırtına sonucu serbest kalırlar.
Sonradan gelen devam filmleri, dizisi, video oyunları ve oyuncakları ile klasiğe dönüşmüştür. Jurassic Park’ı ilginç yapan bir başka ayrıntıysa insanların bu kez mücadele ettiği hayvanın aslen soyu tükenmiş olmasıdır.
Deep Blue Sea (1999)
Bir grup bilim insanı, okyanusun ortasındaki izole bir araştırma tesisinde köpekbalıkları üzerinde deneyler yapmaktadır. Amaçları Alzheimer rahatsızlığının iyileştirilmesi için bir tedavi yöntemi ve hatta bir ilaç bulmaktır.
Deneyler sonrası köpekbalıkları, neredeyse bir insan kadar zekileşir. Ancak şöyle bir sorun vardır ki, bu köpekbalıkları tesisten kaçıp okyanusa açılmak, özgürlüklerine kavuşmak istemektedir.
Eight Legged Freaks (2002)
Yine devleşen hayvanları konu alan filmimizde bu kez kimyasal atıklar sonucunda örümcekler dev oluyor. Aksiyon ve korku öğelerinin yanında komedi öğeleri de içeren filmde, zıplayan örümceklerden dağ motosikletleriyle yine zıplaya zıplaya kaçan insanları görmek mümkün. Sonradan Marvel Sinematik Evreni‘ndeki Kara Dul rolüyle izleyeceğimiz Scarlett Johansson‘ın ilk büyük işidir. Bu filmden sonra daha önemli filmlerde başrollerde oynamaya başladı. Kariyerindeki sıçrama tahtası bu filmdir diyebiliriz.
İnsanların hayvanlarla mücadele ettiği bazı bilimkurgu filmlerini sizler için sıraladık. Elbette daha çok örnek var. İnsanın doğaya ve bu dünyayı paylaştığı diğer canlılara yönelik ilgisi ve merakı var oldukça da sinemaya yenileri eklenmeye devam edecektir.