Ay’a Gerçekten Gidildi mi?

Tavşanın biri eczaneye girip, “Sizde havuç bulunur mu?” diye sormuş. Eczacı, “Yok,” demiş. Aynı tavşan ertesi gün eczaneye yine girmiş ve “Havuç var mı?” diye sormuş. Eczacı dünkü cevabını yinelemiş ve “Yok!” demiş. Bu diyalog sonraki gün de sürmüş. Dördüncü gün tavşan gene gelmiş ve “Pardon, sizde havuç var mı?” diye sormuş. Eczacının tepesi atmış bu kez, tavşana bir yumruk çakmış ve “Yok ulan işte! Havuç mavuç yok! Defol git buradan!” diye çemkirmiş. Bu arada tavşanın ön dişleri de kırılmış tabii. Ertesi gün tavşan yine kapıda belirmiş. Eczacı hayretle, “Ulan yine mi sen?” diye bağırmış. Tavşan bu sefer de, “Havut suyu vay mı, havut suyu?” demiş.

Bu fıkradaki tavşan misali, komplo teorisyenlerine ne kadar açıklama yaparsanız yapın, ertesi gün yine tepenizde biterler:

–Ay’da bayrak niye dalgalanıyor?
–Yıldızlar niye görünmüyor?
–Dünya’dan ayrılmak için kocaman bir füze gerekirken, neden Ay’dan küçücük füzeyle kalkılıyor?

Şimdi de Buzz Aldrin’in komplo teorisyenine attığı meşhur yumruğu görelim:

Yalnız dikkat ediniz, yumruk, “Siz bir korkak ve yalancısınız,” dediğinde geliyor. Komplocuların iddialarının hepsi bilimsel bir şekilde yanıtlanmışken ve dünyada bir devletin bu derece büyük bir sahteciliği hiç açık vermeden yapabilmesi imkansızken, yine de neden onca insan Ay’a gerçekten gidilmediğine inanıyor? Bu soruyu kendime sık sık sorarım. Esas olarak bunun iki nedeni olduğunu düşünüyorum:

1. 1972’den sonra aradan geçen kırk küsur yıla rağmen Ay’a tekrar gidilmemesi,

2. Bir komplo teorisi ile ilgili şeyler okumanın insanları eğlendirmesi.

Ay’a tekrar gidilmemesi ya da Ay’da bir üs kurulmamasının mantıklı nedenleri var. Yazının sonundaki yorumlar kısmında bunlardan bahsettim; burada özetleyeyim: Çünkü Ay’a gitmek çok pahalı, tehlikeli ve oraya gitmekle elde edilecek pek fazla bir şey de yok. Amerikalıların Ay’a gitmesinin ardındaki güçlü motivasyon Soğuk Savaş döneminde SSCB ile olan rekabetti: Uzay yarışında öne geçerek, psikolojik, teknolojik ve stratejik üstünlüğü ele geçirmek istiyorlardı. O dönemde ABD, Ay’a ilk giden ülke olamazsa liderliği SSCB’ye kaptıracağından korkuyordu. SSCB’nin, 1917 devriminin 50. yılını kutlamak için 1967’de Ay’a ayak basmayı planladığı düşünülüyordu ve SSCB’nin de bu yönde adımları vardı: Ay’a insansız araçlar yollamaktaydı. Bütün bunları aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz. Burada İngiltere’nin en önemli amatör astronomu olan Sir Patric Moore ile en önemli bilimkurgu yazarlarından biri ve sabit yörüngeli iletişim uydularının fikir babası olan Arthur C. Clark’ın (2001: Bir Uzay Macerası kitabının yazarı) 1963 yılında yaptıkları röportajı izleyebilirsiniz.

ABD’nin acele etmesinin esas nedeni budur. Günümüzde Soğuk Savaş ve Uzay Yarışı sona ermiştir. İnsanlar Ay’a gittiğine göre, sırada diğer gezegenler, asteroidler ve büyük uydular kalmıştır ve bu görevler insansız araçlarla çok daha ucuza başarılabilmektedir. Yukarıdaki röportajda Arhur C. Clarke 10 yıl içinde Ay’a insansız bir araç yollanacağını ve bundan sonra da Ay’a ayak basılacağını söylüyor. Uzay çalışmalarının geleceğini hakkında ise şöyle diyor: “İnsanlar insanlı ya da insansız araçlarla gezegen ve uyduları araştırmaya yönelecek.” Röportajda konuşulanların hemen hemen hepsi bugün gerçekleşmiştir; hem de Arhur C. Clarke’ın tahminlerinden daha hızlı biçimde.

Gerçekleşmeyen tek şey insanlı Ay üssü ve Mars’a insan gönderilmesidir. Uzayda insan bulunduruyoruz gerçi: Uluslararası Uzay İstasyonu‘nda (UUİ) sürekli insan bulunmaktadır. Ancak, bunun dışında NASA ve diğer devletler insanlı uzay uçuşlarını bırakmışlardır. Bunun nedeni teknik zorluklar ve insanlı uçuşların aşırı pahalı olmasıdır. Eğer bugün Ay’da bir üs kurulmuş olsaydı, hiç kimse komplo teorisi üretmek zorunda kalmayacaktı. Nitekim, UUİ’nda insan bulunmadığı yönünde kimsenin herhangi bir kuşkusu yoktur.

Amerika (NASA), Avrupa (ESA), Japonya (JAXA), Rusya ve Çin, uzay çalışmalarına halen devam ediyorlar. Bunlardan en aktif olanı kuşkusuz NASA’dır. Uzay teleskopları, uydulara ve asteroidlere yollanan insansız araçlar; Mars roverleri… Üstelik bu çalışmalar büyük bir başarıyla yürütülüyor. Ama bunlar sıradan insanlara ilginç gelmiyor, çünkü işin içinde kendisiyle özdeşleşebilecekleri bir uzay kaşifi yok. Komplo teorilerinin eğlenceli olmasına gelince… Bu konuda yapacak pek bir şey yok. İnanmadığım halde ben bile komplo teorisyenlerinin iddialarını okumaktan zevk duyuyorum. Ancak, iddiaların nasıl çürütüldüğünü görmek daha büyük zevk veriyor. Yani, olaya tek yönlü bakmamak gerek; bir iddiayı okuyorsanız, onun karşıtını da okumalısınız. Komplo teorilerinin şöyle bir yararı da var: İnsana kuşku duymayı ve sorgulamayı öğretiyor. Bu da bilimsel araştırmanın temel özelliklerinden biridir. Ancak, bir görüşe saplanıp kalmamak, görüşlerimizi değiştirebilmek de aynı derecede önemli bir yetenektir.

Eğlence konusuna tekrar dönersek: Esasında, Apollo seferlerinin ayrıntıları hakkında bir şeyler okumak ve öğrenmek, komplo teorileri kadar eğlenceli olabilmektedir. Ben, insanların Ay’a gitmesinden çok geri dönebilmelerine şaşırmışımdır her zaman. İnsansız bir uçuşu planlamak, bu uçuşun güvenliğini ve geri dönüşünü planlamaktan çok daha kolaydır. Yolculuk sırasında insanların güvenliğini nasıl sağlayacağınıza kafa yormuyorsunuz. İnsanlı bir uçuş, çok komplike bir girişimdir. Her şeyi insana göre, onun güvenliğini sağlayacak şekilde defalarca kontrol edip, en üst kalitede iş çıkarmanız gerekir. Böyle düşününce NASA’nın başardığı işin boyutları da ortaya çıkıyor. Böylesi bir maceraya ikinci bir kez atılmak için gereken motivasyon ve mali kaynak bulunamamıştır. Ancak Çinliler ve Amerikalılar Ay’a yeniden insan göndermeyi planlamaktadır. Tahminler doğru çıkarsa 2020 yılı civarında bu iki ulustan biri Ay’a yeniden gidecek, belki de orada insanlı bir üs kuracaktır.

Şimdi komplocuların iddialarına yanıt verebiliriz. Burada çok ayrıntıya girmedim, çünkü bu iddialara yanıt veren birçok başka kaynak var. Dileyen daha derinlemesine araştırabilir.

1. Amerikan bayrağı dalgalanıyormuş gibi görünüyor, oysa Ay’da bu mümkün değil.

Yanıt: Bayrak dalgalanmıyor, onu toprağa sokmak için astronot kuvvet uygulayınca, doğal bir şekilde titreşiyor.

2. Ay’daki fotoğrafta, astronotun yüz plakasında diğer astronotu görüyoruz, ama fotoğraf çekmiyor. Ay’da iki astronot indiğine göre, fotoğrafı kim çekti?

Yanıt: Yüz plakasında görünen astronot çekti. Fotoğraf makinesi astronotun göğsündedir ve astronotlar vizörden bakmadan fotoğraf çekerler. O zamanlar LCD ekranlı fotoğraf makineleri yoktu. Astronotlar vizörden bakmadan fotoğraf çekebilmek için bu makinelere alıştırıldılar. Fotoğraf makinelerini evlerine götürmeleri ve bol bol fotoğraf çekmeleri söylenmişti, dolayısıyla bu şekilde fotoğraf çekmeye alışkındılar. Peki, niye vizör kullanılmadı? Eh, o koca başlıkla vizörden bakılamadığı için tabii, işe yaramazdı.

3. Ay’da Çekilen fotoğraflarda niye yıldız görünmüyor?

Yanıt: Görünmez. Gayet doğaldır. Yıldız ışıkları Ay yüzeyinden yansıyan ışıktan çok çok daha zayıftır. Işık ayarı Ay yüzeyine göre yapılır, o nedenle yıldızlar görünmez.

4. Ay modülü niye Ay toprağında iz bırakmadan indi?

Yanıt: Evet, Ay’a iniş böyle sessiz ve tozsuz dumansız oluyor. Modül tam yere konmadan önce itici roketler ateşlenir, dolayısıyla bu iniş böyle tüy gibi olur. Başka türlü iniş çok tehlikeli olurdu.

5. Astronotların modülden çıkış fotoğrafında giysileri aydınlık görünüyor, ama yerdeki modülün gölgesi simsiyah? Astonotun giysisini aydınlatan ışık nereden geldi? Bunlar stüdyo ışığı mıydı?

Yanıt: Hayır, o ışık çeşitli yerlerden geliyor: Ay yüzeyinden yansıyan ışık, çevreden yansıyan ışık, Dünya’dan yansıyan ışık… Peki o zaman neden yerdeki gölge siyah? Bunun iki nedeni var: birincisi, ay toprağı aslında yeni dökülmüş zift gibi siyahtır, onu beyaz görmemiz bir yanılsama, dolayısıyla Ay toprağı üzerine düşen gölge çok daha karanlık olacaktır. Astronot giysisi ise beyaz ve ışığı çok iyi yansıtıyor, siyah görünmesi imkansızdır. İkinci neden, Ay toprağının açısı dar ama astronotun açısı (fotoğraf makinesine göre) dik. Yani astronot tam karşıdan fotoğraflanırken, Ay yüzeyi epey yandan fotoğraflanıyor. Bilindiği gibi açı daraldıkça ışık şiddeti azalır.

6. Ay’da çekilen bazı fotoğraflarda garip ışık parıldamaları var, bunlar stüdyo ışığı olmalı.

Yanıt: Hayır, onlar güneşin fotoğraf makinesinde yansıması sonucu oluşan ve fotoğrafçıların gayet iyi bildiği “lens flare” denen bir olgudur. (Kaynak)

Şimdi Ay’a gidildiğinin somut kanıtlarına bakalım:

Ay’a Bırakılan Reflektör: Astronotlar tarafından Ay’a üç tane reflektör bırakılmıştı. Reflektör (kedi gözü de denir), üzerine gelen ışığı geldiği yöne geri yansıtan özel bir çeşit aynadır. Reflektörler halen orada. Bilimadamları, bu aynaya lazer ışını yöneltiyor; ışığın bu aynadan yansıyıp geri dönmesi için geçen süreyi ölçüyorlar. Böylece Dünya-Ay uzaklığı milimetre mertebesinde ölçülebiliyor. Texas’ta bir gözlemevi yılda ortalama 240 defa bu ölçümü yapıyor. Dünya’nın herhangi yerindeki herhangi bir araştırmacı da bağımsız olarak aynı ölçümleri tekrarlayabilir. Bilimin temel özelliklerinden bazıları: bağımsızlık, nesnellik, tarafsızlık ve tekrarlanabilirliktir.

Ay’ın Dünya’dan yavaş yavaş uzaklaştığı da bu ölçümler sayesinde kanıtlandı.

Japonların Onayı: Japon Uzay Ajansı (JAXA) tarafından 2007’de Ay’a gönderilen “Kaguya/Selene” adlı uzay aracı, ayın çok ayrıntılı incelemesini yapmış, yüzeyinin yüksek çözünürlüklü görüntülerini çekmiş, bu görüntülerden yola çıkılarak, ayın üç boyutlu modeli yapılmış. Bu model üzerinde, Apollo’nun aya indiği noktadan çektiği bir fotoğrafın nasıl görüneceği hesaplanmış. Bu görüntü ayda astronotlar tarafından çekilen gerçek fotoğrafla yanyana konduğunda, neredeyse pixel pixel çakışmakta. Soldaki Japonların ay modelinden oluşturdukları görüntü, sağdaki ise Apollo astronotlarının çektiği fotoğraf.

ls15

Rusların Onayı: Soğuk savaş sırasında ABD ile Sovyetler arasında muazzam bir uzay yarışı sürmekteydi. Uzayda (göklerde) üstünlüğü ele geçirmek çok önemli hale gelmişti. (Aslında bu bir savaş kuralıdır, yüksekte olan daha avantajlıdır.) Başlangıçta Ruslar Amerikalılara peş peşe gol attılar. Dünya yörüngesine ilk uyduyu yerleştirenler de (Sputnik), uzaya ilk insanı  gönderenler de Ruslardı (Yuri Gagarin). Amerikalılar, uzay yarışında çok geri kaldıklarının farkındaydılar. II. Dünya Savaşı’nda Hiroşima ve Nagazaki‘ye attıkları iki atom bombası sayesinde elde ettikleri dünya liderliği rolünü kaybetmek üzereydiler. Çünkü Sovyetler ve Çin’in de artık nükleer silahları vardı. Şimdi uzay yarışı daha da önem kazanmıştı. Amerikalıların bu prestij kaybını telafi etmek için çok radikal bir adım atmaları gerekiyordu. Öyle bir şey yapmalıydılar ki Ruslar’ın başarıları gölgede kalsın, unutulsun. Ay’a gitmek en uygun adım olacaktı. Ay’a gidişin zorlukları biliniyordu ve bu iş Ruslar tarafından imkansız olarak görülüyordu. Bu nedenle Amerikalılar bu işi kendilerine hedef olarak seçtiler. Kennedy meşhur konuşmasında: “Amerikalılar Ay’a gitmeye karar vermiştir. Bunu kolay bir iş olduğu için değil, bilakis, zor olduğu için yapacağız,” dedi.

Böylesi kıran kırana bir rekabet ortamında Amerikalılar sahtekarlık yapabilir miydi? Ruslar bu hileyi ortaya çıkarmazlar mıydı? Ruslar bir sahtekarlık varsa bunu ortaya çıkarmak için çok çalışmışlardır. Birçok casusları vardı. Uzayı inceleyen güçlü teleskopları da vardı. Amerikalıların Ay’a gidişini saniye saniye izledikleri kesindir. Amerikalıları dünyaya rezil etmek için güzel bir fırsat yakalamışlardı. Sonuçta, Amerikalılar Ay’a gitmek için çok büyük yatırımlar yaptılar. 40 bin kişi bu işte görev aldı. Milyarlarca dolarlık denemeler, füzeler, araştırma istaysonları, tesisler, platformlar, havuzlar, simülatörler inşa edildi. Böylesine büyük bir sahtekarlık düşünülemez. Bu iş Hollywood’da film çekmeye benzemez. Apollo programının bütün tesisleri ve kullanılan malzeme ile araç-gereç halen müzelerde sergilenmektedir.

LRO Uydusundan Alınan Görüntüler: Aşağıdaki linkteki görüntüler Ay gözlemcisi LRO adlı uydudan alınan görüntüler. Burada Apollo 13’ün kalkış platformu ve astronotlar tarafından bırakılmış olan izler açıkça görülüyor. (2:34’ten itibaren…)

Ay’daki Bayrakların Gölgesi: Günün farklı zamanlarında çekilen Ay fotoğraflarında bayrakların gölgelerindeki değişim açıkça görülüyor. Bayrakların, ayak ve tekerlek izlerinin doğrudan doğruya dünyadan görülmesi söz konusu değil. Ancak, bunların gölgeleri özellikle güneş doğup batarken uzuyor (dünyada olduğu gibi) ve teleskoplarla görülebiliyor. Eşit zaman aralıklarıyla peşpeşe çekilen fotoğraflardan bir video görüntüsü elde edildiğinde, gelen ışığın açısındaki değişim sayesinde gölgelerin hareketini izlemek mümkün oluyor.

Bu görüntüler Apollo 12 seferinin iniş yaptığı yere ait. Bayrağın ve ayak izlerinin gölgeleri açıkça gözlenebiliyor:

Yalnız bu arada Apollo 11’in bıraktığı bayrak (Ay’a ilk kez bu seferde ayak basılmıştı) ortadan kaybolmuş. Neil Armstrong, kalkış sırasında bayrağın yerinden fırlamış olabileceğini söylemiş. İlgili bağlantı burada.

Çinlilerin Onayı: Çinliler Çang-2 uydusuyla yaptıkları araştırmalar sonucunda ABD’nin Ay’a gidişinin kanıtlarını gördüklerini söylediler.

Ayrıca Çin Ay’a insansız iniş yaptı. İniş aracından çekilen kamera görüntülerini NASA’nınkilerle karşılaştırın, hemen hemen aynı olduğunu göreceksiniz. Yani Ay’a yaklaştıkça elde edilen görüntüler arasında hiç fark yok. Bence bundan sağlam kanıt olamaz, çünkü NASA’nın böyle bir şeyin sahtesini yapması mümkün değildir.

Buradaki linkte bu iki uzay aracının çektiği fotoğrafları görebilirsiniz. Bu fotoğrafta görünen Ay yüzeyi yapısı tam olarak Amerikalıların Apollo seferlerinde çektikleri fotoğraflarla uyuşmaktadır. Amerikalıların çektiği fotoğraflarda beyaz ayarı daha iyi yapıldığı için, Ay yüzeyi ve toprak yapısı daha çok siyah beyaz iken, Çang’ın büyük ihtimalle elektronik CCD’Li kamerası daha koyu yeşil-kahverengi bir renk elde etmiştir. Ancak her durumda Ay toprağının koyu renkli olduğunu biliyoruz. (Güneş ışığını yansıtma oranı ziftinkiyle aynı, %4.) Bu beyaz dengesi farklılığı dışında, toprak yapısı ve genel görünüm aynı.

Ay’dan Getirilen Kayalar: Bir başka kanıt da Ay’dan getirilen kaya ve kum örnekleridir. Bu örnekler dünyanın çeşitli ülkelerinde araştırmacılar tarafından incelenmiş/incelenmektedir ve bugüne değin bu örneklerin Dünya kökenli olduğuna dair hiç bir kanıt bulunamamıştır. Bu kayaların ve taşların yaşı çeşitli yöntemlerle ölçülmüş ve 3,9 milyar yıl bulunmuştur. Oysa dünyadaki en yaşlı kaya 165 milyon yıllıktır. Yani Ay’dan getirilen kayaçlar Dünya’daki en yaşlı kayaçtan 23 kez daha yaşlıdır. Yerkabuğu sürekli değiştiği için (Dünya jeolojik olarak çok aktif bir kabuğa sahiptir) yaşlı kayalar dünya yüzeyinde ya hiç bulunmaz ya da çok nadir bulunur. Yer kabuğu tektonik hareketlerle, kıtaların kayması denen olgu ile sürekli yenilenmektedir. Bu nedenle dünya kökenli kayalar gençtir. Oysa Ay kökenli kayalar yaşlıdır, çünkü jeolojik olarak Ay ölü bir ortamdır.

Ay’da Yapılan Yerçekim Deneyleri: Astronotlar tarafından Ay’da bir takım yer çekimi deneyleri yapılmış ve bunların video görüntüleri kaydedilmiştir. Bunlar, bir çekiçle tüyün eşit yükseklikten bırakıldığında yere aynı anda düşmesi, bir sarkaçın hareketi gibi deneyler. Ayrıca fırlatılan cisimlerin havada çizdiği yollar da fiziksel bir kanıt oluşturuyor. Bu hareketler analiz edildiğinde yerçekim ivmesi 1,62 m/sn^2 olarak ölçülmüştür. Bunu dünyanın yerçekim ivmesi olan 9,98 m/sn^2 değeri ile karşılaştırınız. Ay’da çekilen videoların dünyanın yerçekim ivmesine eşit değer vermesi için videoların %246 oranında hızlandırılması gerekiyor. Videoların hızı bu oranda arttırıldığında astronotların hareketleri gülünç derecede hızlanıyor ve gerçek dışı görünüyor. Bu durumun tek bir açıklaması olabilir: Bu görüntüler gerçekten Ay’da çekilmiştir, Dünya’da kaydedilen videoların yavaşlatılması ile elde edilemez.

Eski Yugoslavya’nın Yardımı: Sovyet döneminde Yugoslavya’nın cumhurbaşkanı Tito döneminde gizli bir uzay programı yürüttüğü iddiaları vardır. Sovyetlerle arası bozulan Tito, gizli uzay programını 1961 Mart’ında ABD’ye satmış, aynı yılın Mayıs ayında ABD başkanı Kennedy, Amerika’nın Ay’a adam göndereceğini duyurmuştur. Bu olayla ilgili bir belgesel çekildi. Belgeselin adı: “Houston, We Have a Problem!” tanıtımı da aşağıda…

Ay’da çekilen fotoğraflara buradan ulaşılabiliyor.

Kaynaklar:

Yazar: Sinan İpek

Yazar, çizer, düşünür, öğrenir ve öğretmeye çalışır. Temel ilgi alanı Bilimkurgu yazarlığıdır. Bunun dışında Matematik, bilim, teknoloji, Astronomi, Fizik, Suluboya Resim, sanat, Edebiyat gibi konulara ilgisi vardır. Ara sıra sentezlediklerini yazı halinde evrene yollar. ODTÜ Matematik Bölümü mezunudur ve aşağıdaki başarılarıyla gurur duyar:TBD Bilimkurgu Öykü yarışmasında iki kez birincilik, 2. Engelliler Öykü yarışmasında birincilik, Ya Sonra Öykü Yarışması'nda finalist, Mimarlık Öyküleri Yarışması'nda finalist, 44. Antalya Altın Portakal Belgesel Film Yarışmasında finalist. Ithaki yayınları Pangea serisinin 5. üyesi "Beyin Kırıcı" adlı bir romanı var.

İlginizi Çekebilir

uui uzay istasyon iss

Uluslararası Uzay İstasyonu’nun Geleceği

Uluslararası Uzay İstasyonu‘nun 2030 yılında hizmet dışı bırakılması planlanıyor. Şimdiden bunun güvenli bir şekilde nasıl …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et