Savaşın Robotlara Devredildiği Bir Gelecek Portresi: Dünya’da Barış

“Tıpkı bir kara deliğe düşen ışığın kendini o çekimsel tuzaktan kurtaramaması gibi, savaşan insanlık, maddenin sırlarını ele geçirdikten sonra, teknoloji tuzağından kurtulamaz.” – Stanislaw Lem

Polonya’dan dünyaya açılan ve tek başına Avrupa bilimkurgusunu Amerikan bilimkurgusuna karşı şahlandıran Stanislaw Lem’in önemli yapıtlarından biri olan Dünya’da Barış, 1987’de kaleme alındı. Türkçeye çevirisi ise İngilizce’den yapıldı. 2000 yılında İletişim Yayınları tarafından basılan kitabın çevirmeni Sevil Cerit. Birçok romanında iletişim olgusunu işleyen Lem bu romanında da söz konusu tutumunu devam ettiriyor. Solaris, Yenilmez ve Aden romanlarındaki kadar olmasa da yine iletişim konusunu eşeliyor. Yenilmez’de olduğu gibi insan ve robot ilişkisine değinen Lem’in kitabın geneline yaydığı ana teması ise kalıcı bir barışın mümkün olup olmayacağı ve olacaksa eğer, bunun hangi yolla gerçekleştirileceği.

Lem’in bilimkurgu edebiyatına armağan ettiği Ijon Ticyh isimli karakteri bu kitapta da başrolde. Daha önce kaleme alınan Yıldız Güncesi ve Gelecekbilim Kongresi kitaplarında mizah dozu yüksek maceralarla okurun karşısına çıkan Ijon’u bu kitapta da yine aynı rolde görmek mümkün. Lem’in ince mizah anlayışının en çok yakıştığı karakter olarak yer aldığı romanlara başka bir tat kattığı gerçek.

“Politikacılar gelecekten çok seçmenlerle ilgileniyor, hayali vaatlerde bulunarak ve gerçek olayların gidişatında gittikçe daha az etkili olarak, her zamanki tavırlarını sürdürüyordu.”

Lem bu romanında eski kitaplarına göndermeler de yapıyor. Ijon’un daha önce yaşadığı olaylara atıfta bulunuyor ve İnsanın Bir Dakikası adıyla dilimize kazandırılan kitabındaki “hayali kitap”ların bir kısmını anıyor. Hatta o kitapta yer alan düşüncelerinden biri olan silahsızlanma konusu ise bu kitabın ana temasını oluşturuyor. Dünya devletleri giderek artan silahlanmanın getirdiği maliyeti azaltmak ve bu uğurda harcanan paraları daha yararlı şeyler uğruna kullanmak için aralarında uluslararası bir sözleşme imzalamaya karar verirler. Bu anlaşmaya göre artık Dünya üzerinde herhangi bir savaş yapılmayacak ve savaş gibi bir durum söz konusu olduğunda devletler bu ihtiyacını Dünya’nın uydusu Ay’da gerçekleştirecektir. Bu sebeple Ay, bir tür savaş arenasına dönüştürülmüştür.

Ay’da bürolar kurulmuş ve sektörlere bölünmüştür. Birleşmiş Milletler yeryüzündeki bütün savaş senaryolarının Ay’a aktarılmasına karar vermiştir. Güçlü devletler bütün silah mühimmatını Ay’a gönderirken, güçsüz devletler ise Ay’a silah gönderemediğinden, savaşlarını yine insanlar aracılığıyla gerçekleştirmektedir. Bu durum çağ dışı kalmak anlamına gelir ve güçlü devletler tarafından umursanmamakla sonuçlanır. Dünya’da anlaşmazlık yaşayan devletler Ay’da robotlar aracılığıyla savaşır ve bu sayede herhangi bir insan zarar görmemiş olur. Fakat Ay’da hangi ülkenin ne kadar silahı ve savaş robotu olduğu kesin olarak bilinmediğinden, ülkelerin birbirlerine kolayca savaş açamaması da sağlanmıştır. Dünya’da barış rüzgarları eserken, Ay yüzeyinde robotlar tarafından yürütülen savaşları Dünya’dan izlemekle yetinen devletler çıkan sonuca karşı hareket etmektedirler.

“Savaş barıştı, Orwell’ın karşıtlığı ortadan kaldıran totaliter düşüncesinden dolayı değil, insan hayatı ve çevresinin her alanında doğal ile yapay arasındaki sınırı kaldırmış bir teknoloji yüzünden.”

Bir süre sonra Dünya’dan gelen mesajlara itaat etmemeye başlayan ve Dünya ile iletişimlerini kopararak zamanla evrimleşen robotlar tehlike oluşturmaya başlar. Bu durumu çözmek için çeşitli yöntemler arayan Dünya devletleri Ay’dan gelebilecek her türlü saldırıya karşı birlik olmayı dahi amaçlarlar. Ay’da neler olup bittiğinin öğrenilmesi için Ijon Tichy’i oraya gönderme kararı alan Dünya, kısa süre içinde bu planı devreye sokar ve Stanislaw Lem’in unutulmaz karakteri Tichy, kendini Ay’da bulur.

Her romanında olduğu gibi Dünya’da Barış’ta da bir yandan usul usul öyküsünü anlatan Lem, bir yandan da geleceğin teknolojileri üzerine fikirlerini satır aralarına serpiştirmeyi ihmal etmiyor. Telesoma adını verdiği ve çok detaylı bir şekilde tasvir ettiği olgu günümüzde bilim dünyasının ilgi alanlarından biridir. Arthur C. Clarke’ın da geçmiş yıllarda benzer öngörüsü bulunan bu teknoloji sayesinde insanlık oturduğu yerden dünyanın veya evrenin herhangi bir yerine gidebilmektedir. 2009 yapımı Surrogates filminde de bu konu detaylı bir şekilde ele alınmıştır.

Dünya’da barış sağlaması beklenen ütopik bir projenin distopik bir sonuca doğru ilerlemesini anlattığı, yazarın gelecekte yaşanması muhtemel bir silahlanma yarışının varacağı sonuçları irdelediği bu romanı da tıpkı diğerleri gibi klasik “Lem tarzı” diyebileceğimiz bir tarzda kaleme alınmış, okuması oldukça keyifli bir roman.

“Bizler, oynadığımız farklı rollere rağmen, hepimiz içinde bulunduğumuz şartların kölesiyiz.”

Yazar: Bahri Doğukan Şahin

1995, Erzurum. Kitap okur, belgesel izler, sinema, felsefe ve bilimkurguyla ilgilenir, öykü yazar. Kayıp Rıhtım'da başladığı yazarlık serüvenine, Fantastik Canavarlar ve Bilimkurgu Kulübü gibi internet sitelerinde ve çeşitli dergilerde devam etmekte. bahridogukan@gmail.com

İlginizi Çekebilir

Asimov’un Robbie Öyküsü, Bize Yapay Zekâ ve Zihin Hakkında Neler Anlatıyor?

İnsanlar denizleri ve Güneş’i neyin hareket ettirdiğini bilmedikleri geçmiş zamanlarda, bu nesnelere zihinsel durumlar atfettiler. …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et