Sinema ve televizyonun kötü adamlarını neden sevdiğimizi hiç düşündünüz mü? Güçlü oldukları için mi severiz onları? Ya da iyi adamlara kıyasla daha özgür ve daha az sıkıcı oldukları için mi? Yoksa iyi adamlardan daha “gerçek” oldukları için mi? Bunların hepsi makul cevaplar olmakla birlikte psikoloji araştırmacılarına göre genel olarak beyaz perdedeki kötü adamlara sempati duymamızın başka bir nedeni daha var: Bu kötülerin kurmaca karakterler olmaları. Northwestern Üniversitesi’nce gerçekleştirilen ve Pyschological Science dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, kurmaca olan kötü karakterlerin sevilme nedeni, insanların benlik algılarına zarar vermeden içlerindeki karanlık yanları ortaya çıkarmalarını sağlamaları.
Bildiğiniz gibi çoğumuz, kendimizi iyi insanlar olarak görme eğilimindeyiz. Hiçbirimiz gerçek hayatta kendimizi gerçek bir kötüyle, örneğin bir katille özdeşleştirmiyoruz öyle değil mi? Fakat yine hiçbirimiz “melekler kadar” saf ve temiz değiliz. İçimizde ilkel benliğimizden kaynaklanan – Carl Gustav Jung’un “gölge kimlik”, Sigmund Freud’un da “id” diye isimlendirdiği – gizli ve karanlık arzular taşıyabiliyoruz. Kurallara karşı gelmek, sınırsızca özgür ve güçlü olmak, istediğimiz her şeyi elde etmek gibi ilkel ve bastırılmış arzularımızın yansımalarını kurmaca bir karakterde gördüğümüzde ona sempati duyabiliyoruz. Kısacası, kurmaca olan bir kötüde kendimize benzer yanlar yakaladığımız için onu seviyoruz ve onun gerçek bir kötü olmadığını bilmek de bizi güvenli alanda tutuyor. İşte, psikoloji araştırmaları kötü adamları bu yüzden sevdiğimizi söylüyorlar: Onlarda kendimizden bir şeyler bulduğumuz için.
Sinema tarihinin gelmiş geçmiş en sevilen kötüsü olan Darth Vader’a duyduğumuz hayranlığın altında da benzer duygular yatıyor olabilir. Fakat bu hayranlıkta, onda kendimizden bir şeyler bulmamızdan daha fazlası olmalı. Darth Vader, fazlasıyla “iyi” ve fazlasıyla “gerçek” bir kurgusal kötü adamdır. Çünkü tutkuları ve içinde yaşadığı çevrenin koşullarınca şekillendirilmiştir; özü kötü değildir. Varoluşçu Jean-Paul Sartre, varoluşun özde önce geldiğini söyler. Kimse bu dünyaya içinde taşıdığı bir iyi ya da kötü özle gelmemiştir. İnsanlar, bu tarz niteliklerden bağımsız, özgür olarak doğarlar, çevrelerinden etkilenirler ve nihayetinde nasıl olacaklarına dair seçimlerini de yine özgürce gerçekleştirirler.
George Lucas, Anakin Skywalker’ın önce kahraman bir Jedi oluşunu, sonra Sith Lordu tarafından kandırılıp Karanlık Taraf’a çekilişini ve nihayetinde oğlu için kendisini feda ederek yaşama – bu kez kesin olarak – veda edişini seyrettiğimiz, hem orijinal hem de prequel üçlemeyi içeren ilk altı Star Wars filmini “Darth Vader’ın Trajedisi” olarak adlandırır. Bu altı filmde Anakin’in çocukluğunun hangi koşullarda geçtiğini, büyürken kimlerden etkilendiğini, hangi seçimleri neden yaptığını ve karanlık tarafa nasıl adım adım geçtiğini öğreniriz. Sartre şöyle der: “İnsan, kendini nasıl yaparsa öyle olur.” İşte biz de, bu efsanevi trajedi boyunca “kötü” bir insanın “nasıl olduğunu” seyrederiz. Bence onu biraz da bu yüzden severiz. Hiç kuşku yok ki Star Wars destanını bir destan yapan şey de Anakin Skywalker’ın geçirdiği bu muazzam dönüşüm öyküsüdür. Anakin’in yolculuğu, Star Wars efsanesinin en önemli olayı olduğuna göre, bu yolculukta Anakin’in yanında olan ve bilerek ya da bilmeyerek onu kötü yola doğru sürükleyenleri de incelemek gerekir. Size Anakin’in sebebi olan on kişi bulabilirim. Öyleyse filmi biraz geri saralım ve en baştan başlayalım.
Watto
Kronolojik sıralamada ilk kez The Phantom Menace’te karşımıza çıkan Anakin, Tatooine’de bir köle olarak yaşayan, 9 yaşında bir çocuktur. O ve annesi, bir hurdacı dükkânının sahibi olan Toydarian ırkına mensup Watto’ya aittirler. Watto, içindeki kötülük adeta tipine yansımış olan, paradan başka bir şey düşünmeyen, fazla gelişmiş bir bok sineğidir. Birinin, hem de böyle birinin kölesi olma fikrinin yarattığı travma, Anakin’in daha küçücük bir çocukken otoriteye ve baskıcı rejimlere karşı kin ve öfke duymasına neden olmuştur.
Zavallı Anakin bir yandan içinde kölelik düzenine karşı böyle Spartaküsvari hisler büyütürken bir yandan da Tatooine gibi kanunsuz dünyaların nasıl yönetilmesi gerektiğine dair birtakım fikirler geliştirir. Daha çocukluğunda yeşermeye başlayan bu duygu ve düşünceler Anakin’in sonradan Jedi Konseyi’ne karşı duyacağı öfkeye, ondan sonra Palpatine’nin manipülasyonlarına aldanmasına ve nihayetinde İmparatorluğun esas adamı olmasına uygun bir zemin hazırlar. Kısacası Anakin’in içindeki öfkeyi ve isyankâr ruhu uyandıran ilk kişi olarak Watto, onun sebebi olanların da ilkidir.
Qui-Gon Jinn
Qui-Gon Jinn, Anakin’in tanıştığı ilk Jedi Ustasıdır. Tatooine’de sefil bir köle hayatı sürdüren küçük ve öfkeli Anakin’deki potansiyeli ilk olarak o keşfetmiş ve onun Güç’e dengeyi getirecek olan kişi olduğuna inanıp Anakin’i bir Jedi olarak eğitmeye karar vermiştir. Ne var ki bu eğitimi sürdürebilecek kadar yaşayamamıştır. İşte, Qui-Gon’un Anakin’e yaptığı ilk yamuk da budur: Erkenden ölmüş olması. Şimdi Qui-Gon’un iyi niyetlerle yola koyulmuş olsa da sonradan Anakin’in – ve tabii geri kalan herkesin – zararına olacak davranışlarına bakalım.
Bir kere Qui-Gon, Güç’e dengeyi getirecek olan kişiden bahseden eski kehanete bel bağlayarak ufacık çocuğu annesinden ayırmıştır. Ayrıca “abi beni dövdüler” diye kendisini arayan Anakin’i kurtarırken annesini pezevenklerin elinde bırakmıştır. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de erkenden ölerek onu tamamen yabancısı olduğu Coruscant gezegeninde yapayalnız koymuştur. Oysa kendisi de en az Anakin kadar asi ruhlu olan Qui-Gon yaşasaydı, Anakin’in – sonradan epey diş bileceği – katı Jedi kurallarına karşı duyduğu öfkeyi doğru yönlendirebilir, onu Palpatine’nin tuzaklarına düşmekten koruyabilirdi. Ne yazık ki böyle olmadı. Gerçi biz de bu yüzden şahane bir trajedi izledik. Fakat yine de bu, Qui-Gon’un Anakin’in sebebi olanlar listemizde kendine yer edinmesine engel olmuyor.
Darth Maul
Darth Sidious’un ilk çırağı olarak bildiğimiz Darth Maul ile son çırağı Darth Vader’in yüz yüze görüşüp görüşmedikleri hikâyede kesin olarak belirtilmemiştir. Ancak Maul’un Anakin’in hayatında dolaylı da olsa epey sarsıcı bir etki yaratmış olduğu kesindir. Çünkü Maul – yukarıda ölümüne epey içerlediğimiz – Qui-Gon’un katilidir. Anakin’i eğitmek için annesinden ayıran Qui-Gon, Anakin’e doğru yolu göstermeye fırsat bulamadan, Darth Maul tarafından Naboo’da öldürülür. Qui-Gon, Obi-Wan’ın kollarında son nefesini vermeden önce ondan söz alır; Anakin’in seçilmiş kişi olduğunu söyleyerek onu eğitmesini ister. Obi-Wan söz vermesine vermiştir ancak hiçbir zaman Anakin’in kişiliğini Qui-Gon kadar iyi anlayamamış, hatta ona karşı ilgisiz bile kalmıştır.
Obi-Wan’ın Anakin gibi bir delifişek için o kadar da iyi bir mentor olmadığını, hatta Anakin’in düşüşünde büyük bir etkisi olduğunu göz önünde bulundurursak şu sonuca varabiliriz: Şayet Darth Maul, Qui-Gon’u öldürmemiş olsaydı, Anakin de iyi bir ustanın ellerinde doğru yönlendirilmiş olacak ve Güç’ün Karanlık Taraf’ına eğilim göstermeyecekti. Böylece Sidious da Maul’un halefi olarak kendine başka birini seçmek zorunda kalacaktı. Görüldüğü üzere Maul, dolaylı yoldan da olsa Anakin’i felakete sürükleyen yoldaki taşları döşeyen esas adamlardan biridir.
Barriss Offee
Esasında Anakin ve Barriss Offee arasında üzerine konuşmaya değecek bir yakınlıktan söz edemeyiz. Fakat yine de Barriss’in de Anakin’in dönüşümü üzerinde bir etkisi vardır. Şöyle ki Barriss, Anakin’in çırağı olan Ahsoka Tano ile iyi arkadaştır. Fakat Klon Savaşları sırasında Jedi Şövalyelerinin agresif tutumları, Barris’in Jedi’lar konusunda hayal kırıklığına uğramasına yol açar.
Jedi’lardan buz gibi soğuyan Barriss, terörist bir grupla işbirliği yaparak Jedi Tapınağı’nın bombalanmasına sebep olur ve suçunu gizlemek için de Ahsoka ile olan yakınlığını kullanır. Bunun üzerine Ahsoka suç ortağı sayılarak apar topar Jedi Şövalyeliğinden atılır. Haliyle çok öfkelenen Anakin, çırağının masumiyetini kanıtlamak için Barriss’i yakalayıp Jedi Konseyi önünde bülbül gibi öttürür ve Ahsoka’yı temize çıkarır. Fakat kendisini ocak dışı bırakan Jedi’lara karşı güveni bir kez sarsılmış olan Ahsoka, “lanet olsun Jedi’lığa da Klon Savaşlarına da” diyerek onlar tarafından bahşedilen aklanmayı reddeder ve Jedi’larla ilişiğini kesip bundan sonra bağımsız takılmaya karar verir. Tabii olan bizim Anakin’e olur. Öfkesini kontrol etme işinde bir hayli başarısız olan Anakin, böyle anlarda kendisini sakinleştiren önemli bir dostu kaybetmiştir ve bunun sorumlusu da Barriss Offee’den başkası değildir.
Padmé
Bütün bahtsız âşıkların öykülerinde olduğu gibi Anakin ve Padmé’nin aşkları da sonunda hem kendilerine hem de çevrelerine felaket getirmiştir. Onların talihsizliği, evlenmeyi ve hatta duygusal bağlar kurmayı yasaklayan Jedi dogmasından kaynaklanmaktadır; ikisi ayrı dünyaların insanıdırlar. Fakat bu dogmaya rağmen gizlice evlenmiş ve birlikteliklerini gözlerden ırak bir şekilde sürdürmeyi seçmişlerdir.
Padmé’yle ilişkisini diğer Jedi’lardan gizlemek zorunda kalan Anakin, taşıdığı sırrın ağırlığıyla günden güne Jedi öğretisine yabancılaşır. Kendinizi Anakin’in yerine koyun. Birini seviyorsunuz ama arkadaşlarınız sevdiceğinizle sizi ayırmak istiyor. Ne yaparsınız? Tabii ki arkadaşlarınızı satarsınız. Anakin de böyle yapar; dostlarını ufaktan ufaktan satmaya başlar. Zira çok büyük bir aşktır bu. Sonrasında Padmé’nin öleceğine dair rüyalar görmeye başlayınca da Jedi dostlarından iyice uzaklaşır. Zira önsezileri ona Padmé’yi kaybedeceğini söylemekte ve Jedi Birliği’nin bu konuda hiçbir şey yapmayacağını bilmektedir. Buysa Anakin’i büyük bir çaresizliğe sürüklemektedir. Oysa Sith Lordu, Padmé’yi kurtarabileceğini söylemektedir. Anakin aşk uğruna seçimini yapar. Padmé’ye duyduğu büyük aşk ve onu kaybetme korkusu, Anakin’in Sith Lord’unun kucağına düşmesinin en önemli sebebidir. Öyleyse Padmé de Anakin’in düşüşünün en önemli sebeplerindendir diyebiliriz…
Obi-Wan Kenobi
Obi-Wan, Anakin’i kardeşi gibi sevmiştir. Fakat bilirsiniz ki sevgi her zaman yeterli değildir. Sonuçta Anakin, Güç için seçilmiş olan kişidir ve onun kadar yetenekli bir Padawan için Obi-Wan hiç de yeterli bir usta olamamıştır. Bu da çırağının Darth Vader’a dönüşmesinde çok önemli bir etken olmuş ve Obi-Wan hayatı boyunca Anakin’in eğitimi konusunda yaptığı hataların pişmanlığını duymuştur.
Ustası Qui-Gon’un son arzusunu yerine getirmek için Anakin’in akıl hocası ve eğitmeni olmayı kabullenen Obi-Wan, bu zorlu göreve başladığında kendisi de henüz yetişmekte olan bir Jedi’dır. Üstelik Qui-Gon’un çırağı olan Obi-Wan, ustasının aksine, tüm katı Jedi kurallarına hiç sorgulamaksızın bağlıdır; gerçek bir Jedi yobazıdır. İşte Obi-Wan ve Anakin arasındaki bol çalkantılı usta-çırak ilişkisinin sebebi de Obi-Wan’ın bu kurallara riayet eden yobaz kişiliğidir. Anakin, bir Jedi olduğunda da aralarındaki gerilim sürmüş, Obi-Wan kardeşi gibi gördüğü Anakin’e duyduğu sevgi ve sadakat ile Jedi Konsey’ine karşı sorumlulukları arasında kalmıştır. Nihayetinde Obi-Wan ne kendini ne de Anakin’i kurtarabilmiştir.
Mace Windu
Anakin’in Jedi Konsey’inde haz etmediği ne varsa hepsi adeta Mace Windu’da ete kemiğe bürünmüştür diyebiliriz. Çünkü Mace Windu, nevi şahsına münhasır kişiliği bir yana, Konsey’de Anakin’e karşı en güvensiz olan kişidir. Öyle ki daha ilişkilerinin en başında Mace Windu, “bu heriften Jedi Medi olmaz” diyerek onun bir Jedi olarak yetiştirilmesine karşı çıkmış, bu noktadan sonra da ilişkileri hiçbir zaman düzelmemiştir. Sonunda Mace, Anakin’e duyduğu güvensizliğin bedelini epey ağır ödemiştir.
Oldukça kibirli, hatta kendini beğenmiş ve duygusal anlamda da çok mesafeli bir kimse olan Mace, Anakin’in zihninde hâlihazırda zedelenmiş olan Jedi imajını iyiden iyiye sarsmış, kafasında “işte bütün Jedi’lar aynı böyle, bunlardan hiçbir şey olmaz, zaten bana da hiç güvenmiyorlar” düşüncelerini yaratmış ve nihayetinde bu düşünceler Anakin’i karanlığın kollarına atmıştır. Bu konuda Mace Windu’nun sezgilerine ve ileri görüşlülüğüne hayranlık duymak da elbette mümkündür. Fakat tersi de düşünebilir. Şayet Mace, Anakin’e karşı bu kadar sert ve güvensiz olmasaydı belki de Anakin’den çok iyi bir Jedi olacaktı. Ama iyi ki de olmamış…
Count Dooku
Darth Sidious’un Anakin’den hemen önceki çırağı olan Count Dooku/Darth Tyranus ve Anakin’in ilişkileri başından sonuna dek hep nefret üzerine kurulu bir ilişki olmuştur. Anakin’in Serenno Kont’una duyduğu bu büyük nefret, onu Karanlık Taraf’a götüren ana etmenlerden biridir. Geonosis gezegeninde, Klon Savaşları’nın hemen başında ilk kez karşı karşıya geldiklerinde Dooku, Anakin’i fena benzetmiş, üstüne onun düello edişiyle alay ederek Anakin’i aşağılamıştır. Bu tarz bir aşağılama, hiç de bizim Anakin’in kaldıracağı türden değildir.
Bu olaydan sonra ikisi, Klon Savaşları boyunca birkaç kez daha karşı karşıya gelirler. Fakat her seferinde Dooku düelloları kazanır ya da kaçıp Anakin’in elinden kurtulur. Bu yüzden Anakin’in Dooku’ya duyduğu nefret her geçen gün biraz daha büyür. Son karşılaşmalarındaysa Dooku, Anakin’i durmadan aşağılayarak büyüttüğü bu derin öfke denizinde boğulur. Anakin, rakibini silahsız bıraktıktan sonra, ikisinin düellolarını izlerken zevkten dört köşe olmuş olan Sidious’un “kill him, kill him now” emriyle Dooku’nun kellesini alır. O an Anakin’in içinde hala biraz tereddüt vardır. Çırağı Dooku’yu bir kalemde harcayan Allahsız Palpatine ise artık yeni bir çırağa sahip olduğunun farkında olarak pis pis sırıtmaktadır…
Palpatine
Gelelim Star Wars’un esas kötüsü Palpatine’e. Buraya kadar ismi geçen herkesin Anakin’in Karanlık Taraf’a geçişinde küçük ya da büyük payları vardır, evet. Ancak bu trajik dönüşümün en büyük aktörü hiç şüphesiz Palpatine’dir. Çünkü Palpatine, Anakin gibi tereddütleri olan, Karanlık Taraf’a ağır ağır geçen biri değildir. Annesinin karnından çıktığı andan itibaren kötüdür Palpatine; her bir hücresiyle kötüdür ve bildiğimiz kadarıyla bu kötülüğün bütün galaksiye hükmetme arzusundan başkaca bir nedeni de yoktur. Bu arada adamdaki vizyona hayranlık duymamak da mümkün değildir. Adamın amacı galaksiyi yönetmek! Saygıyla önünde eğiliyoruz.
Palpatine tepeden tırnağa kötüdür dedik ama aptal bir adam değildir. Kendisi uzun vadeli, ince planların adamıdır. Tıpkı Qui-Gon gibi Palpatine de Anakin’deki potansiyeli fark etmiş ve Qui-Gon’un aksine Anakin’i yetiştirme imkânına nail olabilmiştir. Anakin, galaksiye hükmetmek isteyen Palpatine’in her zaman hayalini kurduğu çıraktır. Bunun nedeni, Anakin’in hem çok güçlü hem de kolayca manipüle edilebilecek dengesiz bir ruh haline sahip olmasıdır. Palpatine, Obi-Wan’ın aksine Anakin’deki bu “yoğurulabilir” kişiliği kolayca fark etmiştir.
Palpatine’nin Anakin’in kişiliğinde fark ettiği diğer bir boşluk da onun babasız oluşudur. Palpatine – yine Obi-Wan’ın aksine – Anakin’deki baba figürü eksikliğini görmüş ve kaleyi içten fethetme gayesiyle bu boşluğu doldurmaya niyet etmiştir. Görüldüğü gibi oldukça zeki ve insan psikolojisinden anlayan biridir. Aynı zamanda sabırlıdır da. Anakin’in güvenini kazanmak ve onu Jedi dostlarına karşı doldurmak için on üç seneyi ve koskoca Kont Dooku’yu harcamıştır. Bir teoriye göre, Anakin’in Padmé’nin öleceğine ilişkin görülerinin sebebi de Palpatine’dir. Gerçek kötülüğün vücut bulmuş hali olan bu şeytani adam, nihayetinde zekâsı ve sabrının mükâfatını almıştır. Anakin onun ellerinde Darth Vader’a dönüşmüş ve onun son çırağı olmuştur.
Anakin’in Kendisi
Anakin’in çileli hayatı boyunca karşısına çıkan önemli kişileri şöyle bir hatırladık. Bu kişiler, ona ihtiyaç duyduğu ölçüde yardım etmemiş, hatta kimi zaman onu epey kötü yönde etkilemiş olsalar da elbette Anakin’in dönüşümünün tüm suçunu onlara yükleyemeyiz. Sonuç olarak, ne kadar tutkulu ve kural tanımaz olsa da aptal değildir Anakin. (Gerçi tam aksini düşünenler de vardır.) Her ne kadar içinde bulunduğu koşullar aksi yönde davranmasına izin vermemiş olsa da Anakin, Darth Vader olmaya kendi özgür iradesiyle karar kılmış, tutkularının muhakeme yeteneğinin önüne geçmesine kendisi izin vermiştir. Ne demişti Sartre? “İnsan kendini nasıl yaparsa öyle olur.”
Anakin, Karanlık Taraf’a geçtikten sonra 20 yıl boyunca, tövbe edip geri dönmek için hiçbir çaba sarf etmemiş, acımasız ve sert Darth Vader kimliğiyle nice canlar yakmıştır. Öyle ki artık onun için dönüş yokmuş gibidir. Fakat 20 yıl süren Darth Vader’lık mesaisinin sonunda bir şey olur; Vader, oğlu Luke’la karşılaşır. Yine hak yoluna geri dönmeyi düşünmez. Aksine oğlunu da kendi tarafına çekmek ister. Ne zaman ki oğlunun, Palpatine’nin ellerinde can vermek üzere oluşuna tanık olur, işte o zaman içinde ufacık kalmış olan iyilik ışığı ortaya çıkar. Darth Vader, oğlunun hayatını kurtarmak için kendi hayatını feda eder. Üstüne bir de Allahsız Palpatine’nin canını alır ve kendisi için küçük, insanlık ve tüm Star Wars ırkları adına büyük bir adım atarak galaksiyi bu haysiyetsiz adamdan kurtarır…
Kötü adamları seviyoruz. Darth Vader gibi bir trajedinin kurbanı olan “gri” kötü adamları daha da çok seviyoruz. Sonuç olarak, iyi yazılmış bir kötü karakter, bir filmi en çok seyredilir kılan unsurlardan biridir diyor ve bu yüzden Anakin’in Darth Vader’a dönüşmesine katkısı olan bütün bu kişilere bir teşekkür borçlu olduğumuzu düşünüyoruz. Sağ olsunlar, var olsunlar.