Danimarka asıllı Amerikalı oyuncu Scarlett Johansson, henüz on yaşındayken kameranın karşısına geçer ve Rob Reiner’ın yönettiği, macera-komedi-drama karışımı North (1994) adlı filmde Laura Nelson olarak seyircilerin karşısına çıkar. Dört yıl sonra, The Horse Whisperer (Atlara Fısıldayan Adam / 1998) filmindeki rolü ile dikkatleri üzerine çekmeyi başaran güzel oyuncu, parlak bir kariyere sahip olacağının sinyallerini vermeye başlar. 2003’te yer aldığı Girl with a Pearl Earring (İnce Küpeli Kız) ve Lost in Translation (Bir konuşabilse…) filmlerindeki rolleriyle önemli ödüllere aday gösterilir ve bunlardan bazılarını alır da.
Günümüzün en güzel kadınları arasında gösterilen ve büyük bir hayran kitlesine sahip olan Scarlett Johansson’un bilimkurgu sinemasına adım attığı filmin The Island (Ada /2005) olduğunu söyleyebiliriz.
Şimdi gelin, Michael Bay’in hem yönetmenliğini, hem de Steven Spielberg ile birlikte yapımcılığını üstlendiği The Island ile başlayıp başarılı oyuncunun yer aldığı bilimkurgu filmlerine şöyle bir göz atalım.
1. The Island (Ada / 2005)
Lincoln Six Echo (Ewan McGregor) ve Jordan Two Delta (Scarlett Johansson) yirmi birinci yüzyılın başlarında, dışarıya kapalı ve herkesin kontrol altında tutulduğu bir tesiste yaşamaktadırlar. Burada ne yiyeceğinizden, ne giyeceğinize, hatta kiminle ne kadar samimi olacağınıza kadar her şeye karışılmaktadır. Kimsenin bir şeyi sorguladığı yoktur. Herkes kendine verilen görevi yerine getirmekte ve ötesine karışmamaktadır. İnsanların tek bir hayali vardır: Lotoyu kazanmak ve bir gün Ada’ya, o cennet gibi tasvir edilen yere gidebilmektir.
Lincoln Six Eco ise diğerlerinden farklıdır. Neden aynı kıyafetleri giydiklerini ve neden istedikleri zaman istedikleri yemekleri yiyemediklerini sorgulamaya başlar. Ayrıca son zamanlarda tuhaf rüyalar da görmeye başlamıştır. Ve Lincoln sonunda, insanların hayalini kurduğu ütopik ada hayalinin ardındaki korkunç gerçeği keşfeder. Bu sarsıcı keşfin ardından, güzel arkadaşı Jordan ile birlikte tesisten kaçma planları yapmaya başlar. Bu sırada aralarındaki ilişki de yeniden şekillenecektir.
2. The Prestige (Prestij / 2006)
Her sihirbazlık numarası üç bölüm ya da perdeden oluşur. Birinci bölüme vaat denir. Sihirbaz size sıradan bir şey gösterir. İskambil destesi, bir kuş ya da bir insan. Bu nesneyi size gösterir. Son derece gerçek, üzerinde oynanmamış normal bir şey olduğunu görmeniz için nesneyi incelemenizi ister. Fakat aslında öyle olmayacaktır. İkinci perdeye dönüştürme denir. Sihirbaz olağan bir nesneyi alır ve onu olağanüstü bir şeye dönüştürür. Hilenin sırrını arıyorsunuz ama bulamazsınız. Çünkü dikkatli bakmıyorsunuz. Siz sırrı bilmek değil, kandırılmak istiyorsunuz. Henüz alkışlamazsınız. Çünkü bir şeyi yok etmek yeterli değildir. Onu geri getirmeniz gerekir. İşte bu yüzden her sihirbazlık numarasında üçüncü perde bulunur. Yani en zor bölüm. Bizlerin deyişiyle prestij bölümü.
Hugh Jackman, Christian Bale, Michael Caine ve David Bowie (Nikola Tesla rolünde) gibi önemli isimleri bir araya getiren Prestij, 19. yüzyılın sonlarında, Londra’da yaşayan Robert Angier (Hugh Jackman) ile Alfred Borden (Christian Bale) adlı iki hırslı sihirbazın mücadelesini konu ediniyor. Christopher Nolan‘ın, bol ödüllü İngiliz yazar Christopher Priest‘in kaleme aldığı aynı adlı romandan etkileyici bir şekilde beyaz perdeye aktardığı Prestij’de, Scarlett Johansson da güzelliği ile seyirciyi büyüleyen sahne asistanı Olivia Wenscombe rolü ile çıkıyor karşımıza.
3. Under the Skin (Derinin Altında / 2013)
Michel Faber‘in 2000 tarihli aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan filmde Scarlett Johansson, cazibesini kullanarak yalnız erkekleri ağına düşünen çekici bir uzaylıyı canlandırıyor. Bu etkileyici uzaylının nereden geldiği, neyi amaçladığı, nasıl bir görevi olduğu gibi sorular tam olarak açıklanmıyor. Bize, kendisiyle birlikte olmak isteyen erkekleri kandırıp nasıl karanlığa sürüklediği dışında pek bir şey gösterilmiyor. Yönetmenin, bu boşlukları izleyicinin hayal gücüne bıraktığını söyleyebiliriz.
Kariyerine reklam ve video klip çekerek başlayan Jonathan Glazer‘ın senaryosunu (Walter Campbell ile) yazdığı ve yönettiği Derinin Altında, Johansson’un adeta tek başına götürdüğü, alışılmışın dışında bir bilimkurgu yapımı. Johansson’un cesur sahnelerinin de yer aldığı film, farklı lezzette bir bilimkurgu filmi arayanlar için oldukça ideal.
4. Her (Aşk / 2013)
Size basit bir sorumuz var. Kimsiniz? Ne olabilirsiniz? Nereye gidiyorsunuz? Orada ne var? İhtimaller neler? Element Yazılım dünyanın ilk yapay zekalı işletim sistemini gururla sunar. Sezgileri olan, sizi dinleyen, anlayan ve tanıyan bir varlık. Sıradan bir işletim sistemi değil bu. Tam bir beyin. Karşınızda OS1
Eşiyle ayrılık aşamasında olan Theodore‘un (Joaquin Phoenix) işi, başkaları için aşk bir mektupları yazmaktır. Bu işte oldukça da iyidir. Yüreğe dokunan etkileyici mektuplar yazabilmektedir. Ancak başkaları için yazdığı bu büyülü cümleleri söyleyeceği bir kişinin eksikliğini çekmektedir.
Theodore mutsuzluktan ve yalnızlıktan kurtulmanın çaresini sohbet odalarında arar, ama burada aradığı gibi birine rastlayamaz. Günün birinde bir reklama denk gelir. Bu yapay zekaya sahip bir işletim sisteminin reklamıdır. Theodore işletim sistemini bilgisayarına indirir. Ve karşısına Samantha (Scarlett Johansson) çıkar. Theodore gerçek hayatta bulamadığı aşkı, bir yapay zeka olan Samantha’da bulacaktır.
Scarlett Johansson’un yalnızca sesiyle var olduğu ve Spike Jonze‘un yazıp yönettiği Aşk, gelişen iletişim teknolojilerin ilişkilerimiz ve belki de en güçlü duygumuz aşk üzerindeki etkilerini ele alan çarpıcı bir romantik bilimkurgu.
5. Lucy (2014)
5. Element filminden tanıdığımız Luc Besson tarafından yazılıp yönetilen Lucy‘de, Scarlett Johansson, Tayvan’ın başkenti Taipei’de okuyan Lucy isimli genç bir Amerikalı kadını canlandırıyor. Lucy’nin başı, arkadaşı Richard yüzünden uyuşturucu mafyası ile derde giriyor. Mafya tarafından alıkoyulan ve vücuduna uyuşturucu yerleştirilen Lucy, Avrupa’ya gönderiliyor. Ancak bu sırada, içindeki uyuşturucu torbası patlayınca olanlar oluyor. Kanına karışan yüksek dozda uyuşturucu yüzünden Lucy’nin beyin kapasitesi kullanımı gittikçe artıyor. Örneğin insanları ya da elektronik eşyaları kontrol edebilmeye başlıyor. Saat ilerledikçe ve Lucy’nin beyin kapasitesi kullanımı arttıkça yapabildikleri de artıyor. Ve beyninin yüzde yüzünü kullanmaya başladığında…
Aslına bakılırsa Lucy, sağlam temellere oturan bir film değil. Film, normal bir insanın, beyninin yüzde onunu kullandığı mitine dayanıyor. Bu iddianın bilimsel açıdan elle tutulur hiçbir yanı olmadığını belirtelim. Kısacası Lucy’nin, bir örümcek tarafından ısırılıp süper kahramana dönüşen Peter Parker’dan bir farkı yok.
6. Ghost in the Shell (Kabuktaki Hayalet / 2017)
Ghost In The Shell, Mamoru Oshii‘nin 1995 tarihli anime filmidir. Akira ile birlikte en önemli bilimkurgu anime olduğu kabul edilir. Cannes Film Festival‘inde Altın Palmiye adayı olmuş ilk anime olarak tarihe geçmiştir.
2029 senesinde, insanların makineleştiği bir dönemde geçen anime, bir polisiye öyküsüdür. Üst düzey gizli bilgilere ulaşan Kukla Ustası adlı bir hacker devletin kara listesine girer. Devlet bu hackerın bulunması ve ortadan kaldırması için gizli bir örgütü görevlendirir. İnsan ve makine ilişkisi, insanın makineleşmesi, makineleştikçe ruhunu kaybetmesi gibi konuları işleyen anime, hayranları tarafından kült mertebesine yükseltilmiştir.
Bakalım Hollywood animenin, Johansson ise kahramanımız Motoko Kusanagi‘nin hakkını verebilecek mi? Bu soruların cevabını 2017’de öğreneceğiz. Şu an için beklemekten fazlası gelmiyor elimizden.