neptun gunes sistemi gezegen astronot

Uzay ve Evren ile İlgili Mitler ve Gerçekler

Hollywood her ne kadar heyecan verici sanat ürünleri üretmeyi başarsa da, ne yazık ki bilimsel geçerliliği olan bilgileri aktarmakta hiç de başarılı değil. Elbette her sanat eseri bilim abidesi olmaz, olamaz da… Fakat bu sanat eserlerini takip ederken edindiğimiz yanlış izlenimlerden ve fikirlerden arınmak, içerisinde yaşadığımız ve parçası olduğumuz gezegeni, uzayı ve Evren’i daha iyi tanımamızı sağlayacaktır. Sahip olduğumuz tek yaşantıda, bilgiden daha önemli hiçbir şey olmadığını düşünerek, çoğu zaman Hollywood nedeniyle uzayla ilgili yayılmış 10 klasik miti ve bunların gerçeklerini aktarmak istiyoruz.

Umarız faydalı olur. Başlayalım…

“Uzayda Kıyafetsiz Olsanız Patlarsınız!” Miti

Çoğu zaman film yapımcıları, çektikleri sahneleri daha ilginç kılabilmek adına bilimsel gerçeklerden saparlar. Bu, onun en güzel örneklerinden birisidir. Sayısız uzay filminde eğer ki uzay koşullarına maruz kalırsak, basınç farkından ötürü bir anda patlayacağımız iddia edilir. Bu, yanlıştır.

Uzay koşullarına çıplak bir şekilde maruz kalmak sizi kesinlikle öldürecektir, buna şüphe yok. Ancak bu, asla bir anda olmaz ve “patlama” sonucu meydana gelmez. Yapılan hesaplamalara ve tahminlere göre bir insan astronot kıyafeti olmaksızın uzay koşullarında 30 saniye boyunca kalıcı hiçbir hasara uğramaksızın hayatta kalabilir. Yaklaşık 120 saniye boyunca ise bazı kalıcı hasarlar olmakla birlikte, hayatta kalmak mümkündür. Elbette bu keyif verici bir deneyim değildir; ancak iddia edildiği gibi anormal durumları da doğurmaz. Ölüm sebebiniz patlama ya da donma değil, oksijensizlik nedeniyle nefessiz kalma olacaktır.

“Venüs ile Dünya Tıpatıp Aynı Gezegenlerdir” Miti

venus-surface

Venüs çoğu zaman Dünya’nın “ikizi” olarak anılır ve bu kısmen doğrudur; ancak Venüs’ün Dünya’nın tıpatıp aynısı olduğu izlenimine asla kapılmamak gerekir. Bu mitin kaynağı, Venüs’ün yüzeyinin tam olarak neye benzediğini bilmiyor oluşumuzdur. Aşırı kalın atmosferi nedeniyle çok uzun yıllar boyunca Venüs’ün yüzeyi asla tespit edilememiştir, bu da çeşitli mitlerin doğmasına neden olmuştur.

Nihayetinde gezegene bir araç gönderdiğimizde, Venüs’ün yüzeyinin ne kadar vahşi ve ölümcül olduğunu anladık. Böylece “Venüs eşittir Dünya” miti büyük oranda sarsılmış oldu.

“Güneş Bir Ateş Topudur” Miti

Güneş parıldar, yanmaz. Sıradan bir insan için bu ayrım önemsiz görünebilir; ancak fizik için yanma ile parıldama bambaşka olaylardır.

Güneş’in ısı kaynağı kimyasal bir tepkime olan “yanma tepkimesi” değil, fiziksel bir tepkime olan “çekirdek tepkimesi”dir.

“Güneş’in Rengi Sarıdır” Miti

Birinden Güneş’i çizmesini istediğinizde eli hemen sarı boyalara gidecektir. Bu son derece normal gözükmektedir, değil mi? Sonuçta Güneş’e baktığımızda onu sarı görürüz. Ancak Güneş’in rengi sarı değildir. Tıpkı gökyüzünün orijinal renginin “mavi” olmaması gibi… Buna neden olan şey, atmosferimizdir. NASA fotoğraflarında da bu rengin sarı olmasının nedeni, nesneleri belirgin hâle getirmek için kullanılan renk filtreleridir. Güneş’in rengi sarı değildir; beyazdır. Eğer hiçbir filtre ve renklendirme kullanılmayacak olsa, Güneş yukarıdaki gibi gözükür.

Güneş’in rengini tespit etmek için ona “bakmak”, iyi bir yöntem değildir. Bilim insanları rengi tespit etmek için cismin sıcaklığına bakarlar; çünkü sıcaklık ile renk birebir ilişkilidir (bir metalin ısıtıldığında koyu renginin giderek açıldığını, kızardığını ve nihayet bembeyaz olduğunu görmüşsünüzdür). Yıldızların renk skalasında en soğuk tarafta kahverengi ve kırmızı renkli yıldızlar yer alır. Bunların sıcaklığı arttıkça, renkleri de değişir. Skalanın diğer ucunda 10.000 Kelvinlik yüzey sıcaklığı ile mavi yıldızlar yer alır. Güneş’imiz, 6.000 Kelvin civarındaki ortalama bir sıcaklık ile skalanın ortalarında yer alır ve rengi beyazdır.

“Dünya Güneş’e Yazın Daha Yakındır” Miti

Eğer üzerinde fazla düşünmezseniz, bu mantıklı gelir. Eh, ne de olsa aşırı yüksek sıcaklıklı yıldızımıza ne kadar yakınsak, sıcaklık da o kadar yüksek olmalı, değil mi? Hayır, bu doğru değil. Gezegenimiz üzerinde mevsimleri oluşturan şey, Güneş’e olan mesafemiz değil, gezegen ekseninin eğikliğidir. Bu eksenin Güneş’e doğru dönük olan yarıküresinde yaz, diğer tarafında kış yaşanır.

Öte yandan bu sizi yanıltmasın: Dünya, gerçekten de kimi zaman Güneş’e yakınlaşır, kimi zamansa uzaklaşır. Bunun sebebi, diğer çoğu gezegen gibi eliptik bir yörüngemizin olmasıdır. Dahası, gezegenimiz yörüngesi üzerinde Ay’ın çekim kuvveti nedeniyle yalpalar. Bu da, adeta ufak zigzaglar çizerek ilerlememize neden olur. Her ne kadar genellikle Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığı 150 milyon kilometre olarak verilse de, bu bir ortalamadır. Aslen Dünya’nın yörüngesi, Güneş’e 147 milyon kilometre kalacak kadar yaklaşabildiği gibi, aradaki mesafe 152 milyon kilometre olacak kadar uzaklaşabilir. Yani gezegenimizin Güneş’ten uzaklığı yörüngesindeki hareketi boyunca öyle birkaç metre değil, yaklaşık 5 milyon kilometre değişir!

“Ay’ın Karanlık Bir Yüzü Vardır” Miti

Ay’ın bir yüzünün sürekli karanlıkta olduğu iddiası yanlıştır.

Bu mit, Ay ile Dünya’nın kütleçekim kilidi altında olmasından doğar. Evet Ay, Dünya’ya her zaman tek bir yüzünü gösterir; ancak bu, Güneş için geçerli değildir. Yörüngedeki hareketi boyunda Ay’ın bize göre “arka taraftaki” yüzü normal şekilde aydınlık ve karanlık döngüleri içerisindedir.

“Uzaydaki Patlamalar Şiddetli Sesler Çıkarır” Miti

Neredeyse Hollywood tarafından çekilmiş her filmin (Star Wars gibi efsanelerin bile) hataya düştüğü klasik bir noktadır. Ses, yayılmak için atom ve moleküllere ihtiyaç duyar. Uzayda ise bunlardan neredeyse hiç yoktur. Dolayısıyla uzay boşluğundaki bir patlamanın sesini asla duyamazsınız.

Eh, sanıyoruz uzayda geçen bir aksiyon filminin tüm patlamalarının sessiz olması pek etkileyici olmazdı, kabul ediyoruz. Ancak bu, gösterilenlerin yanlış olduğu gerçeğini de değiştirmiyor.

“Asteroit Kuşağı’ndan Bir Uzay Gemisiyle Geçemezsiniz” Miti

Ne zaman uzayda geçen bir film, asteroit kuşağını konu edinecek olsa, uzay araçları irili ufaklı kayalar arasında adeta akrobasi yapar. Ancak Mars ile Jüpiter arasında yer alan Asteroit Kuşağı, hiç de sanıldığı kadar yoğun değildir. Tam tersine bu kuşak, büyük oranda toz parçacıklarından ibarettir ve geminize zarar verebilecek kadar iri cisimler arasındaki mesafeler akıl almaz derecede büyüktür.

Sayı vermemiz gerekirse, bu kuşak içerisinedeki iki büyük asteorit arasındaki mesafe yüz binlerce kilometre olabilir! Öyle ki, rastgele bir şekilde bu kuşak içerisinden geçecek olsanız, büyük bir gök cismine çarpma ihtimaliniz yaklaşık 1 milyarda 1’dir! Türümüz, bu kuşak içerisinden geçecek şekilde bugüne kadar 11 farklı araç göndermiştir ve hiçbirinde kuşakla ilgili bir sorun yaşanmamıştır.

“Uzaydan Baktığınızda Çin Seddi’ni Görebilirsiniz” Miti

Uzaydan (Dünya’nın atmosfer dışındaki yörüngesinden) insan yapımı hiçbir cisim gözükmez.

Buna piramitler ve Çin Seddi de dâhildir.

“NASA, ABD Bütçesinin Çeyreğini Almaktadır” Miti

Uzay araştırmalarını küçültmek ve hatta yok etmek isteyen bir grup insan, halk arasında bu saçmalıkları yaymaktadır. Halk arasında ne zaman bir anket yapılsa, insanlar NASA’nın devlet bütçesinin %25’ine yakınını aldığını düşündüklerini söylemektedir. Bu, akıl almazdır! Çünkü gerçek sayı, bundan çok farklıdır.

Örneğin, NASA’nın uzun yıllar sonra ilk defa devletten talep ettiğinden fazla bütçe verileceği 2015 yılında bile aldığı toplam para, ABD yıllık bütçesinin %0.5’inden azdır! Tarih boyunca NASA’ya ayrılan bütçe ortalaması, hiçbir zaman %1’i geçmemiştir. Bu “yüksek” (!) yüzde, sadece 1960’lardaki uzay yarışı sırasında geçilebilmiştir; ancak o zaman bile %4.4’ün üzerine çıkamamıştır. NASA, kesinlikle çok daha fazla parayı hak etmektedir.

Kaynak ve İleri Okuma:

Yazar: Çağrı Mert Bakırcı

Evrim Ağacı'nın kurucusu ve idari sorumlusu, popüler bilim yazarı ve anlatıcısıdır. ODTÜ'den mezun olduktan sonra, doktorasını Texas Tech Üniversitesi'nden almıştır. Doktora araştırma konuları evrimsel robotik, yapay zekâ ve teorik/matematiksel evrimdir. "Evrim Kuramı ve Mekanizmaları" ve "50 Soruda Evrim" kitaplarının yazarı, "Şüphecinin El Kitabı" kitabının eş yazarı, "Evrenin Karanlığında Evrimin Işığı" kitabının yazar ve editörüdür. Şu anda, ekibiyle birlikte, Evrim Ağacı, Kreosus ve birtakım diğer dijital projeleri geliştirmekte ve sürdürmektedir.

İlginizi Çekebilir

stargate universe

Stargate Universe’ten Cevapsız Kalmış 10 Soru

Stargate külliyatının üçüncü TV dizisi Stargate Universe, seleflerinden farklı olarak bir hayli karanlıktı. Kendilerini Dünya’dan …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin