Aykırı B filmlerin yönetmeni Albert Pyun‘un en önemli filmlerinden Nemesis, Blade Runner’dan son derece feyz almasına karşın kendi alanında oldukça başarılı olmuş bir yapımdır. Film, androidlerin insan toplumuna yayılıp neredeyse ayırt edilemez hale geldikleri bir gelecekte geçmektedir. Alex Raine bu gelecekte LAPD için çalışan, insan gibi görünen ama sahte anılar yüklenmiş bir cyborg ödül avcısıdır. Ancak son görevinde bir şeyler ters gider ve pusuya düşürülür. Son nefesinde bir köpek yavrusunu korunaklı bir yere kapatır ve o sırada bir roketatar atışı ile öldürülür.
Aylar süren bir yeniden inşanın ardından tekrar aktive edilir. Köpeğiyle yıllarca yaşadıktan sonra yarım bıraktığı işi tamamlamaya gönderilir. Bu sırada işverenlerinin de devlete sızmış cyborg’lar olduğunu öğreniriz. Geçirdiği yeniden inşa sürecinin onu insanlıktan giderek uzaklaştırdığını gören Alex, organizasyondan ayrılmak ister. Fakat bu kez kendi organizasyonu ona sürek avı başlatır ve yakalandığında son bir görev verilir: Kendi işverenlerinden birisi olan ama aslında Japon zaibutsu’ları ve terörist cyborglar için ikili çalışan sevgilisi Jared’i durdurmak… Firar etme ihtimaline karşı son tamirinde vücuduna bir patlayıcı yerleştirilmiştir. 3 gün içerisinde onunla temasa geçeceği Angie Live‘i ortaya çıkartıp öldürmesi gerekmektedir.
Öte yandan bu sırada yaşadığı olaylar onu bir ikileme düşürecektir. Zira o iyi ve kötünün belirsizleştiği bir modern dünyada artık yalnız bir ronin’dir. Filmin sadece Alman versiyonunda bulunan alternatif bir sonu da vardır. Ayrıca başarısı üzerine üç devam filmi de çekilmiştir. Yapımcıların senaryoyu değiştirmek ve bütçeyi kısmak için her türlü baskıyı yapmasına, son derece düşük bir bütçeyle ve az salonda vizyona girmesine karşın herkesi şaşırtan bir başarıya imza atan Nemesis, video kaset piyasasının son demlerinde kültleşen bir film olmayı başarmıştır.
Film, Fransız kickboxer Oliver Gruner ve yan rollerde olan, çoğu manken ajanslarından toplanmış oyuncuların donuk performanslarına rağmen insan ve makine ayrımının belirsizleştiği keşmekeşi kaotik bir dünya planında anlatmayı oldukça iyi becermiştir. Filmin en dokunaklı sahneleri başrol karakterin kendisinin insan mı yoksa bir makine mi olduğu ikileminde kaldığı, her tamirde insanlığını daha fazla yitirdiğini hissettiği anlardır.
Film, özel efektlerinin inandırıcılığının azlığından ve çatışma sahnelerinin fazlalığından ötürü eleştirilse de kendi dünyasını kurmakta gösterdiği beceri sebebiyle kimi eleştirmenlerce takdir de edilmiştir. Aynı zamanda Japonya’ya ait dokunuşları siberpunk dokusunda vererek, belki de orijinal materyalin farkında bile olmadan, çekilmesinden 4 sene önce Ghost in the Shell ile arasında bir benzerlik de kurmuştur…
Hazırlayan: Hamit Gökalp