Bilimkurgu yazarları artık birer mühendis edasıyla yeni buluşların çalışma sistemlerinin bilimsel izahını ve olağanüstü makinelerin edebiyat içinde bir metafor olarak kullanımını değil, bu tür unsurların kişi üzerinde yarattıkları etkileri, toplumsal değişim ve dönüşümlerde oynadıkları rolü işliyorlar. Yapıtlarında bir bakıma nesnel olanın kendisiyle ilgilenmekten öte, bunların yarattıkları etki ve etkileşimleri yansıtıyorlar. Bu anlayış Ray Bardbury‘de, özellikle unutulmaz eseri Fahrenheit 451‘de kitabın bütünlüğüne hakimdir. Yine Aldous Huxley‘in Cesur Yeni Dünya‘sında, bir taraftan bilimin geldiği aşamada hakim kılınan sistemin işleyiş mekanizması açıklanırken, diğer taraftan da bu olgunun topluma uyarlanması ve hepsinden de önemlisi kurgulanan dünyada, olması istenilen/yaratılan insanın doğasındaki yapaylık ve toplum üzerindeki yıkıcı etkisinin yol açtığı kaos görülebilir.
Rastlantı sayılmayan, pek olası gibi de görünmeyen olayları ele alıp işlemekle eleştirilen bilimkurgu yazarları, bu tür eleştirileri umursamadan daha cüretli bir şekilde ürün vermeye devam ediyorlar. Her ne kadar bu olgu diğer ülkelerde çok önceleri başlayıp gelişti ise de, ülkemizde bu tür tartışmalar yeni sayılır. Buna rağmen, fantastik dünyanın uçsuz bucaksız olanaklarını kullanan ya da bilimkurgunun bilimsellikle ilintili olması gereken yönünü pek ciddiye almayan yarı bilimkurgu, yarı fantastik romanlar da kaçınılmaz olarak okurla buluşmaktadır.
Ancak galaksilerin derinliklerine dalan yazarlar, oradaki gezegenlerde bizim algılarımız ve bilincimizle usumuza yerleştirmede zorlandığımız moral ve sosyal yapımızla bağdaşmayan yaratıkları, yaşam biçimlerini anlatırken bile dünyamızın gerçeklerinden pek kopamıyorlar. Kendi dünyamızdan ne kadar uzaklaşmış olunursa olunsun anlatılan yine de biziz.
İlk gençlik yıllarında etkin bir komünist olan Doris Lessing, roman ve öykülerinde toplumsal ve siyasal çalkantılarda rol oynamış kişileri konu alırken, 70’li yılların sonuna doğru bilimkurguya yönelmiştir. Peki ama Doris Lessing’i klasik roman tarzından bilimkurguya yönelten şey neydi? Modaya uyduğunu ileri sürmek anlamsızdır. Bir ara Yalçın Küçük‘ün dediği gibi, roman öldüğü için mi Lessing bilimkurguya sığınmıştır? Ursula K. Le Guin‘in de konuya bakış açısı Yalçın Küçük’ün bakış açısıyla benzeşmektedir. Le Guin’e göre klasik romanın geride bıraktığı boşluk bilimkurgu tarafından doldurulmaktadır. “Çünkü” diyor Le Guin, “Bilimkurgu gibi yeni bir tarzın amacı, klasik roman akımını devam ettirmek veya onu canlandırmak değil; onun yerine geçmektir.” Bu bakış açısıyla Doris Lessing’in edebi yönelimini anlamak da mümkün hale gelmektedir.
Öte yandan bilimkurgunun yavaş yavaş romanın yerini almaya başlamasındaki en büyük etken, bilimkurgunun geniş anlatım olanaklarına sahip oluşudur. Sonuç olarak ileride ünlü yazarların bilimkurguya daha fazla eğilim göstereceklerinin ip uçlarını görmek zor değil. Edebiyat dünyasında kendini kanıtlamış ve haklı bir ün edinmiş Murathan Mungan‘ın, bilimkurgu öyküleri yazmaya yönelmesi de bu topraklardan sadece küçük bir örnektir.
Hazırlayan: Mustafa Yelkenli