dunden bugune robotlar 1

Dünden Bugüne Robotlar #1: Robotların Kökeni

Bilimkurgunun ilgilendiği şekli ile bir robotu düşünmeden önce, isterseniz gerçek anlamda robotun ne olduğunu inceleyelim. Robot, sahip olduğu sensörler aracılığıyla çevresini algılayan, bu algıları yorumlayan, ortaya çıkan sonuçlara göre karar veren, kararları doğrultusunda davranan, eylem olarak hareket organlarını çalıştırabilen teknolojik bir aygıttır. Bu aygıtlar, mekanik yapıları ve bunlarla ilişkili kontrol ve algılama sistemleri ile belirlenmiş olan algoritmalarına göre davranırlar. Görüldüğü gibi robotlar her zaman insan şeklinde olmak zorunda değildir. Otomatik üretim hattında kaynak yapan bir kol ya da buna bağlı kontrol mekanizmaları da robottur. Benzer şekilde, özellikle endüstride pek çok robot çeşidi vardır. Zaten robotların doğduğu yer de endüstridir. Bununla birlikte, bir robotun özellikle insan şeklinde olması, bilimkurguda robotlara karşı çoğunlukla korkuyla karışık nefret kurgulamalarını doğurmuştur. Bunun nedeni dahi başlı başına araştırmaya değer bir konu. Ancak Isaac Asimov gibi robotlara sevgiyle yaklaşan ve onlara kurtarıcı görevi yükleyen yazarların sayısı da az değildir.

Robotlar insan zekasının, yaratıcılığının bir simgesi olduğu gibi, aynı zamanda içimizdeki korku ve kaygıları da gün yüzüne çıkardı. Bu nedenle robotlar, her zaman edebiyatın en ilgi çekici konularından biri oldu ve bilimkurgu edebiyatındaki yerini ve önemini korudu. İlginçtir ki bilimkurgu edebiyatının tarihi serüveni, bilim ve onun uygulama alanı olan endüstri ile paralellik gösterir. Bu nedenle robotların bilimkurgudaki yansımalarını anlayabilmek için, endüstri tarihine yakından bakmak faydalı olacaktır. Tarihi incelersek görürüz ki, insanların üretim için kurduğu sistemlerin karmaşıklığı ile o sistemler aracılığıyla ortaya konan ürünün karmaşıklığı arasında eksponansiyel bir orantı vardır. Endüstrinin karmaşıklık seviyesi, gelişmiş robotlar üretecek noktalara doğru yavaş yavaş  ilerlemektedir. Her uygulama bir teoriden, her teori bir fikirden doğar. Ortaya atılan fikrin gerçekleştirilme ihtimali varsa, insanın meraklı doğası gereği birileri bunu muhakkak hayata geçirecektir.

Endüstrinin tarihi, insanlığın dünya üzerindeki tarihi kadar eskidir. İnsanları diğer çoğu canlıdan ayıran en temel özelliklerinden biri, kompleks bir şekilde alet kullanabilmeyi düşünme yetisi olmuştur. Diğer canlılar sadece el, ayak ve diğer uzuvları ile yetinirken, insan kendi uzuvlarının uzantısı olarak gördüğü basit bir sopayı bile silaha dönüştürüp kullanışlı bir alet haline getirebilmiştir. Başlangıçta sadece doğada bulduğu maddeleri kullanmış, sonraları ise bu maddeleri işleyerek değişik amaçlara uygun hale dönüştürmüştür. İnsanın meraklı ruhu, zekasının da sürekli gelişmesini sağladı. Özellikle yazının icadıyla beraber, sonraki nesillere aktarılan teknik bilginin miktarında zaman içinde büyük bir artış olmuştur.

Tarihin derinliklerine bakacak olursak, insan öncelikle dünya yüzeyinde bulunan taşları işledi ve kullandı. Taş Çağı denen çok uzun bir dönem bu şekilde geçti. Bu dönemde bir aleti şekillendirmenin, işlevselliğini de artırdığı anlaşılmıştı. Ancak dünya üzerindeki en büyük devrimi metaller ve metal alaşımlar gerçekleştirmiştir. Çağlara farklı isimler verilse de demirin hayatımızdaki hakimiyeti halen devam etmektedir. Bu nedenle insanlığın hâlâ, binlerce yıl önce girdiği demir çağında olduğunu söylemek yanlış olmaz. Zira dünya üzerinde en yaygın kullanım alanına sahip metal hâlâ demirdir. Bunun en büyük nedeni kuşkusuz ki kolay bulunabilmesi, kolay şekle sokulabilmesi, dayanıklılığı, esnekliği ve tekrar işlenebilmesi…

Endüstrinin ilk adımları, madenciliğin doğmasıyla başlamıştır. Ancak bu gelişime endüstri demek pek doğru olmaz. Her ne kadar dünyanın farklı bölgelerinde farklı tarihlerde ortaya çıksa da, M.Ö. 2000-3000 yılları arasında demirin daha bilinçli olarak işlenip kullanılmaya başlandığını söyleyebiliriz. Zaman geçtikçe madencilik ve maden işleme yöntemlerinde detaylı bilgi yani uzmanlaşma da arttı. Fakat binlerce yıl boyunca madenciliğin temel alanını demir ve bakır oluşturdu ve hem kullanım şekli hem de konu hakkındaki gerçek bilgi çok düşük seviyede kaldı. Diğer metaller daha çok süs eşyası, altın, gümüş gibi değerli madenlerdi. Ayrıca madencilik bu uzun yıllar boyunca sadece açık alanlarda yapıldı. Çünkü toprağın derinliklerine inmek teknik açıdan pek mümkün değildi. 14. yüzyıldan itibaren özellikle askeri alandaki demir ihtiyacı yüzünden madenciliğe baskı giderek arttı ve farklı yöntemlerin keşfi kaçınılmaz oldu. Binlerce yıl önce keşfedilip kullanılmaya başlanmış olan demirin, uzun yıllar boyunca neredeyse aynı amaçlar için tüketildiğini görüyoruz. Çünkü bir sonraki adım için “kompleks mekanizmalara” ihtiyaç vardı.

Mekanizma, özellikle belli bir amacı yerine getirmek için tasarlanmış ve şekillendirilmiş parçaların bir araya gelmesinden oluşan sistemdir. Tahmin edilebileceği gibi belli amaca yönelik düzenekler de insanlık tarihi kadar eskidir. Ancak büyük çoğunluğu verimlilikten ve mükemmellikten oldukça uzaktır. Kompleks mekanizmalar ise, çok daha karışık görevleri yerine getirebileceği beklentisiyle ortaya çıkmıştır. Kompleks mekanizmaların keşfi matematik, fizik, jeoloji, madencilik, metal işleme gibi birçok konunun ortaklaşa hareketi ile mümkündü. Bugün bunların farklı kombinasyonları hakkında üniversitelerde bölümler bile bulunmaktadır. Bu uzmanlık dallarına temel mühendislik bölümleri denir. Binlerce yıldır aynı şekilde işlenen demirin daha detaylı incelenmesi ve farklı amaçlar için kullanılması ancak bilim insanlarının geliştirdiği teoriler sayesinde gerçekleşecekti. Öte yandan kompleks bir mekanizmanın kurulabilmesi ve devamlılığının sağlanabilmesi için sağlam bir altyapıya ihtiyaç vardı.

Şimdiki anlamda ilk diyebileceğimiz üniversiteler, 11. yüzyıldan itibaren tarih sahnesinde yer almaya başlamıştır. Tek bir bilim insanının veya mucidin verdiği bir fikirle bile kazanılan savaşlar hep olmuştur. Sadece savaş alanında değil, tüm hayatı çevreleyen konularda da bilim kendini gitgide hissettirmeye başladı. Her şeyin teorisi kadar genel olmasa da, tüm bilim dallarında temel alınacak genel teori ve kanunlara ihtiyaç vardır. Tıpkı mükemmel makinelerin mükemmel teorilere ihtiyacı olduğu gibi. Bu mekanizmaların kullanılmasıyla üretim daha da kolaylaşıp hızlandı. Çünkü oldukça kompleks görevleri yerine getirecek sistemler artık istendiği an emir altındaydı. Üstelik bu mekanizmalar işlerini yaparken insanlar gibi mızmızlanmıyordu da. Böylelikle makine diyemesek de hayat kurtaran ve hayatı kolaylaştıran teknikler sürekli olarak artan bir şekilde insanların hayatına girmeye başladı.

Ancak tüm kullanılan bu tekniklere ve mekanizmalara rağmen, her şeyin başında yine insanlar vardı. Bu mekanizmalar, istenilen görevi yerine getirebilmeleri için insan kontrolüne muhtaçtı ve 18. yüzyıldan önce de makineler tarih sahnesine çıkamayacaktı…

Sonraki

Yazar: Hamdi Güzeliş

Makine Mühendisi. Dağların, newage müziğin ve bilimkurgunun uzun yıllardır tutkunu. "Turk Seti Team" üyesi.

İlginizi Çekebilir

bilimkurgu 2025

Henüz Okumayanların 2025’te Okuması Gereken Bilimkurgu Kitapları

Bilimkurgu, yalnızca uzak gezegenler ve gelişmiş teknolojilerden ibaret değildir; insan doğasını, toplumsal yapıları ve olasılıklar …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin