Dune, çok ustaca kurgulanmış sentagması, olay ve entrikalarıyla tam anlamıyla bir serüven zinciridir. Olay örgüsünde yer alan farklı kültür ve inançtan toplumlar, yönetici sınıfın kendi içinde bölünmüş olarak güç kavgasına girmesi, ticareti elinde tutan kesimlerin çeşitli kabileler arasındaki çelişkileri fırsat bilerek bu çekişmeden yarar ummaları ve hepsinin orta yerinde dinsel yapılanmadan kaynaklanan tarikatların her şeye yön verme çabası ustaca yerli yerine oturtulmuştur. Olayların, insanların ve olguların birbirleriyle çelişik konumlara yerleştirilmeleri, tüm bunların birbirlerinden etkilenimleri göz önüne alındığında, serinin son derece başarılı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Tartışılması gereken tek şey ise bir batılı yazarın, egzotik Orta Doğu halklarının farklı özellikler gösteren ayrımlarını uzayın bir köşesinde sentez olarak kullanmasıdır.
Fremenler‘i bedeviler, Uzay Loncası‘nı sömürgeci/tekelci sermaye gücü ve melanj‘ı da şimdinin petrolü olarak düşünürsek, karşımıza yabancısı olmadığımız kendi dünyamız çıkmaktadır. Zaten Dune, okunuşuyla Arap dilinde “Dünya” anlamına gelmektedir. Her şey, iktidarı elinde tutan güç odaklarının kendi iç çelişkilerini çözmek için entrikalara başvurmasıyla başlar. Olaylar, Dune gezegeninde elde edilen melanj gelirlerinden daha fazla pay kapmak isteyen imparator ailesi ile Harkonnen ve Atreides ailelerinin kavgasıyla gelişir. İmparator, Harkonnen’lerle gizli bir ittifak yaparak önce Dune gezegeninin yönetimini Atreidesler’e verir. Dük Leto‘nun, Baron Vladimir Harkonnen‘in ustaca düzenlediği bir planla güvenilir bir adamı tarafından öldürülmesi üzerine iktidar ve güç kavgası başlar. Ancak hesap edilmeyen şey, dinsel yapılanmaların da bu iktidar kavgasında yer alacaklarıdır.
Bunun dışında, Dune’nun yabani halkı Fremenler ise Bedevilere benzemekle beraber, Mısır’da köle olarak yaşayan Musevi halkını da çağrıştırmaktadır. Fremenler’in başrahibesi, Muad Dib (Muhammed olarak da okunabilir) olarak adlandırdıkları ve birtakım efsanevi izler buldukları Dük Leton’un oğlu Paul‘un, annesi Jessica‘ya “Biz Mısır halkıyız. Sünni atalarımız Nilotic Al-Ourouba’dan kaçtığından bu yana bozgunu ve ölümü biliriz: Halkımız yok olmasın diye görevi gençler devralacak,” derken, Musa‘nın Yahudi halkını Mısır‘dan çıkararak kırk yıl Filistin çöllerinde dolaştırıp her türlü doğa koşullarına dayanıklı, savaşçı bir kuşak yetiştirmesi gibi, Paul Muad Dib de Fremenler’i savaşçı olarak yetiştirir. Halkı, Dune’un tek ürünü olan Bahar‘ı özgürce satabilmek ve gezegeni yaşanılır kılmak için mücadeleye hazırlar. Ancak bu o kadar da kolay değildir.
Muad Dib‘in geliştirdiği yeni din, İslami esaslara dayanmaktadır. Muhammed‘in Arabistan’daki dağınık kabileleri bir devlet çatısı altında birleştirmek için geliştirdiği İslam dini, bu kez uzayın bir başka köşesinde Fremenler’in var olma mücadelesine koşulacaktır. Bu yeni dinde kadınlara olan bakış ise hiç değişmeden alınacaktır. Örneğin Bakara Suresi’nin 223. ayetinin bir benzerini kitapta olduğu gibi görmek mümkündür. “Kadın senin tarlandır: O halde tarlana git ve onu sür.” Bir başka İslami motif ise namazı tanımlayan cümle: “… Jessica, avuçlarını yanaklarına koydu, duyguları yatıştıran ve zihni arındıran ritüel solumayı uygulamaya başladı; ardından vücudu zihnin isteklerine hazırlayan ibadet egzersizi için belini kırarak öne doğru eğildi…” (581. sayfa)
Melanjın dağıtımını elinde bulundurma mücadelesi veren iki feodal kabile olan Atreides ve Harkonnen’ler, Arap Yarımadası’nda yaşayan iki kabileyi çağrıştırır: Kureyş Kabilesi içinde iktidar mücadelesi veren Haşimiler ile Şems ailelerini. Her iki aile, kutsal tapınak Kabe‘ye yakın olan Mekke’de hacı olmaya gelenlerin su ihtiyaçlarını karşılamakta rekabet halindedirler. Diğer yandan bir süre Mekke’de egemen güç olan Haşimiler’in lideri Abdül-Muttalib’in ve onun torunu Muhammed’in roman kahramanı Muad Dib adıyla benzerliği, seriyi ilginç kılan unsurların başında gelmektedir.
Hazırlayan: Mustafa Yelkenli