sok dalgasi suvarisi kapak

Geleceği Yazmak: Şok Dalgası Süvarisi

“Dünya bir tek iletişim ağına bağlı ve her şey bu ağ üzerinde… İstisnasız her şey, ticaret, eğitim, yönetim, hatta aşk ve din bile bu ağda olup bitiyor. Ve “net”in kapılarını ellerinde tutanlar, gerçek iktidarı da ellerinde tutuyorlar. Nick Haflinger bu düzenin tekerine sokulmuş bir çomak; düzenle uzlaşmayı reddeden, ebedi bir kaçak olarak yaşamayı seçen bir bilgisayar dahisi. Düzen sonunda kendisini “yakalamaya” karar verince, Haflinger’in yapabileceği tek bir şey kalıyor: Durumu tersine çevirip av değil avcı olmak…”

Şok Dalgası Süvarisi ya da özgün adıyla The Shockwave Rider, distopik anlatı türünün en bilinen ve en yetkin örneklerinden. Yazarı John Brunner ise yirminci yüzyıl bilimkurgu edebiyatın en dikkat çeken isimlerinden. İngiliz olmasına rağmen Amerikan bilimkurgu edebiyatına yakın bir üslup benimsemiş ve bu doğrultuda eserler üretmiştir. Kariyerinin ilk yıllarında uzay operası türünde eserler veren yazar, ilerleyen yıllarda toplumsal konuları ele almaya başlar. 1968-72 yılları arasında yazdığı üç roman, Stand Up Zanzibar, The Jagged Orbit ve The Sheep Look Up’ın devamı olan Şok Dalgası Süvarisi de distopya türü olarak serinin son halkasıdır. Aynı zamanda siberpunk türünün de atası kabul edilen yapıt, diğer üç roman gibi artan nüfusa ve çevre kirliliğine bağlı değişen sosyopolitik düzeni konu alır. Karanlık bir gelecek kurgusuyla yaşanması muhtemel felaketlere dair önemli mesajlar verir. 1999 yılında Metis Bilimkurgu Serisi’nin yirmi yedinci eseri olarak yerli bilimkurgu okurunun beğenisine sunulur.

Bilimkurgu edebiyatının önemi geçmiş yerine gelecekle ilgilenmesinden dolayıdır, denilir. Ancak burada gelecekten kasıt nedir üzerinde durmazsak anlam belirsiz kalacak. Bahsi geçen gelecek illaki zaman çizgisinde ileri bir tarihe karşılık gelmez. Örneğin Jack London’ın Ademden Önce’si yazıldığı tarihten binlerce yıl öncesini konu edinir. Burada dikkat edilmesi gereken okura sunulan yolculuğun mahiyetidir. O günün şartlarını anlatırken bilimsel argümanlarla yaşamsal akışı bir araya getirme gayesi görülür. Böylece anlatının içeriği kendine özgü bir hale bürünür. Distopik anlatılar özelindeyse 1984 gibi fi tarihinden kalma seneler mevzu ediliyor görünse de, aslında değinilen noktalar tarihten münezzeh niteliğe sahiptir. Nitekim Zamyatin’in Biz’i 1920 yılında yazılmasına rağmen, bugün geçerliliğini insanın gerçeğine değinmesi sebebiyle korur. Yönetme arzusu, özgürlük mücadelesi, refah arayışı ve daha birçok başka etken, tarihler hatta gezegenler değişse de insanın olduğu her yerde karşımıza çıkmaktadır. Haliyle anlatılar da bu bağlamda güncelliğini korumakta.

Alvin Toffler, 1970 yılında Future Shock (Gelecek Şoku) adlı bir eser yayımlar. Bu eser oldukça popüler hale gelir ve çok satanlar listesine girer. Toffler, eserinde geleceğe dair önemli öngörülerde bulunur. Ona göre değişim kaçınılmazdır ve her insan bu değişime farklı biçimde tepki verecektir; neslin devamını da zaten bu verilen tepkiler belirleyecek, seçilim yalnızca uyumlu olanın parlak bir yaşama sahip olmasını sağlayacaktır. Bahsettiği gelecek bugün yaşadığımız günlerdir. Bu bile bilimkurgunun önemini yeterince göstermekte. Teknolojinin hayatlarımızı değiştireceğiyle ilgili sözleri, insanın metayla kuracağı ilişki bağlamında çıkarımları ilham verici. Ki Brunner da bütün bunlardan esinlendiğini doğrudan kendisi, eserinin başında belirtir.

“Hepimizin ister istemez azledildiği o yabancı ülkenin, yani geleceğin çeşitli yönlerini kurgusal terimlerle tanımlamaya çalışan benim gibi insanlar, tahminlerimizi bir boşlukta yürütmeyiz. Hepimiz çoğunlukla –ve bu örnekte ben özellikle– yarının sınırsız olasılıklarını daha işlevsel bir amaçla araştıranlara çok şey borçluyuzdur… Bu amaçlardan biri de, çocuklarımıza bir gün bizimkinden daha fazla hayal gücü ve öngörüyle dolu bir dünya kalması gibi zayıf fakat güzel bir umut mesela. Şok Dalgası Süvarisi’nin “senaryosu” (yeni moda bir klişe kullanayım) Alvin Toffler’in tahrik edici çalışması Gelecek Şoku’ndan esinlenmiştir, dolayısıyla ona teşekkür borçluyum.”

Bununla birlikte Şok Dalgası Süvarisi, Brunner’ın da öngörü yeteneğinin ne denli yetkin olduğunun kanıtı. Yazar bu romanı 1974 yılında yazmış olmasına karşın, bugün kullandığımız pek çok teknolojik aracı tam isabetle tahmin etmeyi başarmıştır. İnternet, görüntülü telefon, solucan virüsler, 3D televizyon ve cep telefonu gibi… Bu teknolojik araçların ele alınmasındaki en önemli nokta ise kullanımlarının bugünün şartlarına yakın bir noktada durması. Romanda meşhur San Francisco körfezinde gerçekleşen bir deprem bütün toplumsal dengeleri değiştirmiştir. Şehirler parçalanmış, farklı yerleşim bölgeleri ortaya çıkmıştır. Devlet de bu kaos ortamında güvenliği ve düzeni sağlamak adına özgürlüğü ortadan kaldırarak merkezi bir izleme ağı kurmuştur. Bütün elektronik araçlar takip edilmekte, herkesin hareketleri kayıt altına alınmaktadır. Fakat bu bahsi geçen “herkes”in dışında kalan küçük seçkin zümreye mensup olanlar ise istedikleri gibi yaşayabilmektedir. Bu da çelişkiyi fark eden ilk kişinin, anakarakterin sistem içinde sistemi yıkma çabasını ortaya çıkarmıştır.

Baş karakterin gözünden bizlere adım adım yeni dünyayı tanıtan yazar, hem toplum hem de birey mühendisliği konuları üzerinden romanın omurgasını inşa eder. Belirsizlik ve güvensizlik her türlü eylemin kabul edilebildiği karanlık, kötücül bir ortam oluşturmuştur. Siberpunk türüne ilham veren yönü de budur. Teknolojik araçlar her şeyin merkezine yerleşmiş ama çılgınlık derecesinde kontrolsüz bir kullanım söz konusu. Hayatın her yerinde olmaları ilk başta olumlu görünse de, bugün bizlerin de anlamsızca şikayet ettiğimiz gizlilik konusu epeydir ortadan kalkmış durumda. Tüketimle tükenen devasa bir insan topluluğu tek bir veri ağına bağlanmış ve bu ağın direktiflerine göre yaşamakta. Devletler ve üst düzey şirketler de bu bağlılığa güvenerek bilhassa çocukları genetikleriyle oynanan birer kukla haline getirmiş, toplumu istekleri doğrultusunda şekillendirmiş. Halbuki internet bizleri yakınlaştıracak ve mesafeleri kaldıracaktı; güvenliğimiz de emin ellerdeydi, değil mi? Ama Latin ozan Decimus Iunius Iuvenalis’in dediği gibi, “Quis Custodiet İpsos Custodes?(Koruyuculardan kim koruyacak?)

John Brunner (1934-1995)

Romanda bahsi geçen solucan virüslerin bütün verileri bir anda ele geçirebilmesi; onlar yapmasa bile devasa şirketlerin elinde oyuncak halini alması epey tanıdık değil mi? O okumadan onayladığımız metinler, Siri’ye söylediklerimiz ve sosyal medyada öğrendiklerimiz ne kadar güvenilir ve bizi ne denli etkiliyor? Sahte haberin gerçeğinden altı kat hızlı yayıldığı ortada. İnternet, telefon, virüs, kişisel veri, genetik mühendislik ve daha birçok noktayı son derece akıllıca öngörmesi, bunlara dair tespitleri ve yaklaşımıyla John Brunner dehasını şahane biçimde ortaya koyuyor. Umarız ki baskısı tükenen Şok Dalgası süvarisi yeniden basılır ve diğer eserleri de Türkçeye çevrilir. Böylece yerli okur bilimkurgunun mahiyetini ve kıymetini bilme şansına erişerek türe hak ettiği ilgiyi gösterir.

Yazar: Emre Bozkuş

ben bir şarkıyım/atlas denizlerinden geldim/önümde dalgalar vardı/arkamda dalgalar/dalgalar bitince/ben de biterim

İlginizi Çekebilir

3 cisim problemi

Çin, Batı ve 3 Cisim Problemi

Trisolaris‘in zeki canlıları büyük bir problemle karşı karşıya: Gezegenleri, üç yıldızın etrafında kararlı olmayan bir …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et