frank herbert roportaj

Kayıp Röportaj #1: Frank Herbert’tan Fütüristik Düşünceler

Daha önce hiç gün yüzüne çıkmayan bu sohbet, ilk olarak 1984 yılı ortalarında, tam da Dune filminin vizyona girdiği dönemde L. A. Reader’da yayımlandı. Röportajın hemen ardından, Şerpa rehberleriyle Himalayalar’a tırmanmaya giden Frank, sohbetimiz sırasında son Dune kitabının taslağını yeni tamamladığını ve başına bir şey gelmesi durumunda geri dönene kadar bir kopyasını avukatının kasasında sakladığını söyledi. Himalayalar’a giderken Frank’e hızla ilerlemekte olan kanser teşhisi kondu ve birkaç ay geçtikten sonra da hayatını kaybetti. Herbert ailesinden hiç kimsenin bu taslağı bilmediğini ve varlığının yakın zamanda keşfedildiğini öğrendim.

“Bir başlangıç, dengelerin doğruluğuna en büyük özenin gösterilmesi gereken zamandır. Bunu her Bene Gesserit rahibesi bilir. Bu yüzden, Muad’Dib’in hayatını incelemeye başlarken öncelikle onun yaşadığı dönemi göz önünde bulundurmaya özen gösterin: Padişah İmparator IV. Shaddam 57 yaşındayken doğmuştu. Özellikle de Muad’Dib’in yaşadığı yeri göz önünde bulundurun: Arrakis gezegenini. Caladan’da doğmuş ve hayatının ilk on beş yılını orada geçirmiş olması sizi yanıltmasın. Dune adıyla bilinen Arrakis gezegeni, sonsuza dek onun vatanıdır.”

1965’te, Analog Magazine‘de coşkuyla karşılanan tefrikasına rağmen 22 farklı yayıncı tarafından reddedildikten sonra, Frank Herbert’in Dune‘u ilk olarak otomobil tamir kılavuzlarıyla bilinen küçük bir yayınevi tarafından 2.000 kopyalık küçük bir baskıyla yayımlandı. Aynı yılın ilerleyen zamanlarında ciltsiz kitap hakları, telif ücreti ödememesiyle ünlenen bir kurgu yayıncısı tarafından satın alındı. Herbert’ın, anıtsal vizyonunun bu iki baskısından elde ettiği kazanç toplamda sadece 2.500 dolardı.

frank herbert

Yaklaşık 20 yıl sonra, Dune ve devam hikâyeleri çok satan kült klasikler hâline geldi, bu hikâyelerin başarıları Whole Earth Catalog‘daki müthiş bir dizi reklam ve sıkı hayranlarının coşkulu propagandasıyla da desteklendi. Dune Tanrı İmparatoru adlı sıra dışı bir isme sahip dördüncü kitap, New York Times’ın en çok satanlar listesinde kalıcı olarak yer almış gibi görünüyordu ve serinin beşinci kitabı olan Dune Sapkınları da listeye girmekte zorlanmadı. David Lynch’in Dune uyarlaması ise kendi dönemi için yapılmış en pahalı filmlerden biri oldu.

Dune serisi, geleneksel bilimkurgu öğelerini – süper insan, galaktik entrika, uzaylı ekolojisi, iyi ile kötü arasındaki panoramik savaşlar gibi unsurları, – Bilimkurgu Ansiklopedisi‘nin “karmaşık entelektüel söylem ve gerçekten geliştirilmiş kavramlar” olarak adlandırdığı şeylerle harmanlıyor. Çalışmalarındaki ortak tema, evrimin bir uzantısı olarak doğal seçilimin en uç ortamlarda gelişebilen insansıların ortaya çıkması olarak görülebilir. Herbert, Washington eyaletinde büyüdü, eğitim gördü ve tam zamanlı bir romancı olmadan önce Kuzeybatı’daki gazeteler için muhabir ve fotoğrafçı olarak yirmi yıl çalıştı. 35 mm kamera kullanan ilk foto muhabirlerinden biriydi. O zamandan beri sayısız ada ve beş kıtayı seyahat ederek büyük bir gezgin oldu. Bir sonraki planı, birkaç Şerpa ile Everest Dağı’nı çevreleyen araziyi keşfetmek ve o yüksek rakımlı bölgedeki Doğu/Batı kültür çatışmasını belgelemekti.

Bu röportaj yapıldığında, Manhattan Beach Sahili’ndeki havadar dairesine yerleşmişti. Son teknoloji müzik seti, büyük ve düzenli bir oturma odasına sahipti. Görünürde hiç kitap yoktu. Herbert, Jack Albertson’ın temiz tıraşlı o yakışıklı hâline benziyordu ve tozlu ceket portresinden hatırlayacağınızdan çok daha zayıftı. Röportajdan önce ve sonra, en son kamera ekipmanlarından küçük uçakları kullanmanın inceliklerine kadar çeşitli konularda akıcı bir şekilde sohbet ettik ve röportaj yapmaktan gerçekten memnun görünüyordu.

Jean Marie Stine

frankherbert

JMS: Dune en çok beğenilen, başarılı ve birçok açıdan en kişisel kitabınız. Film versiyonuna çok eleştirel bir gözle yaklaşmış olmalısınız. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Filmi izleyip kitabı okumamış olan bazı kişilerin kafası biraz karışık durumda. Bunların yaklaşık yüzde 20’si hikâyeden soğuyup uzaklaşıyor. Diğerleri, “Bir şeyi kaçırdım. Geri dönüp tekrar izleyeceğim veya kitabı okuyacağım,” diyor. Ama ben sadece kitabı satmaya odaklanmak istemiyorum. Bu harika bir film ve David, gerçekten harika bir iş çıkarmış. Görsel ve dokusal olarak harika. Sürekli film karelerini dondurmak ve “Bunu duvarımda istiyorum, şunu ve şunu da istiyorum,” diyorum. David bir ressam; yapım tasarımcısı olarak Tony Masters’i sette bulunduruyordu. Görsel metafor seçimleri gerçekten muhteşem. Rokoko Rönesans arka plan sanatı fikri ile Orta Çağ feodal toplumunu yeniden yarattı.

Peki Rönesans sanatı Batılı izleyicilere ne anlatıyor? Feodal diyor, değil mi? Bunu belirtmenize bile gerek yok. Bir çekimle iki saniyede yarattığı etkiyi kağıt üzerinde yaratmam için sayfalarca ifade etmem gerekti. Bu filmin yapılabilmesinin tek yolu, çok para harcamalarıydı. Bu konuda gerçekçi olmak gerekirse, tüm sinemalarda gösterebilecekleri bir film yaratmaları gerekiyordu. Bu da filmi kesmek zorunda oldukları anlamına geliyordu. Neyse ki, yaklaşık beş saatlik filmimiz var. Aslında, ekranımızda olduğu kadar kurgu odasında da bir o kadar filmimiz var. Herkesin kitaptan kaçırdığı tüm sahneler orada. Bu yüzden şu anda TV için, üç veya dört yıl sonrası için esasen filmin kesilmemiş versiyonu olan bir mini dizi yapmayı tartışıyoruz.

JMS: İlk Dune kitabı (filmin senaryosuna konu olan kitap) tek başına ele alındığında, iyi adamlar ile kötü adamlar arasında oldukça basit bir mesele gibi görünüyor ve sonunda iyi adamlar kazanıyor. Ancak ikinci kitaba ilk kitapta okuyucuyu yönlendirdiğiniz bir dizi varsayımı sorgulayarak başlıyorsunuz ve ilk kitapta görünenden çok daha karmaşık ve anlamlı bir tasarım ortaya koyuyorsunuz.

HERBERT: İlk üç kitap kafamda tek bir kitaptı. İlkini tamamlamadan önce ikinci romanın bazı kısımlarını yazdım. Aslında ilk romanın son bölümlerini hikâyeyi bitirmeden önce kaleme aldım. Ardından gelen iki romanı da biraz daha geliştirdim çünkü aklıma yeni fikirler geldi. Ancak üçüncü romanı tamamladığımda tüm hikâyenin bittiğini düşünüyordum. Bir teorim vardı: Karizmatik liderler – illa Mesih değiller ama Mesihler de dâhil – toplumlarda büyük çalkantılar yaratma eğilimindeler çünkü etraflarında güç merkezleri oluşturuyorlar. Lider olarak bu güç merkezlerini elde ettiğinizde kahramanın ne kadar saf ve iyi olduğu hiç önemli değildir.

Bu bir güç yapısı yaratıyor ve bir mıknatıs gibi etrafındaki her şeyi kendine çekiyor. Tıpkı tüm büyük ve küçük dinlerde olduğu gibi. Lider adına yapılan şeyler, düşünmeden, sorgulamadan takip eden üyeler tarafından büyütülüyor ve sonunda Guyana’da zehirli Kool-Aid içiyorsunuz. Bu yüzden karizmatik bir lider (romanın ve filmin kahramanı Paul Muad-Dib) yaratmak istedim, tüm doğru nedenlerle takip edeceğiniz bir Mesih. Halkına sadık, onurlu ve arkadaşlarına karşı dürüst. Kase’yi arayan prens dâhil aklınıza gelebilecek her özellik o karakterde mevcut; onu doğrudan Camelot’a kadar takip edebilirsiniz. Ve onun etrafında büyüyen bir güç yapısı var; ikinci kitapta uğraştığımız şey bu. Bu birçok insanı sarstı. Bir güç yapısı yarattı. Bunu sadece orada bulunarak yaptı.

Kaynak: Future-Past Editions

Yazar: Hamdi Güzeliş

Makine Mühendisi. Dağların, newage müziğin ve bilimkurgunun uzun yıllardır tutkunu. "Turk Seti Team" üyesi.

İlginizi Çekebilir

Camille Flammarion

Bir Gökbilimci ve Yazar: Camille Flammarion

Nicolas Camille Flammarion (26 Şubat 1842 – 3 Haziran 1925), Fransız astronom olmasının yanı sıra …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin