Jon Favreau, Roy Choi ile mutfak tezgâhına eğilip ekşi mayalı başlangıç yemeği hakkında entelektüel bir tartışmaya girmediği zamanlarda dünyanın en büyük film stüdyosu için 200 milyon dolarlık prodüksiyona öncülük ediyor. Daha önce Aslan Kral’ı çekmeye söz verdiği için Mandalorian’ın ilk sezonunda yer almayan Favreau, gösterinin daha büyük, daha cesur ve tatmin edici ikinci sezonunda yönetmen koltuğuna ilk kez yerleşti. Dizinin ikinci sezonu, birinci sezonun kaldığı yerden hikâyeyi sürdürüyor. Bu sezonun birkaç bölümü dışında tamamı Favreau tarafından yazıldı. Pedro Pascal‘ın canlandırdığı Din Djarin, halkıyla yeniden bir araya gelme ve Çocuğu galaksinin kötülüklerinden koruma görevine devam ediyor.
Her bölüm aynı temel yapıyla yazılmış; Mando ya bir kişiye eşlik ediyor ya da bir McGuffin‘i koruyor. Bunu yapabilmek için de ana görevi ekseninde, daha küçük bir misyonu yerine getiriyor. Mando, ikinci sezonda adının Grogu olduğunu öğrendiğimiz Çocuk ile maceradan maceraya atılıyor ve bu sırada, Yıldız Savaşları evreninden eski ve yeni birçok renkli karakterle tanışıyoruz. Boba Fett, Ahsoka Tano ve Bo Katan gibi önemli karakterlerin hikayeye dahil oluşu Yıldız Savaşları hayranlarını bir hayli heyecanlandırdı.
Son dramatik facia The Rise of Skywalker’ın aksine The Mandalorian, Yıldız Savaşları nostaljisini seriyle uyumsuz değil, tam aksine iç rahatlatıcı bir incelikle işliyor. Favreau, hayranlara verilebilecek en büyük hediyenin anıları uyandırmaktan geçtiğinin farkında. The Mandalorian, George Lucas‘ın temel güzelliğini aktaran bir zarafete ve anakarakterin dünya görüşüyle biçimlenen hikaye anlatma disipline fazlasıyla sahip. Bu sayede yapım, Yıldız Savaşları serisinin en güzel örneklerinden biri haline geliyor. İkinci sezonun en ilginç temalarından biri de din ya da daha spesifik olarak kökten dincilik. Bu niteliği ile serinin özündeki maneviyatı kucaklamaktan korkmadığı açıkça görülüyor.
Dizinin önceki sezonunda Mandaloryanlar’ın miğferlerini çıkardıklarını gördük, ancak Mando bu konuda her zaman çok katıydı. Bu sezon ise Mando, Mezhep’e (The Creed) olan aşırı bağlılıkları nedeniyle dışlanmış dini fanatiklerden oluşan ve Nöbetçiler (The Watch) olarak bilinen bir grupla tanışıyor. Mando’nun kaskı temelde onun başörtüsüdür. Keşiş gibi kutsal yazıtlara bağlılığını ve görevini tamamlarken samuray benzeri kararlılığını düşünürseniz, bu büyüleyici.
Dizinin ikinci sezonunda Sergio Leone ve Akira Kurosawa’ya saygı duruşu iyice belirginleşiyor. Bu görsel incelik, özellikle beşinci bölüm The Jedi‘da daha da ortaya çıkıyor. Serinin kıdemli üyesi ve Lucas’ın padawanı Dave Filoni tarafından yazılıp yönetilen bu bölüm, muhteşem bir kompozisyon ve sahneleme örneği sunuyor. Aynı zamanda Rosario Dawson’ın canlandırıldığı, Anakin Skywalker’ın eski çırağı Ahsoka Tano’yu merkezine alan gelecek bir Yıldız Savaşları uyarlamasının da işaretini veriyor gibi. Tek mekanda geçen Jedi adlı bu bölüm, yan hikaye olmasına rağmen içeriğindeki zenginliği, zarif samimiyeti ve epik kapsamı ile tam bir Yıldız Savaşları öyküsü.
Birinci sezonda ön hazırlıkları tamamlanan yapıma, bu sezonda daha fazla bütçe ayrıldığı açık. Öyle ki, çekim tekniği bakımından The Mandalorian ile bir Star Wars filmi arasında öyle ahım şahım fark yok. Örneğin Favreau’nun açılış bölümünün sonundaki genişletilmiş aksiyon sahnesi dudak uçuklatan cinsten. Krayt Ejderhası ile savaş sırasında ekranın IMAX oranı genişliyor. Favreau ve görüntü yönetmeni Matthew Jensen (Wonder Woman), söz konusu sekansı gerçekten de IMAX ile çekmiş olabilir.
Elbette dizinin, sonradan döndüğü yanlışları da yok değil. Aksiyon sahnelerinin öne çıkması, sezon boyunca yansıtılan bir fikirdi ve Favreau’nun, altıncı bölümü yöneten arkadaşı Robert Rodriguez‘e atadığı bir görevdi. Rodriguez’in, verdiği bir röportajda Favreau’nun Trajedi (The Tragedy) adlı bölüm için yazdığı senaryonun sadece 19 sayfa olduğunu kabul etmesi sürpriz sayılmaz. Başlangıçta niyetlerinin diziyi aksiyon sahneleriyle doldurmak olduğu çok açık. Neyse ki bu anlatı yavanlığı, Rick Famuyiwa tarafından yazılan ve yönetilen İnanan (The Believer) adlı yedinci bölümde bir kenara bırakılıyor ve dizi hemen her bölümde aksiyon dengesini korumaya özellikle dikkat ediyor.
Öte yandan The Mandalorian, Star Wars’un uzay westerni kökenlerini ve Lucas’ın ilham aldığı Doğu felsefesini yansıtmada oldukça hünerli ve bu da dizinin Star Wars evrenine uyumunu kusursuz hale getiriyor. Kısacası dizimiz, ikinci sezonuyla da kariyerlerinin zirvesindeki yapımcı ve yönetmenleri tarafından incelikle işlenmiş muhteşem bir görsel şölen olmaya devam ediyor.
Hazırlayan: Özlem G. | Kaynak