En ilham verici bilimkurgu hikayelerinden biri olarak kabul edilen Dune, aynı zamanda en çok satan bilimkurgu klasikleri arasına girmiştir. Hem Hugo hem de Nebula ödülü kazanmış az sayıda eserden biridir. Okumamış olsa bile adını duymayan bir bilimkurgu hayranı adeta yoktur. Tüm bu özelliklerine rağmen, popüler kültürde kimi replikler dışında pek varlığı gözükmez. Ama yakında bu durum tersine dönebilir. Arrival ve Blade Runner 2049 filmlerinden tanıdığımız Denis Villeneuve, yeni çekilecek Dune filmi için yönetmen koltuğuna oturacak. Hatta birkaç hafta önce bilimkurgu hayranları arasında ufak çaplı tartışma başlatan bir laf bile ortaya attı:
“Dune filmi yetişkinlerin Star Wars’u olacak. Bu filmi çekmek büyük zorluklar içeriyor, çünkü çoğu Star Wars fikri doğrudan Dune ile alakalı. En çok istediğim şey önceden izlemediğim bir Star Wars filmi çekmek. Bu özelliğinden dolayı filmin yetişkinler için bir Star Wars olacağına inanıyorum.”
George Lucas‘ın Dune’dan büyük ölçüde etkilendiği doğrudur. Star Wars‘ta da çöl gezegeni, mistik güçler, dini topluluklar ve kötü bir imparatorluk vardır. Ama bu iki klasik eseri bu şekilde karşılaştırmak biraz haksızlık olur. Star Wars sadece Dune’dan değil başka eserlerden de etkilenmiştir. Flash Gordon, Akira Kurosawa, Star Trek, Kelt folklörü, Valerian çizgi romanları, Leni Riefenstahl’ın Triumph of the Will eseri bunlardan bazılarıdır. Bununla beraber Dune, kendi ayakları üzerinde duran bir başyapıttır. Bir nevi bilimkurgu için Yüzüklerin Efendisi’dir…
Peki Dune bize anlatıyor?
Dune, resmi adı Arrakis olan bir çöl gezegenidir. Yerel halkı, cesur ve korkusuz göçebe insanlardan oluşan Fremenler‘dir. Boyutları neredeyse ufak çaplı bir uzay gemisini bulan dev kum solucanları bu gezegende yaşar ve Fremenler bu devasa yaratıkları rahatlıkça “sürebilirler”. Bu çöl gezegeninde su o kadar az ve değerlidir ki, birinin ardından göz yaşı dökmek büyük bir tabu olarak görülür. Bu özelliklerinin yanı sıra, Dune evrensel imparatorluğun adeta anahtarıdır. Solucanlar tarafından üretilen bahar sadece bu gezegende bulunur. Bu bahar kullanıcısının ömrünü uzatır ve intergalaktik ulaşımda kilit rol oynayan navigatorlerin uzayı güvenli bir şekilde bükmesini sağlar. Romanın ana konusu, Atraides Hanedanından genç Paul Atreides‘in hikayesidir. Bilinen evrenin hakimi Padişah-İmparator Shaddam IV Corrino, uzun süredir Harkonnen Hanedanının elinde olan Arrakis’i, Atreides Hanedanlığına verir. Hikayenin geri kalanında ise çeşitli seviyelerde politik entrika, din, ekoloji ve insanlık üzerine çok boyutlu olaylar anlatılır. Paul Atreides, kendini imparatorluk içindeki farklı fraksiyonların, gizli grupların, birbirlerine düşman hanedanlıkların bitmeyen mücadelesi içinde bulacaktır.
Solucanlar ile baharı, ejderha ve altınla değiştirirsek pekala bir fantezi hikayesi elde edebiliriz. Dune, hafif bilimkurgu olarak nitelendirilebilecek türde bir eserdir. Hikaye gereği teknolojik ekipmanlar neredeyse yok gibidir. Ne robot ne de bilgisayar vardır. Space opera olarak adlandırılsa bile, genelde insanlar üzerine odaklanır. Romandaki olaylardan çok uzun zaman önce insanlık makineler tarafından tutsak edilmiş ve uzun mücadeleler sonucunda özgürlüklerini kazanmıştır. Kurulan yeni evrende düşünen makineler tamamen yasaklanmış ve insan odaklı bir medeniyet kurulmuştur. Bu medeniyetin temel harçları din ve spiritüellik olmuş ve ana kahramanımızın rolünü alacağı düzenin ana temasını oluşturmuştur.
İlk yayımlandığında pek de fazla satış rakamı yakalayamayan Dune, yıllar geçtikçe insanların beğenisini kazanmayı başardı. Yazar ve bilimkurgu tarihçisi olan Adam Roberts, Bilimkurgu Tarihi adlı kitabında bu durumu şöyle açıklıyor:
“Yaban Diyarlardaki Yabancı ve Dune kitaplarının popülaritesi neredeyse fenomen denilecek seviyede, daha önce hiç bir bilimkurgu eseri bu kadar okunmamıştır. Yaban Diyarlardaki Yabancı, Dune ve Yüzüklerin Efendisi eserlerinin popüler olma sebeplerinden biri de üniversite öğrencileri tarafından tüketilmesidir. Öğrenciler, bu eserler içerisinde karşıt kültüre ait temalar ve hatta manifestolar keşfedebilmiştir. Bunun yanı sıra, Dune eserindeki mistisizm ve baharın aynı zamanda uyuşturucu özelliği olması gençlerin yaşantısında paralellik kurabilmiştir. Bu da eserin başarılı olmasında edebiyattan öte bir şeyler olduğunu gösteriyor.”
Denis Villeneuve’nun çekeceği Dune filmi ilk deneme değil. Dune önceden beyaz perdeye aktarıldı; hatta aktarılamamış, proje seviyesinde kalmış yapımlar da mevcut. İlk kez yönetmen Alejandro Jodorowsky beyaz perdeye aktarmaya çalışmıştır. Süresi on saat olarak planlanan bu filmde Salvador Dali İmparatoru oynayacak, diğer rollerde Mick Jagger ve Orson Welles yer alacak, tasarımlar H.R. Giger tarafından yapılacak, Pink Floyd ise müziği üstenecekti. Daha baştan lanetli olan bu proje sonunda rafa kaldırıldı. 1984 yılında Dune, modern Amerikan sinemasının rönesans adamı olarak bilinen Daivd Lynch tarafından çekildi. Film eleştirmenler ve halk tarafından sevilmedi, bunun doğal sonucu olarak gişede de başarı sağlayamadı. Denis Villeneuve’nun aşması gereken eşik çok da yüksek gözükmüyor, fakat beyaz perdeye aktarımının büyük zorluklar içerdiği de bir gerçek.
Denis Villeneuve’nun yeni Dune filmi çekeceği bilgisi hayranlar tarafından ilgiyle karşılandı. Ama herkes tatmin olmuş değil. Yazım öğretmeni, bilimkurgu eleştirmeni olan Damien G. Walter‘a göre, “Dune hikaye anlatımı açısından en yüksek seviyede bulunan bir roman. Hikayenin ve dünya anlatımının derinliği okuyucunun adeta içine işliyor. Arrival ve Blade Runner 2049 filmlerinin anlatımını beğenmedim, bundan dolayı Denis Villeneuve’nun Dune filmi için pek umutlu değilim. Ama Noah Hawley HBO için Dune çekerse işler değişir”.
Eğer önceden Dune’u okuduysanız, Arrakis’i tekrardan ziyaret etmek hafızanızı canlandırabilir. Çünkü her daim romanlar filmlerden daha iyi olacaktır. Eğer daha önceden okumadıysanız bile mutlaka okumakta yarar var, Denis Villeneuve’nun yeni filmi olacağı için değil, gelmiş geçmiş en iyi bilimkurgu yapıtlarından biri olduğu için…
Hazırlayan: Emre Karadeniz | Kaynak