Bilimkurgu ile müzik arasında çok geniş çaplı bir ilişki kurmak mümkün. Örneğin Black Metal. Bilimkurgu ile hiçbir alakası yokmuş gibi görünse de, ne kadar güzel bir uyum yaratabileceği insanı şaşırtıyor. Mesarthim grubunu buna örnek verebiliriz. Kozmik Black Metal diyebileceğimiz bir türü icra ediyorlar ve Ghost Condensate albümlerini odanızda dinlerseniz sıcaklık bir anda mutlak sıfıra düşecektir. Havayı meydana getiren moleküller kaybolacaktır. Bir bakmışsınız ki hiçbir şey yok. Yalnızca karanlık. Her şeyin başı ve sonu. Uzay. Bilimkurgu insan potansiyelini ele alır ve uzay bu potansiyelin ulaşabileceği en uç noktalardan biri. Daha uç bir nokta ise insanın kendi uzayı.
İnsanlık Jüpiter’in etrafına yayılsa da, Ceres yüzeyinde uzay sporu olimpiyatları gerçekleştirse de kendi uzayına hâlâ bir yabancı kalacaktır, aynı ölçekte biyolojik varlığını çevreleyen kozmosa da öyle. İnsanın yazgısında yabancılık var. Yirmi yıllık dostlar ötekinin gördüğü düşlerden bihaber ve ötekinin sesi yalnızca havanın titreşiminden ibaret. İnsan yabancı. Birbirine, kendine, her şeye. Bu trajik varlığın müzikal evrendeki en hoş yansımalarından biri darkwave olmalı. Darkwave 1970’lerin sonlarına doğru ortaya çıkmış bir müzik akımı. Romantik, karanlık ve biraz da fütürist bir tona sahip.
Darkwave’in kendisi aslında bir bilimkurgu sayılır. Elektronik bir müzik türü. 1980’lerin şafağında ortaya çıkmış. Bir alt kültürün yankısı. Fütürist, romantik ve alabildiğine karanlık. Soğuk synth, bass gitarın tedirgin ediciliği ve yer altı. Bu türün bilimkurgudaki yansıması uzay operası olmaz. İnsanların yıldızlara açılamadığı ve Dünya’ya kısılıp kaldıkları distopik bir gelecek. Yüksek teknolojili düşük yaşamlar. Bir siberpunk değil. Kessinlikle. Yüksek teknoloji ve düşük yaşam demek illa siberpunk demek değil. Darkwave bilimkurgu daha farklı, karanlık ve betonarme bir dünyada geçecektir. Siberpunk’ın vahşi kapitalizme olan eleştirisi yerine insanın trajik yönü ele alınabilir. Karanlık şehirler, yeraltı barları, yağmur, sis, şehrin ışıkları, uyuşturucu, bir komplo, belki bir virüs, belki hileli bir seçim, belki yalnızca sentetik bir insana duyulan zavallı aşk. Romantik, karanlık ve fütürist.
Darkwave hızlı bir tür değil. Dingin, biraz bıkmış ve de kederli. Öfkeli değil, yorgun. Çürüyen endüstriyel bir şehrin kıyısındaki zehirli deniz gibi. Yasaklanmış sahil şeritleri gibi. Dikenli tellerin ardında çürüyen nehirler gibi. Fabrika binaları gibi. Clan of Xymox‘dan Medusa‘yı dinleyin. Bu şarkı insanı yağmurun dindiği bir gecede, paslı antenler ve çer çöple kaplı bir çatıdan yıldızları seyrederken, insanlığın bir türlü inşa edemediği o Babil Kulesi’ne duyduğu gizli özlemle baş başa bırakabilir. Darkwave bilimkurgu çıplak, soyut ve gösterişten yoksun bir cyberpunk gibi olacaktır. Karmaşadan, hızdan, asabiyetten yoksun, kendiyle başbaşa, yalnız ve bıkkın.
Ancak gelecek vahşidir. İnsanlar hızla zamanı yok ediyorlar. Hız insandır. Bu yüzden bilimkurgu ile müziği eşleştirirken daha agresif bir türü ele alabiliriz. Belki aggrotech. Agresif ve süratli. Yine de tam bir siberpunk değil. Kızıl karanlık, bazen soğuk mavi, bazen alevler kusan askeri-endüstriyel komplekslerin gece rengi, laboratuvarlar, bazen sadece bir şekilde canavara dönüştürülmüş bir insanın çığlıkları. Gaz maskeleri, siberloxlar, solgun tenler, çökmekte olan organik kainat ve bunun yerini dolduran sentetik hayat… Hayatın kendine ait bir sesi var. Geceleyin, bazen bilgisayardan gelen teknolojik uğultuyu duyarsın. Kendi vücudunun çınlaması, uykusuzluk yahut gecenin içinden geçen yollardan aniden patlak veren bir fren sesi. Yırtılma. Sonra tekrar sessizlik. Daha koyu bir sessizlik. En nihayetinde yine bir yırtılma.
Bu karmaşık bir doğanın imal ettiği organik bir müzik ve bir noktaya kadar ilham verici. Belki de sadece böyle şeyleri algılayabilmek gerekli. İnsan algılarını eğitebilmeli. Bazen hızın, şiddetin, öfkenin ve patlamanın kudretli güzelliğinden bazen boş vermişliğin, unutmanın, kaybolmanın o karanlık lezzetine savrulmak gerekli. Bilimkurguda –punk ekleriyle biten onlarca akım var. Hepsi ya retrofütüristik ya da teknolojik bir senaryoyu ele alıyor. Müzikal akımlardan etkilenen bilimkurgu ise çok daha geniş bir perspektife sahiptir. Soyut bir manzara, insanın buradan elde edebileceği ilhamın sınırı yine kendisindedir. Algıları eğitmek gerekli. Şu dünyada o kadar fazla karmaşa ve engin bir kaos var ki tek bir tonda ses ve tek bir tonda koku duymak üzücü. Işığın farklı tonlarını, sesle olan kardeşliğini, hızını, yıkımını ve sonsuzluğunu görmek, onun müziğini işitmek varken bir karanlık pıhtısında uykuyu beklemek insanın acizliği.
Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade