Alan Mathison Turing, 23 Haziran 1912’de Londra’da dünyaya geldiğinde kimsenin tahmin edemeyeceği ölçüde büyük olaylar zincirini de başlatmış oldu. Gerek çalışma prensipleriyle gerekse de özel hayatıyla dikkatleri üzerine çeken Alan Turing, henüz altı yaşındayken bir dâhinin bakışlarına sahipti. Günümüzde bilgisayar biliminin kurucusu, kriptolog, matematikçi ve filozof gibi birçok isimle anılan Turing hakkında David Boyle’un kaleme aldığı “Alan Turing: Enigma’nın Şifresini Çözmek” isimli kitap, Zeplin Yayınevi imzası taşıyor. Kitabın akıcı çevirisi ise Rumeysa Nur Ercan’a ait.
Yakın tarihimizin belki de en önemli ve en zeki isimlerinden biri olan Turing’in 1954 yılındaki intiharı sonrasında adına dair fısıltılar hız kesmeden devam etmiştir. Bu bağlamda Davis Boyle’un biyografi niteliğindeki bu kitabı Turing’i ve dönemini etkili bir dille anlatmaya yardımcı oluyor. Kitap, 2013 yılında gerçekleşen “Alan Mathison Turing’in Kanunen Affı” konulu Lordlar Kamarası konuşma metinleri ile başlıyor. 2009 yılında Başbakan Gordon Brown’un özür niteliğinde ele alınan değerlendirmesi, dâhinin affına yönelik talepleri dindirememişken şimdi tüm dünyanın gözü önünde yaşanan itibar savaşını yeniden gündeme getiriyor.
Yine dönemin kanunları gereği suçlu bulunan binlerce kişinin sefalete sürüklenmesine neden olan “Labouchere Düzenlemesi” adıyla nam salmış ahlak bekçiliğinin en bilindik mağdurlarından biri Turing. Dört kişinin, dört dakikayla savunduğu bu düzenlemede toplamda 440 kelime kullanılmış ve 75000 kişi mağdur edilmiş. Gerekçe ise tüm zamanların en bilindik cümlesiyle özetlenmiş: “Erkekler arasındaki tüm terbiyeye aykırı tavırlar.” Eh tabii o dönem kadınlar arasında da eşcinselliğin yaygın olabileceği pek düşünülebilen bir durum olmadığından konu erkekler ile sınırlı tutulmuş.
Kitap, Turing hakkında çok ilginç bilgiler sunuyor. En dikkat çekeni ise Turing’in bir Disney filmi olan “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” (Snow White and the Seven Dwarfs) hakkındaki saplantılı ilgisi. Onun daima mantığa ve matematiğe güvendiğini aktaran Boyle, çocukluğu hakkında da az bilinen olaylara ulaşmayı başarmış. Örneğin Turing’in henüz bir çocukken rakamlara olan ilgisi ve kendi yarattığı kelimelerle dikkat çektiği anlatılıyor. İngilizce ve Latince gibi derslerde zorlanırken matematikte öğretmenlerinden daha iyi olması, onun büyük bir dahi olacağının da habercisi.
Turing’in bilinen en önemli ilişkisi ise 1928 yılında henüz 16 yaşındayken âşık olduğu Christopher Morcom ile yaşanmıştı. İki oğlanın büyük sözlerle ve yeminlerle başlattığı bu romantik yolculuk pek de uzun sürmezken, Turing bu yaşananları hiçbir zaman unutmayacak ve öldüğü güne kadar etkisinde kalacaktır. Dahi bilim insanı Turing gençlik yıllarında her ne kadar asosyal ve bireyci bir kişiliğe sahip olsa da, kitapta sol eğilimli gruplarla ve yayımlarla iletişim halinde olduğu anlatılıyor. Soyut matematiği keşfinden akademik başarılarına kadar ona dair her bir ayrıntıya yer veriliyor.
Kitabın ilerleyen sayfalarında Turing’in artık bir bilim insanı ve filozof sıfatlarını hak eden yaşantısı gözler önüne serilirken “bilgisayar” fikrinin filizlendiği fakülte yıllarına da ışık tutuluyor. Örüntü ve dokuma tezgâhı kavramları ile birlikte algoritma kavramını canlandırdığı bu dönemde, uzun uykusuz gecelerin ve yorgunlukla geçen günlerin ardından Turing hayalindeki makineyi tarif ediyor: Bu makine hesaplama yapabilmekte ve aynı zamanda bir algoritmayı uygulayabilmektedir…
“Muhakkak ki insan belleği sınırlıdır” diyen Turing’in çalkantılı hayatının ve farklı ülkelerdeki çalışmalarının da aktarıldığı kitapta, Avusturya doğumlu filozof, matematikçi Ludwig Wittgenstein ile yolları kesişmesine de vurgu yapılıyor. Dâhinin bilhassa makinelere dair Mantıksal Pozitivizm üzerine temellendirdiği fikirleri dikkat çekici. Kitabın en can alıcı tarafı ise Turing’in henüz yaratmadığı makine ile kendi benliğini özdeşleştirmesi ve “enigmalara” olan ilgisini ifade ediş şekli. Onun makineler ve zekâ konulu fikirleri halk nezdinde olduğu gibi birçok bilim çevresinde de şaşkınlığa neden olurken, beklenmedik bir anda “Turing Testi” adını alacak öngörüsünün doğuşuna şahitlik ediyoruz. Makineler, akıllı makineler ve biyolojinin arkasına gizlenmiş matematik onun düş dünyasının en önemli aktörleri.
“Elmayı karışıma daldır ve izin ver ölümcül uyku içine sızsın”
“Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” filminden ezberlediği bu sözleri sayısız kere tekrarlayan Turing, savaşın kol gezdiği yıllarda en çok aranan kod kırıcısı olarak nam salmıştı. O hayalini kurduğu makineye fiziksel dokunuşlarla yapılan düzenlemeleri kabul etmiyordu, onun yaratmak istediği emsalsiz makine, kendi kendine düzenlemeler yapabilen evrensel bir hesaplayıcı idi. Kitapta bu makine ile ilgili tüm süreçlerin anlaşılır bir dille aktarıldığını belirtmekte yarar var. Uzun mesafe koşucusu ve geçimsiz bilim insanı olarak akıllarda yer edinrn Turing’e hem meslektaşları hem de askeri çevre saygı duymak zorunda kalmıştı. Çünkü o denenmeyeni denemekte ve düşünülmeyeni düşünmekte hayli başarılıydı. Turing hakkında merak edilen her küçük ayrıntının samimi bir dil ile anlatıldığı bu küçük başucu kitabı, dâhinin intihara yürüdüğü dolambaçlı yolların sonunda akıllara kazınan ölümü hakkında da doyurucu bilgiler sunuyor. Rob Janoff’ın tasarladığı ve adeta şehir efsanesine dönüşmüş olan Apple logosunun ise gerçekte Alan Turng’le ilgisinin olmadığını belirten Boyle, kitabında bu logonun yaratılma sürecine de değiniyor.