Bugüne dek elde edilen veriler, hayat sıvımız kanın aslında ne denli karmaşık bir evrimsel sürecin ürünü olduğunu ortaya koyuyor. Hatta işin içine mutasyonların da girmesiyle bazı uç durumlar bile ortaya çıkabiliyor. Bunun en bilinen örneği ise hiç şüphesiz altın kan…
“Altın Kan” tabiri kulağa ilk başta bir sağlık turizmi modası gibi geliyor olabilir. Ancak bu sizi aldatmasın. Altın kan aslında RH-null, yani dünyanın en nadir kan grubuna verilen bir takma ad. Bu kan grubu o kadar nadir ki, bugüne kadar yalnızca 43 kişide rastlandı. Eğer bu az sayıda kişiden biriyseniz, acil bir durumda kan verecek birilerini bulmanız biraz zor olabilir! Hatta 1961 yılında Aborjin bir Avustralyalı kadında tespit edilene kadar, doktorlar bu kan grubuna sahip kişilerin daha doğmadan anne karnında öldüğünü düşünüyordu.
Peki, Rh-null grubunu bu kadar nadir yapan ve bu kan grubuyla yaşamayı bu kadar tehlikeli kılan şey ne?
İşin aslı, sekiz kan grubu kan sınıflandırılmasının epey basitleştirilmiş hâlidir. Esasen bu sekiz kan grubu pek çok farklı alt türe bölünebilir, bu da bizi antijen kombinasyonlarına bağlı olarak milyonlarca farklı kan grubuna götürür.
İşte çarşının karışmaya başladığı yer de burasıdır. RhD proteini, aslında sadece Rh sistemindeki olası 61 proteinden birini temsil eder. Kanda eğer bu 61 olası antijenin hiçbiri yoksa kan grubu Rh-null kabul edilir. Bu nedenle de nadir olmakla kalmaz, bu kana sahip kişiler yalnızca Rh sisteminde hiçbir antijeni olmayan kişilerden kan alabilir. Bu kan tipine altın kan denmesinin nedeni de budur, zira ihtiyaç duyan kişi için altından daha değerlidir.
Altın kan ilaç araştırmaları için çok önemli olsa da, bu kan grubuyla yaşamak bahsettiğimiz nedenlerden ötürü bir hayli zordur. Çünkü Rh-null kan tipine sahip bir kişi eğer kana ihtiyaç duyarsa, kan verebilecek birilerini bulması imkânsıza yakındır, üstelik kanın taşınması zor olduğundan dünyanın başka bir yerinden kendilerine kan ulaştırmak da pek mümkün değildir. Rh-null kan sahipleri, bilhassa kendileri için garanti olması açısından kan vermeye teşvik edilir, ancak bu kanı verebilecek kişilerin azlığı düşünüldüğünde, bir başkasının ihtiyacı için değerli kanlarını ‘feda etmeleri’ akla yatkın görünmez.
Evet, altın kana sahip kişilerin ihtiyaç anında kan bulması çok zordur, ancak durum tersine döndüğünde, yani iş bir başkasına kan vermeye geldiğinde hepsi de mükemmel birer bağışçıdır. Çünkü kanları antijen içermediğinden, bu kan grubuna sahip insanlar tıpta mükemmel kan donörleri olarak kabul edilir. Ancak sorun şu ki, bu kana sahip kişileri bulmak samanlıkta iğne aramak gibidir. Sayıları o kadar azdır ki, 180 milyon kişiden sadece birinde altın kana rastlanır. Bu da dünya nüfusunun sadece yüzde 0.0000006’sına tekabül eder. Hatta altın kana sahip iki kişinin yan yana gelme ihtimali, piyangoda büyük ikramiyeyi tutturma ihtimalinden bile azdır. Çünkü piyangoda ikramiyeyi tutturma ihtimali 140 milyonda 1’dir…
Ancak nadirliğe bağlı olarak yaşanan bu sıkıntılar, gelişen bilimsel araştırmalar sonucu ileride değişebilir. Bilim insanları, genetik mühendislikle domuzlarda insana uygun kan hücreleri üretme çalışmalarına devam etmektedir. Kanla ilgili bir başka çalışma alanı da sentetik kandır. Eğer çalışmalarda başarı sağlanabilirse, kan yetmezliğine bağlı pek çok hastalığın çaresi de bulunabilir. Çünkü sentetik kan, altın kan gibi nadir kana sahip kişiler için bulunmaz bir nimet olacaktır.
Böylesi bir çözüm her ne kadar altın kanın değerini düşürecek olsa da, bu kana sahip kişiler için yaşamayı çok daha kolay kılacağı kesin. Eğer siz de altın kana sahip az sayıda kişiden biriyseniz, o günler gelene kadar kendinize iyi bakmaya ve özellikle de değerli kanınızı ziyan etmemeye özen gösterin…