Yarattığı mitolojiyle biz bilimkurgu hayranlarını tam on sezon boyunca peşinden sürüklemeyi başaran Stargate SG-1, göz dolduran karakterlerinin yanı sıra etkileyici varlık tipleriyle de beğeni toplamıştır. İki ayak üzerinde yürüyen insansı türlere ek olarak; yılanımsı parazit Goa’uldlar, gri’leri andıran Asgardlar, saf enerji formuna ulaşarak meleğimsi bir görünüşe bürünen Kadimler ve yanan ateş şeklinde tezahür eden Ori‘lar, ilk akla gelen varlık tipleri arasında gösterilebilir. Kuşkusuz Stargate SG-1’ı bu kadar efsane kılan şey de tür çeşitliliği açısından tatminkar bir yapım oluşudur. Zaten izleyicisini, her bölümde bambaşka dünyalara götürme ve bu dünyalardaki yabancı uygarlıklarla tanıştırma iddiasındaki bir diziden de beklenen budur. Bu açıdan bakıldığında, dizinin beklentilere tam olarak karşılık verebildiğini görüyoruz. Elbette, kimisi dost ve kimisi de düşman olan bu varlık tiplerinin hepsi de etten kemikten oluşmuyor. Zira muazzam Stargate mitolojisinde kendine yer edinmiş bazı varlık tipleri bütünüyle robotik niteliktedir ve hiç şüphe yok ki bu robotik türlerin başını da Çoğalıcılar (Replicators) çekmektedir.
Duyguları olmayan ve sadece çoğalma amacıyla hareket eden bu varlıklar, önlerine çıkan her türlü gelişmiş teknolojiyi sömürmeye çalışırlar. Birbirlerine alt uzay ağı ile bağlı olan ve ortaklaşa hareket edebilen Çoğalıcılar’ın olağan görüntüsü bir çeşit mekanik böceği andırır. Her yapı, bir araya gelmiş çok sayıda bloktan oluşur ve bu bloklar, amaçlarına uygun olarak değişik formlar alabilirler. Gerekli enerjiye ve ham maddeye sahip oldukları sürece hiç durmaksızın çoğalabilen bu varlıklar, özellikle enerjiye ve sağlam yapılı materyallere düşkündürler. Çünkü çoğalabilmek için kullandıkları materyal ne kadar sağlamsa, ortaya çıkan Çoğalıcı blokları da o kadar güçlü olmaktadır ve bu da etkinliklerini artırmaktadır. Dolayısıyla kendilerine karşı gelişmiş enerji silahları kullanmak faydasızdır. Zira bu hareket, onların iyice güçlenmelerine neden olacaktır. Buna rağmen insanlığın kullandığı tabancalar ve uzun namlulu silahlar, kendilerine karşı nispeten daha etkilidir. Peki ama galaksilere ve uygarlıklara musallat olan bu robotlar, kim ya da kimler tarafından ve ne amaçla üretilmiştir? Yazının bundan sonrası spoiler içermektedir…
“Korkmayın. O sadece bir oyuncak. “ – Reese
Çoğalıcılar’ın kökeni, Reese adlı dünya dışı bir androide dayanmaktadır. Çocuksu ve heyecanlı bir kişiliğe sahip olan Reese, zaman içinde gezegenin yerli halkı tarafından korkulan bir varlık hâline gelir ve toplumdan dışlanır. Gitgide yalnızlaşan ve kendisinde bir kusur olduğunu düşünmeye başlayan Reese, belki de sırf yalnızlığıyla baş edebilmek için, daha sonra adına Çoğalıcılar denecek olan bu oyuncak robotları yaratır. Ancak yerli halkın hem Reese’e hem de yarattığı bu yeni oyuncaklara karşı beslediği nefret gün geçtikçe daha da artar. Bunun üzerine Reese, kendilerini yerli halka karşı koruyabilsinler diye oyuncaklarına çoğalma yeteneği bahşeder. Başlarda her şey yolunda gibidir ve robotlar Reese’in kontrolü altındadır. Ancak makinelerin durmaksızın çoğalmaya devam etmesi sonucu, Reese artık onları kontrol edemez hâle gelir ve başıboş kalan robotlar, kısa süre içinde gezegen üzerindeki tüm hayatı yok eder.
Çoğalabilmeleri için gerekli ham maddeyi tükettiklerinde ise yeni kaynaklar bulmak amacıyla gezegenden ayrılırlar. Bu gelişmeler üzerine hem yalnızlığa katlanamayan hem de suçluluk duygusuyla baş edemeyen Reese, binlerce yıl sürecek bir uykuya yatırılır. Artık bağımsızlıklarına kavuşan ve önlerinde uzayın engin olanakları bulunan Çoğalıcılar, böylece tek varlık amaçlarını gerçekleştirebilmek için gözü dönmüş bir şekilde galaktik serüvenlerine atılmış olur. Daha hızlı çoğalabilmek ve kendilerini daha güçlü kılabilmek adına, özellikle gelişmiş uygarlıkların hüküm sürdüğü uzay bölgelerini seçerler. Çünkü beslendikleri teknoloji ne kadar gelişmişse, ortaya çıkan Çoğalıcılar da o denli karşı konulamaz olmaktadır. Bu yolculukları boyunca ne kadar gezegeni ve uygarlığı yok ettikleri tam olarak bilinmese de, Asgard ile karşılaşmaları kendileri için tam anlamıyla bir dönüm noktası olmuştur.
“Onları bir süre önce galaksimizdeki izole bir gezegende keşfettik. Daha tehlikenin boyutları tam anlaşılmamışken, araştırma amacıyla bir Asgard gemisine getirildiler. Teknolojimize olan aşırı güvenimiz mahvoluş nedenimiz oldu. Robotlar, onları durdurmak için uyguladığımız her yoldan bir şeyler öğrendi. Galaksimizde bir hastalık gibi yayılıp yollarına çıkan her şeyi yok ettiler…” – Thor
Ida Galaksisi‘nin hakim uygarlığı olan ve muazzam gelişmişlikte bir teknolojileri bulunan Asgardlar, bu rotobik varlıkları incelemek ister. Ancak bu karar Asgardlar için tam bir felaketle sonuçlanır ve laboratuvar ortamından kaçmayı başaran Çoğalıcılar, gelişmiş Asgard teknolojisinin de ivmesiyle kısa sürede galaksiyi kaosa sürükler. Asgard’ın yok etmeye yönelik izlediği her strateji onları daha da güçlendirir ve böylece organikle mekaniğin bitmek bilmeyen mücadelesi de başlamış olur. Ne var ki tüm o gelişmiş teknolojilerine rağmen Asgard’ın Çoğalıcılar’la yaptığı savaş hiç de iç açıcı seyretmez. Çoğalıcılar, kısa sürede Asgard filosundaki gemileri bir bir kontrol altına almaya başlar. Dahası Asgard gezegenleri de büyük bir Çoğalıcı tehdidiyle başbaşa kalır. Asgard adına bu umutsuz savaş devam ederken, Çoğalıcılar Asgard Filosu Yüksek Kumandanı Thor‘un gemisini istila eder ve geminin veri bankasına ulaşarak Dünya’nın koordinatlarını ele geçirir. Bu gelişme üzerine Thor, çaresiz bir şekilde Jack O’Neill‘ı gemiye ışınlayıp ondan yardım ister. Biz insanlar Çoğalıcılar’ı ilk kez bu bölümde görürüz.
Sonrasında Samantha Carter ve Teal’c‘ın da gemiye ışınlamasıyla birlikte SG-1, Çoğalıcılar’a karşı ekip olarak mücadeleye girişir ve bir plan yaparak Çoğalıcılar’ca istila edilmiş olan gemiyi Dünya’ya düşürüp infilak ettirmeyi başarır. Ancak bu çarpışmadan kurtulan ve bir Rus denizaltısına sızan bazı Çoğalıcılar, Dünya’yı da büyük bir tehlikeyle burun buruna getirir. Öyle ki, denizaltıyı özümseyerek önlenemez bir şekilde çoğalmaya başlamışlardır bile… Dünya’da tüm bunlar olurken, Ida Galaksisi’nde de işler pek yolunda gitmiyordur. Zira Çoğalıcılar, ele geçirdikleri gemilerle Asgard’ın başgezegeni Othala‘ya yönelmiştir. Bu gelişme sonucu Asgardlar, insanlardan yardım talebinde bulunur. Samanhta Carter, Asgardlar’a yardım edebilme umuduyla Ida Galaksisi’ne gider. Durum oldukça kötü olmasına rağmen hem Dünya’da ve hem de Othala’da verilen mücadele başarıyla sonuçlanır. Asgardlar ile insanların bu kader bağı, iki türün arasındaki ittifakı iyice güçlendirir; ama tüm bunlar şimdilik küçük birer zaferden başka bir şey değildir. Çünkü Ida Galaksisi’ndeki Çoğalıcı tehdidi halen sürmektedir ve bu robotik böceklerin durmaya da hiç niyeti yoktur.
“Çoğalma gayemiz hiç değişmedi. Şimdi, Asgard sağ olsun, bolca zamanımız var. Birkaç sene içinde bir ordu olacağız.” – Birinci
Asgardlar, Çoğalıcılar’la mücadelesinde zaman kazanmak adına dâhiyane bir fikir geliştirir. Yem taktiğiyle tüm Çoğalıcılar, Othala Galaksisi’ndeki Hala Sistemi‘ne çekilir ve ardından da burada bir zaman yavaşlatma alanı yaratılır. Böylelikle, bu alan içine sıkışmış Çoğalıcılar için zamanın normal akışı yavaşlayacak ve Asgardlar da onları kökten yok etmek için gerekli zamanı kazanmış olacaktır. Fakat işler beklenildiği gibi gitmez ve Çoğalıcılar alanı tersine çevirmeyi başarır. Artık onlar için zaman çok daha hızlı akmaktadır ve bu da Çoğalıcılar’ın kısa sürede çoğalıp gelişmesine zemin hazırlamaktadır. Durumun vahameti ilerleyince, Asgard bir kez daha insanlardan yardım talebinde bulunur. Görev oldukça açıktır: Çoğalıcılar’ın bulunduğu gezegene gidilecek ve aygıtın tekrar olması gerektiği gibi çalışması sağlanacaktır. SG-1 ekibinin bu zorlu ve tehlikeli görevi üstlenmekten başka çaresi kalmaz. Fakat bilmedikleri şey, artık Çoğalıcılar’ın insan formuna da bürünebildikleri gerçeğidir… Asgard’ın silahını kendi çıkarları doğrultusunda modifiye etmeyi başaran Çoğalıcılar, evrimlerini de hızlandırmıştır. Bunun sonucunda nano boyutlarda bir araya gelerek ilk insansı formlar ortaya çıkmıştır. SG-1 ekibini rehin olan İnsansı Çoğalıcılar, onların beyinlerini okuyarak hem bilişsel gelişimlerini artırır hem de Samanyolu Galaksisi‘ndeki potansiyelin farkına varır.
Fakat İnsansı Çoğalıcılar’dan biri olan ve adına Beşinci denilen varlık diğerlerinden farklıdır. Her şeyden önce daha insansıdır ve diğerleri onun bu durumunu bir kusur olarak yorumlamaktadır. Buna rağmen SG-1 ekibi, Beşinci’nin insansı zaaflarından yararlanarak görevlerini tamamlayıp gezegenden ayrılır. Asgard ise tekrar zaman yavaşlama alanına mahkum edilen Çoğalıcılar’ı topyekun ortadan kaldırmak için çılgınca bir hamleye girişir ve Hala Sistemi’ndeki yıldızı bir kara deliğe dönüştürür. Eğer plan işe yararsa, tüm Çoğalıcılar kara delik tarafından yutularak sonsuza dek yok edilmiş olacaktır. Ne var ki bir grup Çoğalıcı, olay ufkunu henüz geçmeden kara deliğin çekiminden kurtulmayı başarır ve bir uzay gemisi formuna bürünerek saldırıya geçer. Bu mücadele esnasında Samantha Carter da Beşinci tarafından tutsak edilir. Zira Beşinci, zaaflarından yararlanarak kendisini kandıran SG-1 ekibine büyük bir nefret duymaktadır. Öte yandan Kadimler’in bilgi deposunu beynine yükleyen Jack O’Neill, Çoğalıcılar’ı durdurabilen yeni bir silah üretmeyi başarır. Kırıcı adı verilen ve bloklar arasındaki alt uzay ağını ortadan kaldıran bu silah Çoğalıcıla’a karşı oldukça etkilidir; ancak son anda kaçmayı başaran ve Samantha Carter’ı da serbest bırakan Beşinci’nin hedefinde artık yeni bir yer vardır: Samanyolu… Ayrıca kendine yeni bir yoldaş da yaratmıştır: Çoğalıcı Samantha Carter!
Öğrenme kapasiteleri son derece yüksek. Her varlık, ortak bir amaç için hareket etmesine rağmen bireysel davranış yeteneğine de sahip.” – Thor
Çoğalıcılar’ın Samanyolu’na gelmesi buradaki güç dengelerini altüst eder. Sistem Lortları, Çoğalıcılar karşısında bir bir düşmeye ve dolayısıyla da Goa’uld İmparatorluğu çökmeye başlar. Yarı yükselmiş bir Goa’uld olan Anubis, Dakara gezegenindeki gelişmiş Kadim cihazını kullanarak Samanyolu’ndaki tüm yaşamı yok etmeyi bile göze alır. Zira kendisi yarı yükselmiş olduğu için bu yok oluştan sağ kalacağına ve yeni bir hükümdarlık kuracağına inanır. Ancak Sistem Lortlarından biri olan Ba’al, Anubis’in bu planını SG-1 ekibine iletir ve kendilerinden yardım ister. Ekibimiz derhal Dakara gezegenine ulaşır ve söz konusu Kadim Cihazı üzerinde çalışmalara başlar. Anlaşıldığı kadarıyla bu cihaz, hem yaşam tohumları ekebilme hem de var olan yaşamı sona erdirebilme potansiyeline sahip aşkın bir teknolojinin ürünüdür. Ancak silah üzerinde çalışmalarını yürüten Samantha Carter ve Selmak, silahın Çoğalıcılar’ı ortadan kaldırmak için de kullanılabileceğini fark eder. Ne var ki bu karmaşık silahı istenildiği gibi düzenlemek kolay değildir.
Öte yandan Daniel Jackson ise Çoğalıcı Samanta Carter tarafından tutsak alınır. Çünkü bir zamanlar yükselen ve Kadim bilgisine ulaşan Jackson’ın zihninde, Çoğalıcılar’ın ele geçirmeyi arzuladığı pek çok gizem yatmaktadır. Ancak Daniel Jackson, Oma Desala‘nın da yardımıyla Çoğalıcılar’a karşı zihinsel bir direniş göstermeyi başarır. Samantha Carter ve Selmak, hem Daniel Jackson’ın hem de Ba’al’ın yardımıyla üzerinde çalıştıkları Kadim cihazını nihayet aktive etmeyi başarır. Ayrıca Samanyolu’ndaki tüm geçitler aynı anda açılarak silahın tüm galaksideki Çoğalıcılar üzerinde etkili olması sağlanır. Bu hamle sayesinde Samanyolu’ndaki tüm Çoğalıcılar imha edilir. Tabii bu durum, onları sonsuza dek görmeyeceğimiz anlamına gelmez…
Kuşkusuz Çoğalıcılar, robotik ayaklanma ve istila temasının bilimkurgudaki en doyurucu örneklerinden biri. Başta masumane bir şekilde yaratılan bu robotlar, zaman içinde gelişip evrimleşerek yüzlerce uygarlığı ve milyonlarca yaşamı yok eden muazzam bir yıkıcı güce dönüşmüştür. Hatta onların bu yıkıcılıkları, bir dönem Ori ile verilen mücadelede koz olarak kullanılmaya bile çalışılmış, ama bu girişimin sonu bir başka yıkımı doğurmuştur. Her ne olursa olsun; bir başka versiyonuyla Pegasus Galaksisi‘nde de karşılaştığımız bu varlıklar, yıkımın vücut bulmuş en saf hâlidir ve ulaştığı her yere ölüm götürmüştür.
Bu bilgiler ışığında Çoğalıcılar’dan almamız gereken mesaj gayet açık ve anlaşılırdır: Yarattığınız oyuncaklara dikkat edin!