“Uzun zaman önce sabrın avantajlarını öğrendim.”
Her film, kötü karakteri kadar iyidir. Bu durum televizyon dizileri için de geçerli. Neyse ki bilimkurgu dizileri, öteden beri bizlere birçok kötü karakter hediye etti. Ancak hiçbiri, Farscape dizisinin baş kötüsü Scorpius kadar hafızalarımızda iz bırakmadı. Çünkü Scorpius, her şeyden önce çok katmanlı bir karakterdir. Hepimizin nefret etmekten hoşlandığı, ancak bir yandan da saygı duyduğu tiplemelerden biridir. Basit bir “kötü adam”dan çok daha karmaşıktır. Hem hikâye hem de izleyici üzerindeki etkisi o kadar fazladır ki, diğer tüm TV kötülerini gölgede bırakmayı başarır.
Karakterimiz kökeniyle de sıra dışıdır. Sebasyalı bir anne ile Skarralı bir babanın çocuğu olarak doğar. Türler arası bir aşkın meyvesi de değildir. Annesi, Skarralı bir askerin tecavüzü sonucu hamile kalmış ve doğum sırasında da yaşamını yitirmiştir. Scorpius, melez çocuklar üzerine araştırmalar yapan bir yetimhanede büyür. Araştırma programının hayatta kalmayı başaran tek üyesidir. Zaten çocukluğu da melez olmasından kaynaklanan biyolojik sıkıntılarla geçer. Sebasyalı tarafının sıcağa karşı toleransı çok düşükken, Skarralı tarafının ise sıcağa ihtiyacı vardır. Bir başka deyişle, fizyolojisinin bir kısmı diğeri için ölümcüldür. Aynı bünyede topladığı bu tezatlık nedeniyle ömür boyu özel termal düzenleyiciler giymek zorunda kalır. Ayrıca, doğrudan beynine yerleştirilebilen bir soğutma sistemine de muhtaçtır. Kendisi açısından hayati öneme sahip bu sistem, bünyesindeki sıcak soğuk dengesini sağlar. Kısacası tüm hayatı ince bir denge üzerine kuruludur.
“Alınmamış bir intikam sizi yavaş yavaş tüketir.”
Tezatlıkları aynı bünyede toplayışı, Scorpius’u çetin ve kırılmaz bir karakter hâline getirir. Bebekliğinden itibaren yaşadığı çelişkiler sayesinde engelleri aşmayı ve dengede kalmayı öğrenir. “Öldürmeyen şey güçlendirir” sözü âdeta onun için söylenmiş gibidir. Çocukluğu, çeşitli istismarlara maruz kalmakla geçer. Özellikle Skarralı despot bakıcısı tarafından itilip kakılır. Acılarla dolu geçmişi, izleyicilerin kendisiyle empati kurmasını da kolaylaştırır. Dizi boyunca yaptığı eylemler ve amacı doğrultusunda sergilediği acımasızlıklar nedeniyle kendisine kızsak da, içten içe bunları neden yaptığını da anlayabiliriz.
Diğer tüm Farscape karakterleri gibi Scorpius da grinin tonlarını bünyesinde barındırır. Önceden hareketlerini kestirmek, bir olaya vereceği tepkiyi öngörmek neredeyse imkânsızdır. “Kesin çok sinirlenecek,” dediğimiz bir olayın ardından gayet sakin şekilde bilgece konuşmalar yapabilir, diğer yandan da küçük bir ayrıntıya takılıp terör estirebilir. Evet, neye nasıl tepki vereceğini anlamak kolay değildir, ancak sahneye çıktığı anda hesaba katılması gereken bir güç olduğunu iliklerimize kadar hissettirir. Örneğin, o bir bara girdiğinde ortalık ansızın buz keser. Millet konuşmayı bırakır, içki kadehlerini kaldıran eller havada kalır, oda soğuk bir endişeyle dolar. Deneyimli komutanlar bile onu görünce derin bir tedirginliğe saplanır. Üstelik tüm bunlar, Scorpius’un tek kelime etmesine ya da bir jest yapmasına gerek kalmadan gerçekleşir. Deriden oluşan siyah termal giysisiyle bir ortamda belirişi, Farscape‘teki en huzursuz anlar arasındadır.
“Bir Skarralıya boyun eğmem için önce entropinin evreni ele geçirmesi lazım!”
Skarralılara karşı beslediği nefret ve intikam güdüsü, Scorpius’un ana itici gücüdür. Amacının peşindeyken ortaya çıkabilecek herhangi bir ikincil zararı dikkate almaz. Daha da ürperticisi, bıyığını burarken acı ve yıkımdan zevk duyan sıradan bir kötü adam olmamasıdır. Onu sıradan kötülerden ayıran şey, eylemlerini değerlendirirken takındığı soğukkanlılıktır. Doğru yolda olduğuna dair sarsılmaz bir inancı vardır. Bu uğurda ilerlerken ortaya çıkabilecek her türlü kaybı, ödenmesi gereken bir bedel olarak görür ve umursamaz. Dolayısıyla kendisini ikna etmeye ya da yatıştırmaya yönelik olarak sergilenen her türlü çabaya karşı ilgisizdir. Amacı doğrultusunda ittifaklar yapmasına rağmen müttefiklerini pek de önemsemez. İlgilendiği tek şey başarıdır.
Bir Barış Muhafızı komutanı olarak bilimle de yakından ilgilenir. Bilim adına katlanılması gereken fedakarlıklar olduğuna inanır. Etik kurallara aldırış etmez ve kendisine avantaj sağlayabileceğine inandığı her türlü sapkın araştırmayı destekler. Bu süreçte hayatını kaybeden kobayların yasını tutmaz. Köktenci bir Makyavelist olarak menfaati önceler. Amacın tüm araçları haklı çıkardığı görüşündedir. Güçlü bir hitabet ve ikna yeteneğine sahiptir. Yumuşak bir ses tonuyla konuşur ve karşısındakine kültürlü biri olduğunu hissettirir. Ancak konuşurken takındığı bu ipeksi ton, söylediği sözlerle ve daha da önemlisi görünüşüyle keskin bir tezat oluşturur.
“Seçimlerimizi iyice gözden geçirmeliyiz. Kim bilir, belki de kendi seçimimiz sandığımız şey bir başkasının seçimidir.”
Scorpius, çarpık yüz hatlarına sahiptir. Pullu, soluk derisi, belirgin kemiklerin ve çökük gözlerin üzerine gerilmiş gibidir. Çekici görünmeyecek şekilde tasarlanmış olmasına rağmen yine de büyüleyicidir. Bu da kişiliğinin karmaşıklığına vurgu yapan bir başka çelişkidir. Kişiliğindeki bu karmaşayı, Moya‘nın ve özellikle de Dünyalı astronot John Crichton‘ın peşine takıldığında tüm çıplaklığıyla görme şansına erişiriz. John Crichton’ın beynindeki bilgilere ulaşabilmek adına bazen gaddar, bazen de müşfik biri olarak çıkar karşımıza. Amacı ise Crichton’ın solucan deliklerine dair bildiklerini ele geçirmek, bu bilginin de yardımıyla Skarralılara karşı üstünlük kazanmaktır. İstediği bilgiyi alabilmek için Crichton’ın beynine çip yerleştirmekten bile kaçınmaz. Hatta Crichton, beynindeki bu çip nedeniyle gerçeklik duygusunu yitirmeye, hayali bir Scorpius ile didişmeye başlar.
Avustralyalı aktör Wayne Pygram tarafından canlandırılan Scorpius, tüm bu karanlık ve kötücül yanlarına rağmen öylesine ikna edici bir karakterdir ki, seyirci onu bir bahaneyle bile olsa “affetmeye” hazırdır. Çünkü olayları ilginç hâle getirme konusunda esrarengiz bir yeteneği vardır. Tıpkı Farscape‘i de ilginç bir diziye dönüştürmeyi başarması gibi…
Yararlanılan Kaynaklar:
Farscape… En underrated space operası…
Bu diziye bir bakacağım…