2011’in Aralık ayındaki çıkışından bu yana Black Mirror, dünya çapında büyük bir şöhret kazandı. Netflix’e geçince dizinin şöhreti giderek daha da büyüdü, iki tane de Emmy Ödülü kazandı. Dizinin bu katlanarak artan şöhreti belki de Netflix’in son zamanlarda kendine çekmeyi başardığı teknoloji delisi ve topluma adeta düşman kesilen “millenial” nüfusuna bağlı. İnsanlar geleceğin hep kasvetli ve korkunç olacağından bahseder. Black Mirror da onlara istediklerini veriyor. Üstelik serinin başındaki kişiye, Charlie Brooker’a göre dizi geleceği anlatıyor ama bu malum gelecek, eğer birtakım ihmalkârlıklar yaparsak sadece 10 dakika kadar uzaklıkta…
Yeni bilgisayarların yaydığı korku, Windows 95’in açılış sesi ve katil robotlar… kısacası teknoloji her daim insanları cezbeden bir yöne sahiptir. Tıpkı ateş gibi. Ateş hem korku hem de hayranlık uyandırır. Black Mirror nitekim bu korku dolu hayranlığa adeta saldıran bir yapım. Eğer Black Mirror atmosferini sevdiyseniz ve daha fazlasını istiyorsanız, listelediğimiz bu on beş film tam size göre…
Eternal Sunshine of the Spotless Mind (2004)
2004 yapımı bu film bir kült sayılabilir. 2000’li yılların o kendine has buruk tadı ile çeşnilenmiş, insan kalbinin aşk, keder ve mutluluk dolu dehlizlerinde gezinen bir yapım. Filmin konusu hafızasını sildirmek isteyen bir adamla alakalı. Lacuna isimli bir şirket, müşterilerine sevdiklerinin hatıralarını silebilme hizmeti sunuyor. Bu sevilen kişi ayrılık, ölüm ya da başka sebeplerden dolayı kaybedilmiş olabilir, ama Lacuna’nın sunduğu hizmet sayesinde bu kişinin acı verici hatırasından kurtulmak mümkün.
Joel isimli karakter bu malum tedaviye başlıyor. Bu süreç boyunca sevdiği kadının hafızasından çekilirken geride bıraktığı acıyı ve kederi deneyimliyor. Film bu konuya, insan zihninin aşk ve acı duygularıyla nasıl başa çıktığı konusuna, çok yaratıcı bir bakış açısı getiriyor. Black Mirror’un birinci sezonundaki The Entire History of You bölümü kalbinizi acıttıysa, bu film de sizi derinden sarsacaktır.
Circle (2015)
Hiç bilmediğiniz karanlık bir odada uyanıyorsunuz, sizinle birlikte o odada 49 yabancı daha bulunuyor. Huzur dolu bir ortam değil gibi… Ama daha kötüsü de var. Her iki dakikada bir o odadaki diğer 49 kişiyle birlikte içinizden birini öldürmek için oylama yapmanız gerek. Tüm bu sürecin sonunda odada tek bir kişi sağ kalacak. 2015 yapımı Circle filmi, tek mekânda geçiyor ve buna rağmen yine de tam bir bilimkurgu/distopya ziyafeti sunuyor.
Film bitmek bilmeyen bir merak ve şüphe duygusu uyandırıyor. O karakterlerin kim olduğu, niyetleri, nasıl bir arka plandan geldikleri… Üstelik film bize insanlığın karanlık bir gölgesini sunuyor. Gündelik hayatlarımızda görmezden geldiğimiz bir gölge. Medusa’nın Salı isimli yağlı boya tabloya can veren o dehşet verici hadise gibi, aslında her an bizimle beraber yürüyor; ölüm ya da yaşam arasında bir seçim yapmak zorunda kalacağımız an.
Moon (2009)
Bu film minimalizm açısından bir şaheser sayılır. Sam Bell isimli karakterimiz, Ay’da konuşlanmış haldedir. Görevi petrol sorununu çözecek bir minerali aramaktır. Tam da eve dönmesine iki hafta kala Ay görevinin gerçek mahiyetini sorgulamasına sebep olacak türden bir şeyle karşılaşır. Bu filmi burada anmamızın sebebi teknoloji kullanımı değil, hayır. Bir insanın bu denli izole olmuş bir ortamda yaşayacağı duyguların keşfi diyelim.
Moon, Black Mirror hayranlarını kesinlikle tatmin edecektir. Çünkü burada işlenen konu Ay madenciliği ya da uzay yolculuklarından ziyade, insanın kendisiyle hesaplaşması diyebiliriz.
Minority Report (2002)
Listedeki en pahalı film, PKD’nin bir kısa hikayesinden uyarlanmış. Konusu Black Mirror için biraz fantastik kalıyor olabilir. Artık polis, mutant insanlar sayesinde suçları daha gerçekleşmeden tespit edebiliyor.
Steven Spielberg filmi dahiyane bir ortama yerleştirdiği için fantastik yönü hiç de sırıtmıyor. Filmde mevcut olan her şeyin kendine has bir gerçekçiliği var kısacası. Black Mirror hayranları bu filmi de keyif alarak izleyebilir.
The Purge (2013)
The Purge 2022’de geçiyor. Yılda bir kereliğine mahsus olmak üzere 12 saat boyunca bütün suçların yasal olduğu bir dünyadan bahsediyor bize. Bütün sağlık ve güvenlik hizmetleri bu 12 saat boyunca devre dışı. Her sene gerçekleşen bu olaydan dolayı dünyanın giderek çivisi çıkıyor.
Filmin bu açıdan Black Mirror ile benzer noktaları çok. Black Mirror da yakın gelecek gibi görünen bir zaman diliminde insanlığın karşılaşabileceği şeyler hakkında ürpertici tahminlerde bulunuyordu. Black Mirror’un korkuya daha yatkın duran bölümlerini seyretmekten keyif aldıysanız, bu filmi kaçırmamalısınız.
Marjorie Prime (2017)
Listedeki en taze yapımlardan ve Black Mirror’un birçok bölümüyle benzerliklere sahip. Konusu kaybedilen yakınların holografik projeksiyonlar aracılığı ile geri getirilmesi.
86 yaşındaki Marjorie isimli bir kadın, kocası Walter’ın hologramını yaratıyor. Film tam da bir Black Mirror bölümünü andırıyor. Hatta Be Right Back isimli bölüm ile ürpertici bir şekilde benzerlikler gösteriyor. İkisinin de konusu sevilen birini geri getirme üzerine… Yapay zekâ, benlik ve hafıza gibi temalar ile çeşnilendiriliyor konu.
Okja (2017)
Okja’nın konusu Mirando Corporation isimli bir şirketin başlattığı proje üzerinde dönüyor. Bu şirket dünya genelindeki açlık sorununa çare bulmak için süper-domuzlar yetiştirmeyi kafaya koymuş durumda. Kim en leziz ve en büyük domuzu yetiştirebilir diye bir yarışma düzenliyor ve dünyanın çeşitli yerlerine 26 domuz gönderiyorlar. Yarışmacıların domuzları yetiştirmek için 10 yılı var.
Nihayetinde Güney Koreli bir kızın domuzu büyüyor, büyüyor ve sonunda bir mamut boyutuna ulaşıyor. Şirket domuzu geri isteyince kız hayvanı vermiyor… Olaya aktivistler falan da karışınca işler iyice çetrefilli bir hale geliyor. Filmde öyle aman aman bir bilimkurgu yokmuş gibi görünse de esas olay zaten o değil. Gıda endüstrisine, kapitalizme bir tepki var. Tıpkı bir Black Mirror bölümünün sahip olabileceği tuhaflıkta üstelik.
THX 1138 (1971)
Listedeki en eski yapım. Kasvetli bir 25. yüzyıl tasviri. İnsanların devlet kontrolünde durmadan bir çeşit sakinleştirici aldığı bir toplumu içeriyor. Hayatın keyif verici hiçbir yönü yok. Herkes onlara dayatılan yaşamları sorgulamadan kabul ediyor ve ona göre yaşıyor.
Aslında hiç de fena gelmiyor kulağa. Hislerin karmaşası ile yanıp kavrulmaktansa, hissiz, gri bir gerçeklikte yaşamak, tıpkı bir rüyadaki gibi… Ama insanlar böyle olmak için yaratılmadı. Nitekim içlerinden bir tanesi bu duruma itiraz edip, ilaçlarını almayı bırakıyor…
In Time (2011)
Film 2169’da geçiyor. Konusu ile Logan’s Run’ı andırsa da distopyaya daha farklı bir bakış açısı getirmiş. Bu filmin geçtiği dünyada insanların yaşlanması 25 yaşına ulaşır ulaşmaz duruyor. Herkesin kolunun ön kısmında dijital bir saat implantı var. 25 yaşına ulaştıktan sonra saat geriye doğru gitmeye başlıyor.
İşte bu dünyadaki para birimi ne dolar ne bitcoin, bu dünyadaki para birimi zaman ve insanlar zaman kazanmak için çalışıyorlar.
Children of Men (2006)
Listedeki en kült filmlerden biri. Atmosferi, gerçekçiliği, oyunculuklar ve konusu muazzam. Doğurganlığın durduğu, küresel göçlerin her yanı kasıp kavurduğu, hükümetlerin birer birer düştüğü bir dünyada geçiyor.
Dünyadaki en genç insanlar 18-19 yaşlarında; bu nesilden sonrası da yok. Terk edilmiş oyun parkları, sanki yaşlanırmış gibi görünen dünya ve arada karşımıza çıkan “Hep Genç Kal” minvalindeki estetik klinik reklamları bu filmi en has distopyalardan biri haline getiriyor. Black Mirror tutkunları kesinlikle büyük bir haz alacaktır.
Gamer (2009)
Dünyada en çok zulme uğrayan, en çileli yollardan geçen azınlığa, gamer’lara selam duran bir film. Filmin konusu oyunlar ile gerçek hayat buluşursa ne olur sorusu üzerine.
2034 senesinde bir teknoloji şirketi tarafından üretilen zihin kontrol aleti sayesinde öbür insanların davranışlarını yönetebiliyorsunuz. Bu alet Slayers denen bir online oyunun ortaya çıkmasına sebep oluyor. Oyuna katılan kişiler, idam mahkumlarının vücutlarını kontrol ediyor. Bu idam mahkumları kapalı arenalarda, gerçek silahlarla birbirine karşı dövüştürülüyor. 30 maç boyunca sağ kalan mahkumlar özgürlüklerini kazanıyor.
Westworld (1973)
Westworld, bir nevi fütüristik Disney World sayılır, vahşi batı temalı bir park gibi. Zenginler buraya geliyor ve oyun oynuyorlar. Tabii böyle bir ortamda çelik çomak tarzı oyunlar oynamaları beklenemez. Küçük bir servet karşılığında gizli bir adaya götürülüyorsunuz ve orada hayatınızın en büyük maceralarından birine atılabiliyorsunuz.
Westworld, robot desperadolar ve fahişelerle dolu. Filmin kahramanları bu parkı ziyaret ediyor, ortamdaki robotlarla takılıyor ve sonra bir şeyler ters gitmeye başlıyor…
Nerve (2016)
Bu filmin konusu Nerve diye bir online oyun üzerine. Doğruluk ve cesaretlilikteki cesaretlilik kısmını görev ediniyorsunuz ve her tamamladığınız görev için maaş alıyorsunuz. Tabii öbürlerini izlemekle de yetinebilirsiniz. Nerve, sosyal medyanın tehlikelerine karşı uyarıyor izleyicileri. Black Mirror’da da sosyal medya canavarına karşı uyarılar mevcut, mesela Nosedive ya da Hated in the Nation gibi bölümlerde. Ama Nerve, daha çok Shut up and Dance bölümü ile paralellik gösteriyor.
Filmde, oyuna katılan insanlar sahte isimlerin arkasına saklanıyor ve gerçek kişiliklerini ortaya çıkarmaya korkuyor. Onlara verilen her görevi yapıyorlar ya da yarışmadan diskalifiye edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalıyorlar. Shut up Dance’da da genç bir çocuk telefon üzerinden onu tehdit eden bir adamın bütün komutlarını yerine getirmek zorunda kalıyordu…
ExMachina (2015)
Görsellik açısından oldukça kaliteli bir yapım. Konusu itibariyle de bir nevi psikolojik gerilim sayılabilir. Bir programcının maruz kaldığı testleri anlatıyor. Programcı, şirketi kuran kişinin evinde bir hafta geçirmeye hak kazanıyor ve eve varır varmaz Ava isimli bir yapay zekayı test etmesi gerektiğini öğreniyor. Bu testler hem karakter için hem de izleyici için psikolojik bir dayanıklılık testi. Üstelik filmdeki klastrofobik hava da gerilim hissini yükseltiyor.
Film, Black Mirror’un Be Right Back bölümüyle benzerlikler taşıyor. Her iki yapım da insan olmanın aslında ne olduğunu ve insansı duygular ile teknolojinin ilişkisini ele alıyor.
Her (2013)
Eğer bu listede bir Black Mirror bölümü olsa hiç sırıtmayacak bir film varsa o da Her’dür. Filmin konusu basit ve hatta klişe sayılır; sıradan bir adam, bilgisayarındaki aşırı güçlü yapay zekâya, Samantha’ya aşık oluyor. Black Mirror ile film arasındaki en önemli benzerlik teknolojiye olan yaklaşımları. Klasik bilimkurguda teknolojik gelişim ön plandadır. Oysa bu gibi eserlerde, teknoloji yalnızca bir dekordur. Ön planda olan şey insanın o ortamdaki davranışlarıdır. Bu filmde de teknolojiden ziyade, insanın direkt kendisi ele alınmış durumda.
Black Mirror bölümlerinde de aşk öyle aman aman sık ele alınan bir tema değil, ama aşkla alakalı çektikleri bölümler, mesela San Junipero, şu an en popüler bölümler arasında.
Bonus: Cam (2018)
Sanal dünyayla bağ kuran yeni iletişim araçları, iletişim kuramcısı Marshall McLuhan‘ın (internet ortada yokken) öngördüğü gibi sınırları ortadan kaldırdı ve dünyayı küresel bir köye (Global Village) dönüştürdü. Günümüzün teknoloji çağında üne kavuşmanız için James Dean gibi yakışıklı olmanıza ya da Jimi Hendrix gibi gitar çalmanıza gerek yok. Milyonlar hemen yanı başınızda, yalnızca bir tık uzağınızda ve kurduğunuz bir cümle ya da çektiğiniz kısacık bir video bile gözlerin bir anda size çevrilmesine yetiyor.
Hayranlarının sosyal medyada acımasız eleştirilerle intihara sürüklediği porno yıldızlarının var olduğu bu sanal dünyada, yakalanan ünün (daha doğrusu tanınırlığın) sürdürülebilmesi için insan neleri göze alabilir, ne kadar ileri gidebilir, kendinden ne kadar ödün verebilir? Bir Netflix filmi olan 2018 yapımı Cam, bu soruyu bizler için yanıtlıyor.
Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade | Kaynak: Taste of Cinema