Joseph Kosinski ve Oblivion

Bir önceki yapımı Tron: Legacy (2010) ile senaryo açısından zayıf ama görsel açıdan dikkat çekici bir işe imza atan Joseph Kosinski, maalesef gene benzer problemlere sahip bir eserle karşımızda. Makine mühendisliği ve mimarlık eğitimi alan Kosinski, bu yeteneğini sinemasında sonuna kadar kullanıyor. Her iki yapımında da özenle işlenmiş araç ve yapı tasarımları fütüristik özellikler taşıyor ve aynı zamanda işlevseller. Görsel anlamdaki yeteneği Kosinski’yi bir zanaatkar yapmakta. Ama bu zanaatkarlık, eserlerinin dört başı mamur olmasına etki edemiyor henüz. Hikaye anlatımındaki sıkıntıların senaryodan kaynaklandığı aşikar.

Oblivion (2013), Kosisnki’nin yıllar önce tasarladığı orijinal bir hikayeye ve konsepte sahip olan bir çizgi romanına dayanıyor. Uzaylı istilasından galip çıkmış insanlık için, savaş sonrasında Dünya yaşanamaz bir yer haline gelmiştir. Nükleer silah kullanımından ötürü hayati kaynakların yok olmaya yüz tuttuğu Dünya’da insanlık, kurtuluşu Satürn’ün Titan uydusuna koloni kurmakta arar. Jack (Tom Cruise) ve Julia (Andrea Riseborough) Dünya’da kalan son kaynakları toplayıp bu koloniye göndermekle görevlidirler. Jack’in bir diğer görevi insansız hava araçlarının (İHA) tamiridir. Gelişkin yapay zekaya sahip İHA’lar, Jack ve Julia’nın koruyuculuğunu yapmaktadırlar. Görevi gereği anıları silinmiş olan Jack, rüyalarında sürekli aynı gizemli kadını görmektedir. Bir gün bu gizemli kişiyle karşılaşması, hem kendi geçmişini hatırlamasına hem de yapmakta olduğu işin gerçek yüzünü görmesine sebep olacaktır.

Oblivion poster

Not: Bu paragraf yer yer spoiler içerir.

Bilimkurgu sinemasını çekici kılan, bilinmeze ve geleceğe olan meraktır. Sinema tarihinde Metropolis, Blade Runner ve 2001: Bir Uzay Macerası gibi gerçekçi gelecek tasvirlerine şahit olmuş biz sinemaseverler için bu ve benzeri eserlerin sevdiğimiz tarafları felsefi olmalarıdır. Sistem eleştirisi, kimlik arayışı ve varoluşla ilgili meselelere cevaplar arayıp, yeni sorular getiren bu yapıtlardaki derinliği yeni örneklerde göremiyoruz. Oblivion, referanslarını bu tip yapıtlardan alıyor; fakat referanslarına biraz fazla güvenip gözleri kamaşmış bir film karşımızdaki. Aynı anda yukarıda örnek verilen bilimkurgu klasiklerinden olmaya çalışıyor. Hepsi birden olmaya çalışınca da hikaye kendini toparlayamayıp, sonlara doğru dağılmaya başlıyor. Jack’in, Beech (Morgan Freeman) ile karşılaşmasına kadar belli bir gizemle ilerleyen hikaye, bu karşılaşma sonucunda bocalamaya başlıyor. Hayli karikatürize çizilmiş olan Beech, gerçeği gösterme adına, Matrix’in Morpheus’u olmaya çalışıp mavi ve kırmızı hap yerine Jack’e aynı renkli iki hap sunuyor. Yapımın finaline doğru Jack’in gökyüzünde Dünya’yı kontrol eden devasa yapay zekayla karşılaşmasında Hal (2001: Bir Uzay Macerası) göndermesi biraz rahatsız edici. Özellikle son dönem eserlerde yapay zeka kontrolündeki araçların Hal ile yüksek benzerlik göstermesi, açıkçası yaratıcılık anlamında işin kolayına kaçılmasıyla alakalı bir durum.

Joseph Kosinski

Prometheus‘ta olduğu gibi Oblivion’un da çekimleri İzlanda’da gerçekleşti. İzlanda çekimleri postapokaliptik dünyayı yansıtmakta avantaj sağlamış. Kosinski, farklı bir gezegende olduğumuz hissi yaratan İzlanda’nın doğal görüntüsünden sonuna kadar faydalanmış. Yapımda Tom Cruise’dan çok daha öne çıkan isimse, başarılı oyunculuğuyla Andrea Riseborough olmuş. Oyuncu, karakterinin içine bütünüyle nüfuz ederek her defasında Cruise’dan rol çalmış.

Oblivion, olumsuzluklarına rağmen belli bir seyir zevkine sahip. Kosinki’nin özenli planları, sanat yönetimi ve tasarımları eserle ilgi olumlu olarak bahsedebileceğimiz şeyler. İHA’ların görüldüğü sahneleri izlemek ayrıca keyifli. Joseph Kosinski, kesinlikle yetenekli bir isim. Görselliğe verdiği önemi içeriğe de verdiğinde, güçlü senaryolarla daha iyi işlere imza atacaktır.

Yazar: Buğra Şendündar

1979 İstanbul doğumlu. Sinemaya olan ilgisi daha yedi yaşındayken dedesiyle sabahlara kadar film izlemekle başlar. Daha önce çeşitli mecralarda sinema üzerine makale ve eleştiriler kaleme aldı. Günümüzde, Bilimkurgu Kulübü'nde yazarlık serüvenine devam ediyor. Ona göre sinema, insanın kendini keşfetmesidir.

İlginizi Çekebilir

The-Pod-Generation

Kapsül Nesli: The Pod Generation

Sophie Barthes’ın yönetmenliğini üstlendiği The Pod Generation, yakın gelecekteki insan üremesini merkezine alıyor. Game of …

Bir yorum

  1. Teşekkür ederim. Kısa, net bir makale olmuş. Katılıyorum

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin