Bilimkurgu bize sınırsız hayal edebilme imkânı tanır. Bilimin önünden koşup ona yön verir, akıllara sorular düşürüp cevapları bulmaya teşvik eder. Bugün için mümkün olmayanı düşletir, bunu yarın mümkün kılabilmek için heveslendirir. Ya da yarın için korkulanı gösterip bugünden uyarı verir. Bilim ve teknoloji ilerledikçe o da gözünü daha yükseğe diker, daha farklı, daha imkansız, “daha cesur yeni dünyalar” tasvir eder. Sadece pozitif bilimleri değil; tarihi ve sosyal bilimleri de temel alır. Sosyolojik ve felsefî tartışmalarla yeni ufuklar açar. Bütün bunları bazen kati bir ciddiyetle, bazen de mizahi bir dille yapar.
Gelin şimdi, bütün bunları başarıp klasikleşmiş bilimkurgu filmlerinden unutulmaz birkaç repliği hatırlayalım.
Mad Max (1979)
“Ben sadece benzin için buradayım.”
George Miller’ın çizdiği bu post-apokaliptik dünyada benzin o kadar önemli işte. Burada da Mad Max, teşekkürün karın doyurmadığını, bedavadan yardım etmediğini ifade edip açık açık yardımının karşılığında benzin istediğini söylüyor. Çok uzağa gitmeye gerek yok, 2023 dünyasında da bu mantığı anlamak pek zor değil ne yazık ki.
Jurassic Park (1993)
“Hayat yolunu bulur!”
Dr Ian Malcolm, kromozomlarını kontrol edip sadece dişi dinozor yumurtalarının gelişmesine izin verdiklerini söyleyen araştırma grubuna, yaşamın kontrol altına alınamayacağını söylüyordu. Alaycı bir tavırla, “Tamamen dişilerden oluşan bir grubun üreyebileceğini mi söylüyorsun?” dediklerinde bu cevabı veriyordu: “Hayat bir yolunu bulur!”
Doktor, filmden bağımsız olarak, bilimin durması gereken yeri kaçırmaması gerektiğini hatırlatıyordu. “Bilim insanlarınız bunu yapıp yapamayacakları konusuyla o kadar meşguldü ki, bir an olsun durup, yapmaları gerekip gerekmediğini düşünmediler.”
They Live! (1988)
“Buraya sakız çiğneyip kıç tekmelemeye geldim ve sakızım bitti…”
Bir gözlükle “gözü açılıp“, insan suretinde aramızda yaşayan uzaylıların insanları nelerle ve nasıl kontrol altında tuttuğunu öğrenen John Nada, bir bankaya dalıp cümbüşü bu cümleyle başlatır.
Burada anlatılan da var olan gerçekliğimize çok uzak değil. “İtaat et, tüket, evlen, çoğal, uyu, uy…” John Nada bu cümleyle uyandığını ve artık bu düzene uymayacağını, bununla da kalmayıp herkesi uyandıracağını ilân eder.
Planet of the Apes (1968)
“İnsan denen canavardan sakının, çünkü o Şeytan’ın piyonudur. Tanrı’nın primatları arasında eğlence, şehvet veya açgözlülük yüzünden öldüren bir tek odur. Evet, topraklarına sahip olmak için kendi kardeşini öldürür. Üreyip çoğalmasına izin vermeyin, çünkü kendi yurdu gibi sizinkini de çöle çevirir. Ondan uzak durun; onu ormandaki inine geri gönderin, çünkü o ölümün alâmetidir.”
Burada Charlton Heston’ın oynadığı astronot, Maymunların liderinden insana dair bazı gerçekleri dinliyor. Maymunların kutsal metinleri insanı insana böyle anlatıyor. Haksız sayılırlar mı?
The Matrix (1999)
“İnsanlık bu gezegenin illetidir, kanseridir. Siz vebasınız, biz de çaresiyiz.”
Bilimkurgunun gerçekleri hayaller vasıtasıyla göze sokma adeti vardır. Üstünde çoğaldığımız, kendisini tüketip kirlettiğimiz Dünya’ya bakınca Ajan Smith’e de katılmamak elde değil. Hatta kim bilir, belki Matrix bile gerçektir…
Aliens (1986)
“Bırak o kızı, sürtük!”
Bu repliği salt bir meydan okuma ya da hakaret olarak görmek filmin alt metnini hiç anlamamış olmak demektir. Burada bir kadının, başka bir “kadına” karşı annelik içgüdüsüyle tepeden tırnağa yürek kesilişini izliyoruz. Alien serisi sadece bir uzaylı yaratığın estirdiği terörü anlatmaz. Hayatta kalan bir dişinin ve ona karşı savaşan başka bir dişinin hikâyesidir aynı zamanda.
H. R. Giger’ın yaratık tasarımı bile kadın ve erkek cinsel organlarını çağrıştırır. Aliens’ta annelik teması iyice ön plana çıkarılır. Ripley, kimsesiz kız çocuğu Newt için anne rolünü o kadar üstlenir ki, tam bir annenin yapacağı gibi kendi hayatını riske atarak Kraliçe’nin karşısına çıkar.
The Terminator (1984)
“Geri döneceğim”
T-800, Terminator serisinin imzası gibi olan bu cümleyi ilk filmde arabayla karakola dalıp katliam yapmadan önce nöbetçi polis memuruna, Terminator 2: Judgment Day’de Cyberdyne binasından kaçmadan önce Sarah ve John Connor’a söylüyor. Ve bunu izleyen her filmde bu replik farklı şekillerde hep kullanılıyor.
Dillere pelesenk olan repliklerden.
Contact (1997)
“Evren muazzam büyüklükte bir yer. Eğer sadece biz varsak, bu inanılmaz bir yer israfı demektir.”
Carl Sagan’ın 1985 tarihli romanından beyaz perdeye uyarlanan filmde, Carl Sagan’ın bu meşhur sözü direkt alıntılanmıştır. Dr Ellie Arroway, zamanında babasına başka gezegenlerde hayat olup olmadığı konusunda fikrini sorduğunda babası ona bu cevabı veriyordu.
Kendisi de bir grup öğrenciyle konuşurken babasıyla aynı ifadeyi kullanıyordu. İnsanı, evrenin varlığını anlamlı kılan tek şeymiş gibi düşünmek ne kadar doğru bilinmez, ama bir yandan Sagan’a katılmamak da elde değil.
A.I. Artificial Intelligence (2001)
“Gel ey insan evladı!
Sulara ve doğaya
El ele verip bir periyle.
Çünkü daha çok gözyaşıyla dolu;
Dünya, senin anlayabileceğinden.”
William Butler Yeats’in The Stolen Child adlı şiirinden alıntılanan ve Robin Williams’ın sesinden dinlediğimiz bu dizeler çoğumuzun gözlerini yaşartmıştır. Bilimkurgu kaleminden modern bir Pinokyo uyarlaması olarak nitelendirebileceğimiz filmde, normal bir çocuk olmak isteyen robot David’in masumiyeti ve kederi karşısında boğazımız düğümlenir.
Mavi Peri’yi “dünyanın sonunda, aslanların ağladığı, hayallerin gerçek olduğu yerde” bulmasını umarız.
2001: A Space Odyssey (1968)
“Üzgünüm Dave, korkarım ki bunu yapamam.”
Ay’a ayak basılmasından bir yıl önce, astronotların hâlâ kalem ve cetvelle hesap yaptıkları zamanlarda Arthur C. Clarke ve Stanley Kubrick dünyaya HAL-9000’i takdim etti: huzur verici sesiyle nazik, sinsi, katil yapay zekayı. Garip davrandığı için kendisini kapatmayı düşünen astronotların dudak işaretlerini okuyup gardını alan ve onlardan önce davranıp elini kana bulayan bir bilgisayar Hal. Aynı zamanda, “korkuyorum”, “aklımı kaçırıyorum”, “hissediyorum” diyen, “ölürken” şarkı söyleyen, o tek kırmızı “gözü”nün ardında insana özgü; ruha benzer bir şeyler barındıran bir bilgisayar.
(Evet, bu makale bir insan tarafından yazılmıştır.)
Blade Runner (1982)
“Tüm bu anlar, zamanın içinde yitip gidecek, yağmurdaki gözyaşları gibi. Vakit ölme vakti.”
Makinenin ruhunu gösteren bir film daha. Philip K. Dick’in “Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi?” romanından esinlenerek sinemaya uyarlanan yapımda, biyomühendislikle insana hizmet için tasarlanan replikalardan biri olan Roy Batty’nin sözleridir bunlar. Diğerleri gibi, belirlenen bir tarihte görevi bitip ölmek üzere hayata getirilmiştir, ancak diğerlerinin aksine bu duruma isyan eder. Yaratıcısına karşı gelir, “Daha fazla hayat istiyorum,” der. Belki de sormamız gereken soru şudur: Daha fazla yaşamak istemek, kötü adam olmaya yeter mi?
“Korku içinde yaşamak esaslı bir şeymiş, değil mi? İşte köle olmak da böyle bir şey.”
Back to the Future (1985)
“Eğer hesaplamalarım doğruysa bu bebek saatte 88 mil hıza ulaştığında çok acayip şeyler göreceksin.”
Efsane serinin ilk filminde Dr. Emmett Brown’ın, köpeği Einstein’ı zamanda bir dakika ileriye yollamadan önce Marty’ye söylediği cümledir. Doktorun icadına güveni o kadar tamdır ki, 88 mil hızla üzerine gelirken önünden çekilmez bile. Tekerlerin araba kaybolurken çıkardığı alevlere bakıp Marty’le aynı şaşkınlığı paylaşırız biz de: “Bi’ dakika Doktor, sen şimdi bana bir DeLorean’dan zaman makinesi yaptığını mı söylüyorsun?”
Doktor Brown’ın bir diğer efsane repliğiyle noktalayalım: “Yol mu? Gideceğimiz yerde yola ihtiyacımız yok.” Back to the Future bugün bize hâlâ “Great Scott!” dedirtiyor. Ama kimse Marty McFly’a “chicken” diyemez!
Star Wars (1977)
“Güç seninle olsun.”
Star Wars evreninin, bir Jedi hayır duası olarak kabul edilebilecek bu efsane repliği, aslında Jedi şövalyesi olsun olmasın gücün aydınlık yanındaki herkesin dile getirebildiği bir temennidir.
Ve başlı başına bu cümle bir “bayram“a vesile olmuştur. Okunuş olarak benzerliğinden hareketle yapılan kelime oyunu neticesinde, her yıl 4 Mayıs’ta Star Wars günü kutlanmaktadır. Güç bizimle olsun!