“İnsanlar tek bir gerçeklik var sanır ama bir sürü var… Zaman inşa edilmiş bir şeydir.” -Colin Ritman.
İlk iki sezonunda İngiliz yapımı bir kimliğe sahip olan Black Mirror, sonrasında Netflix’e geçmiş ve üç sezon daha yayımlanmıştı. “Bandersnatch”, tıpkı White Christmas isimli bölüm gibi “Yılbaşı Özel” konseptiyle 2018’de görücüye çıktı. Yapım, oldukça katmanlı ve dolu bir hikâye örgüsü sunuyor. 70’li ve 80’li yıllarda çocuk kitaplarında popüler olan “maceranın sonunu kendin seç” temasını televizyona taşımaya karar veren Netflix, bu fikri Black Mirror’la gerçekleştirerek tüm dünyada büyük ses getirmeyi başardı.
Netflix, fikri dizinin yaratıcısı Charlie Brooker’a ilk sunduğunda olumsuz yanıt alsa da, sonrasında projenin hoşuna gitmeye başlamasıyla birlikte ipleri eline alan Brooker, uzun bir zaman boyunca hikaye üzerinde çalışarak interaktif bir Black Mirror bölümü ortaya çıkardı. Dizinin önceki tüm bölümlerinde olduğu gibi çok keskin uç noktalarda yorumlar yapan Black Mirror izleyicileri, Bandersnatch’te de yine ikiye ayrıldı. Bölümü yerden yere vuranla da karşılaşmak mümkün, yere göğe sığdıramayanla da. Fakat net olan bir şey var ki, televizyonda bir devrimin ayak seslerine tanıklık ediyoruz. İzleyicinin seçebileceği alternatif sonlara sahip dizi ve filmlerin ileride yaygınlaşmaması için şimdilik hiçbir sebep görünmüyor.
Bölüm 1984 yılında geçiyor. Stefan Butler isimli gencin okuduğu romanı bir bilgisayar oyununa uyarlamak istemesiyle başlayan süreç, seçimlerimizle birlikte birkaç farklı koldan ilerlemeye başlıyor. Tuckerfsoft isimli bir oyun şirketiyle konu hakkında görüşmeye giden Stefan, kendisine yapılan iş teklifinin ardından oyun üzerinde daha bir özveriyle çalışmaya başlıyor. Tabii verilen bitirme tarihi için gecesini gündüzüne katan genç programcıyı zorlu bir süreç bekliyor.
Stefan, kitabın yazarı Jerome F. Davies hakkında daha fazla araştırma yapmaya ve hakkında çekilen belgeseli izlemeye koyuluyor. Ancak sonunun tıpkı yazara benzemeye başlaması ve filmin alternatif sonlarından birinde (günümüz penceresinden bakılan sahnelerde) bir kadın yapımcının da aynı yola sürüklenmesi kapana kısılmışlık etkisi yaratıyor ve kısır döngüye yol açıyor. Ayrıca Stefan’ın birileri tarafından yönetildiğini söylemesinin ve bunun da Netflix olduğunu seçmemizin ardından yaşananlar hem 4. Duvar’ı kırmamızı sağlıyor hem de etkileyicilik dozunu arttırıyor. Senaryo içine ustaca işlenen bu gibi detaylar hikaye örgüsünde hiç sırıtmıyor.
Küçüklüğünde yaşadığı bir travma sonucu psikolojik sorunlarla boğuşan Stefan babasıyla yaşamaktadır ve zaman zaman Dr. Haynes isimli kadından psikolojik destek almaktadır. Tuckersoft şirketinin oyun yapımcılarından biri olan Colin Ritman ve kendisine oyunu uyarlama fırsatı veren Mohan Thakur ile ilişkisinin yanı sıra, babasıyla yaşadığı rutin hayatı da izleyiciye sunuluyor.
Film (ya da alıştığımız şekilde bölüm), seçimlerimiz üzerinden ilerliyor ilerlemesine, fakat kimi seçimlerin hikayeye bir etkisi olmuyor. Kimileri ise nihai sonu belirlemede yapı taşı görevi görüyor. Seçtiğimiz seçeneklere göre filmin süresi de değişiyor hâliyle. 1.5 saat de sürebilir, 3 saat de. Tam bu noktada filmin gerçekten de interaktif olup olmadığıyla alakalı tartışmalar devreye giriyor. Zira senaryo içinde senaryo içinde senaryo ile izleyicinin zihni bir hayli bulandırılıyor ve aslında seçimlerimizin çok da önemli olmadığı, senaryonun bizi yönlendirdiği fikrine kapılabiliyoruz.
“Geçmiş değiştirilemez Stefan.” -Psikolog Dr. Haynes.
Bandersnatch’i izlerken bilimkurgu sinemasının bazı kült örneklerini hatırlamak da mümkün. Stefan’ın içinde bulunduğu durum akıllara ilk etapta Truman Show’u getiriyor. Sfefan’ın çocukluğuna indiğimiz sahneler ve genel olarak filmin seçimler üzerine kurulu olması fikri Mr. Nobody’i, yaratık ve Stefan arasındaki ilişki ise ister istemez Donnie Darko’yu çağrıştıyor. Matrix’in simülasyon evreni de yine izlerken akıllara gelen bir diğer film.
Bunlara ek olarak Zamyatin’in Biz’i ve Orwell’ın 1984’üne yapılan bariz göndermeleri yakalamak mümkün. Aldous Huxley, Philip K. Dick gibi yazarlar da filmin çeşitli yerlerinde karşımıza çıkan detaylar arasında. PKD’nin Ubik adlı eserinin bir tablosunu oyun yapımcısı Colin Ritman’ın evinde asılıyken görüyoruz, hemen ardındansa karakterlerin kafasının yerinde olmadığı sahneler ile birlikte hem yazara hem de esere bir nevi saygı duruşunda bulunuyor. PKD okurları bu kısımları çok daha iyi idrak edecektir şüphesiz.
Seçimler üzerine kurulu filmin ana teması bu yönde olduğu için, yukarıda bahsedilen “senaryo içinde senaryo” kısmı da anlam kazanıyor. Seçimler üzerinden ilerleyen bir kitabı oyuna uyarlayan Stefan, Bandersnatch oyununu seçimler aracılığıyla oynayan oyunseverler, bizim seçimlerimiz üzerinden ilerleyen film ve senaristin seçimleri üzerinden ilerleyen biz derken her şey birbirinin içine giriyor ve kurgu ile senaryo açısından oldukça yoğun bir yapımla karşı karşıya kalıyoruz.
Herkes kontrolün kendisinde olduğunu sanırken aslında kontrol mekanizmasının ta en baştan ayarlandığını ve bizlerin sadece birer figür olduğumuzu hissetmemiz filmi daha da etkileyici yapan detaylardan biri. Bu esnada filme getirilen “ama vaat edileni vermiyor” eleştirileri de oldukça yersiz, zira film tam da bu yüzden vaat edileni veriyor. Çünkü izlediğimiz şey normal bir şey değil, Black Mirror evreninde geçen bir bölüm. Haliyle karşımıza çıkacak olan her şeye hazırlıklı olmamız ve gördüklerimizi mantık süzgecinden geçirdikten sonra eleştirmeye başlamamız gerekiyor.
Dizinin yaratıcısı Charlie Brooker’ın bütün bölümlerin aynı evrende geçtiğini açıklamasının ardından bölümlerin birbirleriyle ilişkilendirilmelerinin de ardı arkası kesilmiyor. Hatırlayın, Playtest (3×2) bölümünde karşımıza çıkan oyunlardan birinin adı “Bandersnatch”ti. Buna ek olarak Metalhead (4×5) isimli bölüm hakkında da yeni bilgiler öğreniyoruz ve kafamızdaki kimi soru işaretleri de giderilmiş oluyor. White Bear‘da (2×2) karşımıza çıkan logo ve aynı zamanda San Junipero bölümünde gördüğümüz hastane gibi detaylar da bizlere dizinin eski bölümlerinden enstantaneler sunarak aynı evrende geçtiklerine dair kuvvetli deliller gösteriyor. İzleyicilere ise toplamda 20’ye ulaşan Black Mirror bölümlerini uygun bir sıraya sokmak kalıyor. Tabii bu farklı bir yazının konusu.
Bölümdeki tüm seçimlerimiz ve vardığı noktalar üzerine internette birçok grafik oluşturulmuş durumda. Bunlardan birine şuraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. Hiç görmediğimiz sahneler olduğu için sonrasında dönüp dönüp yeniden izlemek isteyeceğimiz bir bölüm Bandersnatch ve tam da bu nedenle aslında hayatın ta kendisi. Nefes almaya devam ettiğimiz her an bir sürü seçimle karşı karşıya kaldığımız ve seçimlerimize göre şekillenen bir hayat sürdürdüğümüz için, Black Mirror’ın bu bölümü de tıpkı diğer 19 bölümü gibi unutulmazlar arasına giriyor. Her bölümde kara bir aynadan yansıyanları bize izleten Charlie Brooker’a, 21. yüzyılın bilimkurgu dehasına en içten teşekkürlerimizle.
“Kaderiniz yazılmış ve sizin ellerinizde değil.”