Gelişen teknolojiyle birlikte, dünyada radyonun yaygınlaşması 1930’lu yıllara rastlar. Bu dönemde radyo ile yapılan yayınlar geniş kitlelere ulaşmaya başlamış, milyonlarca radyo cihazı satılmış ve bu sayede radyonun kitleler üzerindeki etkisi de artmıştır.
Radyonun o zamanki gücü, bugünkü internetin gücüyle kıyaslanabilir. Ulaşım ve haberleşme imkânlarının sınırlı olduğu 30’lu yıllarda radyolar, gazetelerle birlikte, haber almanın ender kaynaklarındandı. Yine bu yıllarda başlayan canlı yayınlarla haberin iletilmesi hadisesi radyoyu gazetenin bir adım ötesine taşımıştı. 1937 yılında gerçekleşen Hindenburg Faciası radyolardan canlı canlı anlatılmıştır.
Şimdi anlatacağım olay, bundan bir yıl sonra, Cadılar Bayramı arifesinde, 30 Ekim 1938’de gerçekleşti. Bu olay, radyonun kitleler üzerindeki gücünü görmek açısından tarihteki en güzel örneklerden biridir.
Orson Welles o zamanlar, kurucusu olduğu Mercury Tiyatrosu ile radyo tiyatrosu hazırlıyordu. Her hafta bir roman seçip, onu tiyatrolaştırarak sunuyorlardı. O haftanın konusu da H. G. Wells’in yazmış olduğu Dünyalar Savaşı romanıydı. Orson, romanda anlatılanların bir haber bülteniymiş gibi sunulmasına karar verdi.
Mercury tiyatrosuyla CBS kanalında yaptığı radyo program pek revaçta değildi. Ancak yüzde 4 reyting (yaklaşık 2 milyon dinleyici) alabiliyordu. Aynı saatte diğer kanallarda yüksek reytingli programlar yayınlanıyordu. Program 30 ekim günü, saat 8’i bir geçe başladı. Aşağıda tırnak işareti içine aldığım ifadeler radyo yayında sarf edilmiş sözlerin çevirisidir.
“Columbia Broadcasting System stüdyo, H. G. Wells’e ait Dünyalar Savaşı adlı eseri, Orson Wells ve Merküri Tiyatrosu’yla sunar. Hanımlar beyler, karşınızda Merküri tiyatrosunun yönetmeni, bu yayınların yıldızı Orson Wells.”
Oyun, güya bir rasathaneden yapılan canlı yayınla başladı. Konu, uzayda hayat ve dünya dışı varlıklardı. Orson Wells, programa katılan bir gökbilimciyi canlandırıyordu. Sohbet esnasında aralarda dans müzikleri çalıyordu.
“Hanımlar beyler, dans müziği yayınımıza kıtalararası radyo haberlerinin özel bülteni için ara veriyoruz.”
Yayın başlarken programın tamamen kurgudan ibaret olduğu söylense de, dinleyicilerin büyük kısmı başka radyo programlarını dinliyordu. Radyo dinlemenin doğası gereği, dinledikleri program bitince kanalları gezmeye başladılar. Marstan göktaşı yağmuru başladığı haberi dinleyicileri heyecanlandırdı.
“Bayanlar baylar, az önce verdiğimiz haberlerin ardından, Meteoroloji İdaresi tarafından büyük rasathanelere talimat verilmiş ve Mars gezegenindeki hareketliliğin yakından gözlemlenmesi istenmiştir.”
Bu arada dinleyici sayısı 6 milyona ulaştı. Herkes Mars’tan gelecek haberleri bekliyordu. Dinleyicilerin çoğu bir radyo tiyatrosu dinlediğinin farkında değildi. Yayında Grover’s Mill civarındaki bir çiftliğe, metalik göktaşı düştüğü haberi iletildi. Dinleyicilere, bu noktayla canlı bağlantı kurulduğu söylendi.
“Dış kaplaması kesinlikle dünyamıza ait değil. Gezegenimizde bulunan bir madde değil bu. Durun bir dakika. Bir şeyler oluyor. Bu cisim gördüğüm hiçbir şeye benzemiyor. Birileri sesleniyor. Işıklı çemberin ortasında kara delikten çıkan bir şey görüyorum. Gözleri var. Bu bir surat olabilir. Bacakları üstünde duruyor. Aslında küçük bir tür metal parça üzerinde yükseliyor. Şimdi ağaçların tepesine kadar uzandı. Akıl alacak gibi değil ama hem bilimsel gözlemler, hem de bizzat kendi gözlerimizle tanık olduğumuz şeyler bizi şu kaçınılmaz varsayıma götürüyor. Bu gece New Jersey yakınlarındaki çiftliğe inen bu tuhaf mahlûklar, Mars gezegeninden gelen işgal ordusudur.”
Sonrası kıyamet! Tüm Amerika bir kaosa sürüklendi. Polis, itfaiye ve ambulansların telefonları, radyoların, gazetelerin telefon santralleri kilitlenmişti. Çoğu yerde hayat felç oldu. Sokaklarda delice kaçışan on binlerce insan görüldü. İnsanlar telefonlarla sevdiklerine veda ediyordu. Kimisi de yanına birkaç parça bir şey alıp arabalarına atladı, şehirlerden kırsal kesimlere kaçmaya çabaladı. Şehirle taşra arasındaki bağlantı yolları kilitlendi. Sokaklarda ellerinde av tüfekleri ile uzaylı avlamaya çıkanlar oldu.
Kimisi de çareyi Tanrı’da aradı. Onlarca kilisede kurtuluş için ayinler düzenlendi. Ağlayarak Tanrı’ya dua edildi. Bu arada stüdyodakiler, dışarıda yaşananlardan habersiz bir şekilde yayına devam ettiler.
“Burası New Jersey, New York. Jersey bataklıklarından zehirli bir siyah duman çıkıyor.”
Hala evlerinde yayını dinlemeye devam edenler, pencerelerini, kapı pervazlarını zehirli gazdan korunmak için ıslak havlularla kapattı. Bu arada New York emniyeti radyo binasını bastı. Hemen bir duyuru yapılması istendi.
“CBS’te H. G. Wells’e ait Dünyalar Savaşı adlı eserin, Orson Welles ile Merkür Tiyatrosu tarafından sahnelenişini dinlemektesiniz.”
15 dakikada bir bu duyuru tekrarlansa da insanları sakinleştirmeye yetmedi.
“İnsanlar sinek gibi, fare gibi ölüyorlar.”
Bu noktadan sonrası, olayın koptuğu andır. Yayının sadece tiyatro olduğunu bilen adamı bile kuşkulandırabilecek bir performans sergilenmiştir. Olayları anlatan spiker, zehirli gazdan dolayı öksürmeye başlar, sonra hayatını kaybeder. Arka fonda siren sesleri yankılanır. Bu arada oyunculardan biri, amatör radyo operatörü olarak frekansa girip “Orda kimse var mı? Kimse var mı?” diye feryat eder, çığlıklar duyulur.
Oyun devam eder. Olaylardan sonra hayatta kalmayı başaran gökbilimci profesör, aklını yitirmiş bir askerle karşılaşır ve olanları anlattırır. Askerin anlattığına göre, basit bir bakteri türü yüzünden bütün Marslılar hayatını kaybeder.
Yayın en nihayetinde biter. Radyodan yayının sadece bir tiyatro oyunu olduğu yine tekrarlanır. Ertesi sabah, bütün dünyadaki gazete manşetlerinde bu konu vardır. Olay Adolf Hitler’in diline bile düşer. Hitler “Bu sınırsız imkânlar ülkesine, Marslıların inmesi bile mümkün gösterilmiştir,” diyerek, Amerika’yla dalgasını geçer.
Hazırlayan: Buğra Derci