“Beni yirmi yıllık can sıkıntısına mahkum ettiler
Çünkü sistemi içeriden değiştirmek istemiştim
Şimdi geliyorum, hak ettiklerini vereceğim
Önce Manhattan’ı alacağız, ardından Berlin’i
Göklerden bir sinyal bana yol gösteriyor
Ve tenimdeki doğum lekesi
Ve elbette silahlarımızın güzelliği
Önce Manhattan’ı alacağız, ardından Berlin’i
Ömrümü yanında geçirmek isterdim, bebeğim
Aşığım bedenine, ruhuna, hatta giydiklerine
Ama istasyona yürüyenleri görüyorsun, değil mi?
Sana söyledim, ben de onlardan biriydim
Beni sevdiğinde hep kaybederdim, şimdi kazanmamdan korkuyorsun
Beni nasıl durduracağını biliyorsun ama uygulayamıyorsun
Bırak başlayayım, geceler boyu ettiğim duaları biliyorsun
Önce Manhattan’ı alacağız, ardından Berlin’i
Moda sektörünüzü beğenmedim monşer
Belimizi ince tutan maddeler bağımlılık yapıyor
Kız kardeşime olanlar hiç hoşuma gitmedi
Önce Manhattan’ı alacağız, ardından Berlin’i
Bana gönderdiklerin için müteşekkirim, ha ha ha ha
Maymuncuk ve oyuncak keman
Geceler boyu çalıştım, artık hazırım
Önce Manhattan’ı alacağız, ardından Berlin’i
Beni unuttun mu, müzik için yaşardım
Hatırlarsın, senin için market poşetlerini taşırdım
Sonra o babalar günü geldi, herkes kan içindeydi
Önce Manhattan’ı alacağız, ardından Berlin’i”
2016’da kaybettiğimiz usta sanatçı Leonard Cohen, şarkılarındaki şiirsellik ve imgelerle bir kurgu atmosferi yaratabilen isimlerden. Örneğin en popüler eserlerinden Hallelujah bizi İncil öykülerinin dünyasına, Everybody Knows da kaybedilmiş bir mücadelenin sonrasına davet ediyor. First We Take Manhattan ise gerek fütüristik ritmi gerek de sözleriyle distopik bir bilimkurgu öyküsü anlatıyor gibi. Bu öykü özellikle Alan Moore’un kült bilimkurgu çizgi romanı V for Vendetta ile paralellik gösteriyor. V for Vendetta 1982-85 arasında, First We Take Manhattan ise 1986’da yayımlanmış. Cohen, bu çizgi romanı okuyup esinlendi mi bilmiyoruz. İki eser arasındaki paralelliğin sebebi Soğuk Savaş’ın depresif politik ikliminden ilham almaları, zamanın ruhunu yansıtmaları olabilir.
First We Take Manhattan’daki distopik sözlerin, aslında müzik endüstrisine yönelik bir alegori olduğu düşünülüyor. Yirmi yıllık can sıkıntısı, sanatçının uyum sağlamaya çalışmakla kaybettiği vakti, zayıf tutan uyuşturucu maddeler de müzisyenlerin fiziksel güzelliklerinin sanatlarının önüne geçmesini temsil ediyor olabilir. Cohen, bunun tam da anlaşıldığı gibi bir militan şarkısı olduğunu söylüyor. Militanların davalarına bağlılıklarına özendiğini ve sözlerinde bunu yansıtmak istediğini belirtmiş. Şarkıda bakış açısını gördüğümüz militan, belli ki bir James Bond kötüsü gibi abartılı amaç ve planları olan bilimkurgusal bir tipleme.
Şimdi şarkının sözlerine dalıp anlattığı hikâyeyi inceleyelim. Cohen’in karakteri, yirmi yıllık esaretten dönüyor ve aklına ilk gelense önce Manhattan’ı, sonra Berlin’i almak. Manhattan, belli ki dünyanın kültür, finans, eğlence ve medya başkenti sayıldığı için seçilmiş. Peki ama Avrupa’da Paris gibi çok daha çekici başkentler varken neden Berlin? Bu sorunun cevabını Killa Hakan’dan alabiliriz. Popüler rapçi, Okan Bayülgen’e verdiği röportajda şöyle diyor:
“Berlin’i birleştiremezsin her yerle. Çok yerin hikâyesi var. Fransa, Normandi’si var, bilmem ne var; ama Berlin bambaşka. Berlin, çünkü bir kere duvarı yaşamış bir şehir.”
Berlin’i ortadan ikiye ayıran duvar, dünyadaki kutuplaşmanın cisimleşmiş hâli gibiydi. İşte bu yüzden Kennedy, “Ich bin ein Berliner!” diye haykırdı. Çünkü doğu ve batı bloğuna bölünmüş dünyadaki tüm insanlar, Berlinli yurttaşlardan farksızdı. İşte bu yüzden Cohen’in karakteri Berlin’i hedefliyor. Çünkü First We Take Manhattan, Soğuk Savaş’ın karamsar gelecek algısını yansıtıyor. Alan Moore’un V for Vendetta ve Watchmen gibi en popüler çizgi romanlarının temelinde de bu algı vardır. Ayrıca Soğuk Savaş, özünde bir geleceğe ulaşma yarışı olduğundan genelde ruhsuz bir fütürizmi çağrıştırır. Buna Rocky film serisini örnek gösterebiliriz. Dördüncü filmde Soğuk Savaş teması işlenmiş, oyuncak robot ve Ivan Drago’nun antrenman laboratuvarı gibi önceki filmlerde olmayan bilimkurgusal unsurlar da Rocky 4’te hikâyeye dâhil olmuştur. Bu, tesadüf değildir.
“I don’t like your fashion business, mister / And I don’t like these drugs that keep you thin / I don’t like what happened to my sister” sözlerinden anlıyoruz ki şarkının hikâyesi distopik bir dünyada geçmektedir. Sistemi elinde tutanlar insanların kılık-kıyafetini kendi çıkarları doğrultusunda değiştirip bir sektör hâline getirmiş, onları zayıf ve muhtemelen çekici gösteren ilaçlarla, haplarla halkı uyutmuş, kahramanımızın kız kardeşi gibi masumlara acı çektirmiştir. Sistemi içeriden değiştirmeye çalışan kahramanımızın bir çeşit özgürlük savaşçısı olduğunu anlayabiliriz. Ancak yirmi yılda değişen karakter, daha sert yöntemlere başvurmaya hazır bir devrimci hâline gelmiştir.
Cohen’in kahramanının bir esaretten kurtulup değişim yaratmak için geri dönmesi, yalnızca intikama odaklanacak sert biri hâline gelmesi doğrudan V’yi hatırlatıyor. Ayrıca Leonard Cohen belli ki aynı Alan Moore’un V ile yapmaya çalıştığı gibi karakterinin beyaz değil gri, hatta koyu gri bir kişiliği olduğunu unutmamamızı istemiş. Bunu cennetten gelen bir sinyalin, doğum lekesinin ve silahlarının güzelliğinin kendisini yönlendirdiğini söylemesinden anlıyoruz. Cohen’in devrimci militanı, seçilmiş kişi olduğuna inanan ve çok ileri gitmekten çekinmeyecek biri. V for Vendetta’da da sık sık V’nin yaptıklarının ahlaki olarak ne kadar doğru olduğu tartışılıyordu.
“Silahlarımızın güzelliğidir bana yol gösteren” cümlesi, geçtiğimiz yıllarda Trump’ın kurmayları tarafından Suriye müdahalesini meşrulaştırmak için militarist bir slogan olarak kullanıldı. Anti-kahramanla kötü adam arası bir karakter yaratmaya çalışan Cohen, yaşasa bunu tasvip etmezdi muhtemelen. Sonraki dörtlükte, bir aşk hikâyesi şarkıya dâhil oluyor ve akışın büyük bölümünü ele geçiriyor. Benzer şekilde V for Vendetta’nın da ilk bölümünden sonra, ikinci ana karakterimiz Evey’le V arasında bir yakınlaşma başlıyor ve serinin kalanı onların ilişkisi üzerinden ilerliyordu. Bu dörtlükte Cohen’in karakteri, sevgilisiyle bir ömür geçirmek isteyeceğini ama devrimde rol oynaması gerektiğini anlatıyor, Ahmet Kaya’yı hatırlatan sözlerle.
Daha sonra kahramanımız, eski hâlini bir loser olarak tanımlıyor. V de esareti sırasında değişip bir savaşçıya dönüşmüştü. Cohen’in karakteri öyle gri ve hırslı biri ki, hayatının aşkı bile onun başarılı olmasından korkuyor. Sevgilisi onu nasıl durduracağını biliyor ama bunu yapacak disiplinden yoksun. Bu, V ve Evey’in ilişkisinin birebir aynısı. V de, şarkının isimsiz kahramanı da uzun uzun planlar yapmış, dualar etmiş ve hayatlarını buna adamış karakterler. Partnerlerinin endişeleri için vazgeçmeyecekler, ancak onların kendilerini desteklemesini istiyor ve dil döküyorlar.
Cohen’in tasvir ettiği distopya, V for Vendetta dünyasının üç cümlede özetlenmiş hâli gibi. İki eserde de militanlarımızın kötü olduğuna, ama bunun gerekli bir kötülük sayılabileceğine ikna ediliyoruz. Cohen’in karakteri, kız kardeşinin başına bir şey geldiğinden bahsediyor ve bunun ne olduğunu dinleyiciye bırakıyor. Gerçek hayatta şarkıcının kendisinden dört yaş büyük bir ablası varmış ancak çok yakın değillermiş. Şarkıdaki karakterimiz, belli ki kişisel intikamlarının da peşinde. V’nin de eski hayatını asla tam olarak öğrenemiyorduk, ancak sistemin başındakilerle böyle şahsi dertleri olduğunu biliyorduk.
Şarkının sonunda, Cohen’in karakterinin önceden müzik için yaşayan iyi niyetli ve yardımsever bir insan olduğunu, Babalar Günü’nde meydana gelen ve herkesin yaralandığı bir olaydan sonra değiştiğini anlıyoruz. V for Vendetta’kine çok benzeyen, aynı şekilde az detayla derdini anlatan bir köken hikâyesi. Her şarkısında derin temalar işleyen Leonard Cohen, First We Take Manhattan’da da bahsettiğimiz şekilde kahraman, anti-kahraman, kötü adam ve militan tiplemelerini almış, parçalamış ve bu kavramların birbirine girmesini sağlayarak incelemiş. Alan Moore’un neredeyse her hikâyesinde süper kahramanlar üzerinden yaptığı şey de tam olarak bu.
Usta müzisyen ister V for Vendetta’yı okuyup bir şarkı hâline getirmiş, ister zamanın ruhuna uyup Alan Moore tarzı bir hikâye kurgulamış olsun, First We Take Manhattan hem başarılı müzikal altyapısı hem de düşündürücü sözleriyle gerçekten güzel bir şarkı. Leonard Cohen şair ve romancı kimliğiyle de öne çıktığından bu tesadüfi bir başarı değil. Yerli müziğimizde bu tarz bir hikâyeyi kim anlatıyor diye düşününce akla gelen tek isim Gazapizm. Özellikle Ölüler Dirilerden Çalacak şarkısı ezilenlerin ayaklanıp sistemi elinde tutanlara hesap sorduğu bir öykü anlatmasıyla First We Take Manhattan ve V for Vendetta’yı hatırlatıyor. Gazapizm, her şarkısında benzer temalar işlemesinin yanında, kliplerinde spekülatif kurguya yakın sinematik bir öykü anlatıcılığına meyletmesiyle de öne çıkan bir rapçimiz. Neil Gaiman’ın, Alice Cooper’dan Last Temptation albümü için konsept çizgi romanı yazması gibi Gazapizm’in de bir albümüyle birlikte konsept çizgi romanı yayımlansa çok güzel olur. Böylece yerli bir V for Vendetta okuma şansına erişiriz.
Kısacası, müzik ruhun gıdasıdır!