Dünya nüfusu katlanarak artmaya devam ediyor. Nüfus sorununun bilinçli kararlarla, farkındalıkla falan çözülebileceğine inanmıyorum. İnsanlar kendilerini bir bütün olarak, aynı insan türünün bir üyesi olarak görmüyor. Ortak karar almak mümkün değil; zira insanlar birbirlerini insan olarak değil, bir ulusun, kültürün, inancın ya da bunun gibi başka kimi alt-kümelerin unsurları olarak görüyor.
Ulus, dil, din ve kültür gibi insan gruplarını birbirinden ayıran ölçütler -görünen o ki- hiçbir zaman ortadan kalkmayacak. Tüm insanlık aynı değerleri benimseseydi, az önce bahsettiğim tüm farklılıklar ortadan kalksaydı, aynı dili konuşacak, aynı kültürü benimseyecek, aynı yaşam felsefesine inanacak olsaydık bile bir şey değişmezdi. Bu verili farklılıkların, hani verili derken kendimizi içinde bulduğumuz, bilinçli tercihlerden ziyade doğuştan getirdiğimiz farklılıkları kastediyorum, bunların yokluğunda, bu kez, bilinçli tercihlerle gruplaşmalara giderdik. Tercihler, gruba özgü değerler, zevkler ve beğeniler derken, insanlar bir şekilde birbirinden kopmayı kısa zamanda başarırdı. Ben bunu doğal ve zorunlu bir sonuç olarak görüyorum. Ayrışmalar kaçınılmazdır.
Bu yüzden, Dünya nüfusunun artmasına çözüm bulmak mümkün değil. “Yeryüzünde kaynak kalmayacak. Bu denli hızlı ürememeliyiz. Bundan böyle herkes en fazla iki çocuk yapsın” gibi bir açıklama yapılsın diyelim. Şu an insanları birbirinden ayıran en baskın unsur ulus devletler olduğuna göre, bir ulus devlet bu öneriye uysa ve “en fazla iki çocuk” kuralını benimsese dahi, bir başkası çıkıp “ya ben niye nüfusumu azaltayım, başka ülkeler, başka halklar azaltsın nüfusunu” şeklinde düşünecektir. Elin İsveçlisi çıkıp “yeterince kalabalığız, yeryüzüne çocuk getirmemeye karar verdim” dese ne olur? Endonezya’da bir anne-baba sekiz-on çocuk yaptıktan sonra bir şey değişmez. Hatta bu nüfus yarışı uluslararası bir güç gösterisine bile dönebilir.
Silah bırakmaya benziyor bu. Silahsız bir Dünya mümkün değil; çünkü herkes aynı anda silahlarını imha etmez. Diyelim ki İran çıkıp “Dünya barışı için ordumuzu lağvediyoruz ve tüm devletleri aynı kararı almaya davet ediyoruz” dese, diğer devletlerin silah bırakacakları ne malûm? “Ben niye bırakayım, başkaları bıraksın” diye düşüneceklerdir. Bu kez kimse silah bırakmayacaktır.
Sanırım eski entelektüeller tüm Dünya’nın ortak kararlar alıp bunu harfiyen uygulayacağına dair naif bir inanç taşıyormuş. Arthur C. Clarke’ın 1959-61 yıllarında yazdığı Profiles of The Future (Geleceğin Çehresi) kitabını okuyorum da, bu yazdıklarım oradan mülhem.
Yazan: Tamer Ertangil